Goethe, 1809 yılında Arapça ve Farsça öğrenmiş, aynı zamanda Kuran-ı Kerim’i defalarca hatmetmişti. Bundan sonraki yaşamı bambaşka olacak; kapılar aralanacak, hakikate daha da yaklaşmak için yazacaktı…
Daha fazla ışık
Disiplinli ve rasyonalist bir baba ve son derece mistik ve duygusal bir anneye sahip Johann Wolfgang von Goethe, 1749 yılında Frankfurt’ta hayata gözlerini açmış tam 83 yıllık yaşamına silinmeyecek izler bırakarak 1832’de Weimar’da “Daha fazla ışık…” diyerek hayata veda etmişti.
Öyle bir yaşam ki her anı bir arayış, bir sentez ve daimi olana yakınlaşma isteği ile dolu… O yalnızca bir edebiyatçı değil aynı zamanda bir hukukçu, bir ressam ve bir bilim adamıydı. Her ne kadar “Bilgi arttıkça huzursuzluk da artar” diye düşünmüş olsa da yaşamını o bilgiye ulaşma yolunda harcadı.
Gizemli kaşif
Son derece varlıklı bir ailede, çok iyi bir eğitim alma şansına sahip olan Goethe, edebi yaşamına babasının kendisine 2000 kitaplıklı bir kütüphane hediye etmesi ile başladı. Bunun yanı sıra son derece duygusal ve hayalperest bir ruha sahip oluşu, onu sanat ile daha da yakınlaştırdı. Zaman içerisinde içinde sürekli kaynayan kendini bulma arayışı ve değişik kültürlere olan ilgisi onu bambaşka coğrafyalara götürdü.
Bugün birçoğumuzun ‘Goethe’ denildiğinde aklımızda oluşan Alman yazar-şair imajının çok ötesine geçmişti oysa. O, yanlızca dünya klasiklerine o ünlü Faust (Latince mutluluk demek) romanı ile damgasını vuran bir isim değildi elbet. Yaşamı boyunca yaşadığı aşk acıları ile ortaya koyduğu eserlerle tanınan romantik yazar-şairliğin çok dışında da portreler çizen bir kişilikti. Doğu kültürüne adımını atışıyla ışığa daha da yaklaşan bir gizemli kaşifti…
“Bir tek Allah’a inanç, daima ruhu yüceltici bir etkiye sahiptir; çünkü bu, insanı kendi iç birliğine götürmektedir.” (Goethe Doğu ve Batı Divanı, Notlar ve Tetkikler)
Goethe, 1809 yılında Arapça ve İran dili öğrenmeye başlamış ve aynı zamanda Kuran-ı Kerim’i defalarca hatmetmiştir. Aslına bakarsanız bu olay Goethe’nin bundan sonraki yaşamına bambaşka kapılar aralamış ve hakikate daha da yaklaşan bir gözlükle yaşamı seyretmiş, içinde uyanan yaratma hissinin sınırsızlığını keşfetmiş olmalı ki bunu daima şeffaflık ile kalemine yansıtmayı başarmıştır.
Doğunun mistik eserlerine olan ilgisi günden güne artmış ve İslamiyetin içine daldıkça özellikle İranlı Şair Hafız-ı Şirazi Divanı’ndan çok etkilenmiş, “Doğu Batı Divanı” adlı eserini kaleme almıştır. Tam olarak 12 ciltten oluşan bu eserinde Goethe, Hafız-ı Şirazi’nin dışında Ebussuud, Feridüddin Attar, Hz. Mevlana, Firdevsi, Enveri gibi isimlerden de övgü ile bahsetmiştir. Fakat onun asıl adeta tutulma yaşadığı isim ise İslam peygamberi olan Hz. Muhammed‘tir.
İslamın tüm kainatı birleyen Tevhid inancına olan akli yatkınlığı ile Hz. Muhammed’in yaşamını okudukça hayranlığını gizleyemeyen Goethe Kuran-ı Kerim ile nasıl tanıştı?
Goethe; bütün halkları sevmeyi, onların sesine ve ihtiyaçlarına kulak vermeyi, bütün yer yuvarlağını kapsayacak kadar sevgiye sahip olan Alman filozof Johann Gottfried Herder’den öğrenmişti.
Goethe’yi İslam’la buluşturduğu belirtilen Herder ile arasında geçen bir konuşmada Goethe; Herder’e “Öyle hikmetli ve güzel sözler kullanıyorsunuz ki kaynağını merak ediyorum” diye sorar.
Herder, Goethe’ye gülümseyerek; “Bu sözlerin kaynağını gerçekten merak ediyor musunuz?” der.
Goethe: “Evet, beni size bağlayan bu hikmetli sözlerin kaynağıdır.” deyince,
Herder: “İşte benim hikmetli sözler kaynağım” diyerek ona Arapça yazılı bir kitap gösterir.
Herder: “Eğer Alman milletinin böyle bir kaynak kitabı olsaydı, kim bilir ne büyük edipler, şairler yetiştirir, başka dillerin tesirinde kalmazdık. Ayrıca birçoğumuz soyunu unutup yolunu şaşırmazdı.” diyerek fikrini ve Kur’an’ın yaşam için, edebiyat için (İslam Edebiyatı) önemini vurgular.
