Yılmaz Sunucu’ya kişisel bir vefa

“Adım Yılmaz’dır. Hep koşturdum. İyi yaşadım. Elimle ve dilimle iyilikler sundum, Sunucu’yum… Dokuz köyden kovulsam da, hep doğruları söyledim. Bilenler bilir: Yaşantım, kafa kağıdımdır.” – Yılmaz Sunucu

foto_46

2012 yılında İnternet’te dolaşırken Yılmaz Sunucu isimli bir kişinin öykü yarışması düzenlediğini gördüm. O zamanlar içimde deli gibi yazma tutkusu vardı. Yarışmanın konusu savaştı ve birkaç saat içinde üç sayfalık bir öykü yazıp istenen adrese kargoladım.

Dereceye girenler Foça’da bir otele davet edildi ve ben de listedeydim. Açıkçası yarışmanın prestijinden ve profesyonelliğinden şüpheliydim ama yine de küçük bir valiz hazırlayıp yola koyuldum.


Otelde elliye yakın davetli vardı, birçoğu emekli öğretmen, yerel siyasetçi ve Ege’ye gönül vermiş yaşlı insanlardı. Ortamdaki en genç kişi bendim. Bir köşeye oturup “burada ne işim var?” diye düşünmeye başladım.

Tam o esnada Yılmaz Sunucu tüm mütevazılığıyla yanıma geldi. Nedenini bilmiyorum ama onu ilk gördüğüm an Atatürk’e benzettim. Öykümü çok beğendiğini ve iyi ki onlara katıldığımı söylediğinde içim ısındı. Beni diğer insanlara tanıttı ve ortamla çabucak kaynaşmamı sağladı.

O akşam elli kişi, hep beraber yemek yedik. Yılmaz Sunucu her misafiriyle tek tek ilgilendi. Nedense tüm insanlar ona hayranlık ve şefkatle bakıyordu. Gece odama gittiğimde bu hayranlığın nedenini öğrenmek için, onu internette araştırdım.

Yılmaz Sunucu, Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu’nda, Türkiye Öğretmenler Sendikası’nda, Halk Evleri’nde, Türkiye Yazarlar Sendikası’nda, Edebiyatçılar Derneği’nde, Ege Çağdaş Eğitim Vakfı’nda, Atatürkçü Düşünce Derneği’nde, Hümanist Düşünce Derneği’nde, Uygar Eğitim Kooperatifi’nde ve Hür-Emek Üretim Kooperatifi’nde yöneticilik veya etkin üyelik yapan bir emekçiydi. Bu nasıl bir yaşama arzusudur? Bu nasıl bir çalışkanlıktır? Ayrıca Uşak ve Ege üzerine yazdığı, muhteşem olduğuna inandığım eserleri vardı. 12 Eylül darbesinde işsiz kalan öğrencilerine kucak açmış, onlara iş imkanları yaratmıştı. Daha o kadar çok hayırlı icraatı vardı ki buraya yazarsam okumaktan sıkılırsınız. Özetle, hayatını insanlara yardım etmekle geçirmiş, müstesna bir adamdı belli ki.


Tabii bunlar benim için sadece bir özgeçmişti. Ertesi sabah kahvaltı edilirken, Yılmaz Sunucu beni sahneye çağırdı. Yazdığım öykü için “Kutsal bir kitabın satırları gibi…” dedi. Şahsım için de “geleceğin yazarlarından biri olacak” yorumunda bulundu. Çok büyük ihtimalle yanılıyordu ama o an o kadar gururlanmıştım ki izah edemem bunu. Ardından öykümü tüm topluluğa okumamı istediğinde, gururum yerini heyecana bıraktı. Ve ilk kez emekçi insanların ve koca bir kameranın önünde “titreyerek” öykümü okudum.

Öykümü okuduktan sonra, koca koca insanlar benden imza istedi. İlk kez ve muhtemelen de son kez onlarca kişiye imza dağıttım.

