Bugün 10 Aralık Dünya İnsan Hakları günü ve dünyanın dört bir yanında çığlıklar yükseliyor. İnsanlığın unutulduğu bir dünyada Dünya İnsan Hakları Gününüz kutlu olsun!
II. Dünya Savaşı’ndan sonra dünyadaki devletler bireylere tanınan hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması konusunda birleştiler. “İnsan Hakları Bildirisi, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu tarafından Haziran 1948’de hazırlandı ve 10 Aralık 1948’de Genel Kurulun Paris’te yapılan oturumunda kabul edildi. Oturumda, 6 sosyalist ülke bu ilkelerin bazılarının “Burjuva sınıfından olan insanların sınıf çıkarını koruduğu ve işçi sınıfının egemen sınıflarla uzlaşmak zorunda bırakacağı” gerekçesiyle çekimser kaldı. Bildiri, bu çekimser ülkeler ile Suudi Arabistan ve Güney Afrika Birliği dışında kalan ülkelerin oylarıyla kabul edildi.” der Wikipedia.
İnsanlar kandan, acıdan nefretten usanmıştı
İkinci Dünya Savaşı; savaşların en kanlısı, dünyanın kaderini değiştiren savaş. Sadece kaderini mi, her şeyi değiştiren savaş: Sınırlardan tutunda sanata kadar. İkinci Dünya Savaşı sonrası yapılan şarkılara, yazılan şiirlere bakarsanız; çiçekler, böcekler, sevgiler, umutlar vardır. Çünkü insanlar artık kandan, acıdan, nefret sıkılmıştır. Peki bu sıkılma ne zamana kadar sürer?
Bugün 10 Aralık Dünya İnsan Hakları günü ve dünyanın dört bir yanında çığlıklar yükseliyor.
Çünkü insan durmadı. Oysa insan olmak o kadar kolaydı ki. Saygıyı bilecektin önce, sonra sevgiyi hepsi bu kadardı. Ama insan sade ve sadece “egoyu” bildi. Bugün dört bir yanda çocuklar ölüyor. Birilerinin daha zengin olması için! Bugün gencecik fidanlar toprak oluyor, birilerinin siyasi oyunları için. Bugün insan kendine basamaklar yapıyor;insandan. İnsan insanı kırıyor bugün.
Ne değişti?
Bugün değişmeyen yerdeyiz. Bugün Pir Sultan Abdal’ın seneler evvel dediği yerdeyiz: “Demiri demirle dövdüler; biri sıcak biri soğuktu.İnsanı insanla kırdılar; biri aç biri toktu.” Hadi şimdi kaldırın başınızı renkli ekranlardan, hayata bakın.
Siz renkli ekranlarda renkli hayatları izlerken; daha ömrünün baharında küçücük çocuklar yanarak öldü; üç kuruşluk bir yangın merdiveni olmadığı için. Siz kim, kimi kiminle aldattığını izlerken 9 aylık bir bebeğe tecavüz edildi. Televizyonlarda evlenme programı adı altında uyutulurken, diğer yanda bir kadın öldürüldü.
Başka bir yerde hamile bir kadın şiddet gördü. Siirt’te girdikleri madenden çıkamadı işçiler; makine sayısı netti, insan “bazı” diye geçti! Siz yemek programında kavgayı izlerken, insanlar halk pazarı dağıldıktan sonra yiyecek toplamaya çıktı. Bir öğretmen atanamadığı için canına kıydı, bir gencin hayalleri bulamadığı işte söndü. Aydınlığı düşleyen gönüllü öğretmenler saldırıya uğradı.
Güzel ülkemin başka bir köşesinde bambaşka biri siyasi görüşü yüzünden baskıya uğrar, siyasetten uzak duran bilmem ne partisine üye olmadığı için iş bulamaz. Bir yerde çok zeki (!) kalbur üstü çocuklar genç yaşında iş adamı olur, diğer yanda donanımlı çocuklar köle gibi çalışır, ek iş yapar lakin doğrultamaz belini. İnsan insanlıktan çıkar; cebini doldurmak için ve yine insan insanlıktan çıkar; hayatta kalabilmek için. Kısaca hak bile günümüzde güçten yana çevirir yüzünü. Şimdi kutlamalı mı bugünü yoksa çarpmalı mı yüzüne tüm insanlığın; unuttunuz insanlığı diye?