Etkinlik sona erince insanlar otelden ayrılmaya başladı. Bense Yılmaz Sunucu ve birkaç arkadaşıyla koyu bir sohbete koyuldum. Yılmaz abi halen İzmir belediyelerini eleştiriyor ve şehrin daha da güzelleşmesi için neler yapılabileceğine kafa yoruyordu. Birkaç saat daha onu dinleme şerefine nail oldum. Sonra beni arabasıyla tramvay durağına götürdü ve vedalaştık.

Ben bunları uzun uzun anlatıyorum ama Yılmaz abi hayatta olsaydı, beni şimdi hatırlamazdı büyük ihtimalle. Çünkü hayatına ufak dokunuşlar yaptığı belki yüzlerce insandan biriydim. Beni elimden tutup sahneye çıkartmasa ve nazar boncuğuyla onore etmese, yazmayı çoktan bırakırdım belki. Lakin dediğim gibi, onun için son derece sıradan bir andı.

Karakter olarak vefasızlığımla nam saldığım için onu etkinlikten sonra hiç aramadım. Ve bugün İnternet’te gezinirken, 2015 yılının sonunda hayatını kaybettiğini öğrendim. Bugün sanırım bunun yasını tutacağım.

Eğer bir gün olur da adam akıllı bir kitap yazarsam, senin bana sağladığın motivasyon sayesinde olacak Yılmaz abi. Yaşattığın o iki harika gün için teşekkür ederim.


Toprağın bol olsun. Umarım cennettesindir.

foto_60

Yılmaz Sunucu kimdir?

  • 1942 yılında Uşak’ta doğdu.
  • 32 yıl MEB öğretmenliği yaptı.
  • Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu’nda, Türkiye Öğretmenler Sendikası’nda, Halk Evleri’nde, Türkiye Yazarlar Sendikası’nda, Edebiyatçılar Derneği’nde, Ege Çağdaş Eğitim Vakfı’nda, Atatürkçü Düşünce Derneği’nde, Hümanist Düşünce Derneği’nde, Uygar Eğitim Kooperatifi’nde ve Hür-Emek Üretim Kooperatifi’nde yöneticilik veya etkin üyelik yaptı.
  • 1963 yılında bir grup arkadaşı ile birlikte kurduğu Samsun Oda Tiyatrosu’nda yöneticilik ve oyunculuk yaptı.
  • 1965’de Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın kurulması ile TÖS Başkanı oldu.
  • 1971’den sonra ülkemize dayatılan haşhaş ekim yasağına karşı koymak için Uşak’taki köylüleri toplayarak, bin kişiden fazla ortaklı Haşhaş ve Diğer Tarım Ürünlerini Değerlendirme Kooperatifi’nin kuruculuğunu ve başkanlığını yaptı.
  • 12 Mart 1971’den sonraki sıkıyönetim döneminde Uşak Halkevi Şubesi’nin “Yarın ak yarınlar İçindir” isimli eğitim ve sanat dergisini çıkarmasına vesile oldu.
  • Günde 10.000 ekmek çıkaran Hür-Emek Ekmek Fabrikası‘nın kurulup üretime geçmesini sağladı.
  • Ders kitaplarının yanında oyun, öykü, şiir, deneme, inceleme, araştırma türünde elliye yakın yapıta imza attı. Köy Enstitülerinin kapanış dönemini anlatan “Menderes’in Develeri”, İmam Hatip Liselerinin yaygınlaştığı dönemleri ve ilk türban olgusunun başladığı 1970’li yılları anlatan “Günah Yazma Allahım” ve erkek egemen bir toplumda toplumun kadına bakış açısını anlatan “Ya Sen Nesin?”  isimli yapıtları, 10. baskıyı gördü.
  • 27 Eylül 2015 Pazar günü İzmir’de hayatını kaybetti.

İsmail Pişer
İzmir’de doğdum, Denizli ve Eskişehir’de büyüdüm, Mersin ve Ankara’da okudum, Konya’da ve birçok şehirde yıllarımı geçirdim. Belki biraz göçebe ruhlu olduğumdan, kendimi hiçbir vilayete ait hissetmedim. Hepinizin aşina olduğu o boşluk duygusu, bana yazma tutkusu olarak sirayet etti. Bolca öykü ve deneme yazdım. Yazmak para kazandırmıyor çoğu zaman ama akıl sağlığı için gerçekten hayati olabiliyor.