Herder, bu kitabı Kant’ın sohbetlerine devam ederken tanıdığını, eğer büyük bir şair ve edebiyatçı olmak istiyorsa bu kitabı okumasını önemle söyler. Herder’in bahsettiği kitap ‘Kur’an-ı Kerim‘dir. (2) Ayrıca Goethe, Wetzlar’da hukuk stajı yaparken Herder’e yazdığı mektubunda şöyle der: Musa’nın dua ettiği gibi dua etmek istiyorum:
“Tanrım göğsüme ferahlık ver.” (Taha Suresi 25.ayet)
Goethe, İslamiyet’e ilgi duymaya başlamasıyla birlikte yaşamında bir çok ilginç olayla karşılaşır ve bu olaylar onu İslamiyet’e daha da yakınlaştırır. Hatta hepsinin aslında birer işaret olduğunu düşünür.
1813 yılında Napolyon’un seferlerine katılan bir savaşçı ona İspanyadan bir adet Arapça ”el yazması-kaligrafik yazı” olan bir kağıt sayfası getirir. Goethe bu yazıdan inanılmaz derecede etkilenir. Jena Üniversitesi’nden bir oryantalist bu kağıt parçasının aslında Kur’an-ı Kerim’in 114. Nas Suresi olduğunu tespit ve tercüme etmiştir. Tercümesi ise şöyledir:
“Bismillahirrahmanirrahim (Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla). De ki, şeytanın telkinlerinden insanların Tanrısı’na sığınırım.”
Goethe, yaşadığı o sarsıcı ve çakantılı savaş zamanlarında Allah’a sığınma talebi ona Yukarıdan yüce bir sesin çağrısı gibi gelir ve “Hicret” adlı şiirini yazmasına vesile olur. Ayrıca Hz. Muhammed’e olan aşkını da yine bir şiirle anlatmıştır.
“Sevgili çocuğum, bizim Uluhiyyet fikrinden ne haberimiz var ki?
Ve bizim dar tasavvurumuz, o yüce varlıktan neler anlatabilir ki?
Ben de bir Türk gibi Allah’ı yüz isimle tabir etmeye çalışsam, yine de o sonsuz kudrete karşı bir şey söylemiş olamazdım.”
Sanatın ve dünyanın daima Avrupa Rönesansı ile bütünleştirdiği isimler arasında yer alan bu gizemli adamın İslamiyet’e ve Hz. Muhammed’e olan aşkının yanı sıra çok tartışılan ve merak edilen bir soruya daha değinmeden geçemeyeceğim.
Goethe aslında Türk müydü?
Yok artık abartma be yazar diyebilirsiniz, açıkçası buna ben de hak veririm. Fakat Goethe’nin Müslüman olup olmadığını araştırırken edindiğim bilgiler doğrultusunda oluşan heyecanımı belki bu satırlara yazabilmem imkansız olsa da yine de sizlere öğrendiklerimi iki satır da olsa aktarma gereği hissedişim ve araştırma kaynaklarımdan okuduğum kadarıyla durumu kısaca özetleyeceğim.
Gerçek kaynaklara ulaşamadığım için her ne kadar doğruluğunu ispat edemesem de bir Alman araştırmacı olan ‘Niels Hansen’in bulguları doğrultusunda, Goethe’nin mutlak bir Türk kanı taşıdığı ve bir Osmanlı esir subayının torunu olduğu bilgisine ulaştım. Şöyle ki: “Secere Araştırmaları ve Soy Bilimi” kitabının sahibi olan, Prof. “Robert Sommer’in’ araştırmaları sonucunda: Goethe, Haçlı seferleri sırasında esir alınarak Almanya’ya götürülen, anne tarafından “Sadık Selim Sultan” adlı bir Selçuklu Beyinin kanını taşımaktadır. “Sultan” ismine dayandırılan ve bugün bile Almanya’da yaşayan “Soldan” ailesinin bu soydan geldiği de bilinmektedir. Kilise kayıtları ve mezar taşlarından edinilen bilgiler ışığında Türk kanı taşıyan Goethe’nin İslamiyet’i tanımasıyla birlikte bir Türk deyimi ile Türklere adeta kanı kaynamıştır. Ayrıca bu konuda detaylı bilgiyi Tarihçi-yazarımız Dr. Arif Aslan’ın araştırmalarından da inceleyebilirsiniz.
Genç Werther’in Acıları
Goethe denildiğinde bahsini etmeden geçemediğim bir başka konu daha var elbette. Bir rivayete göre Napolyon’un bile tam yedi kez okuduğu, savaş alanında dahi yanında taşıdığı söylenen, döneminde Avrupa’ya aşıklık, umutsuzluk ve intiharın yayılmasına neden olan bir kitap olarak bilinir “Genç Werther’in Acıları”…
Her sanata konu olan ve yaşamı da bir sanat olan Goethe’nin; yönetmenliğini Philipp Stölzl’ün yaptığı, 2010 yılında gösterime giren ve Goethe’ye genç yaşta ün kazandıran yaşadığı aşk acısının anlatıldığı ve birçokları tarafından kabul edilse de kitabı okuduğum kadarıyla herkesin acısının aynı oranda anlayabilmenin mümkün olmadığını düşünerek bu kitabın ortaya çıkış öyküsüne değinen original ismi ile “Young Goethe in Love” adlı filmi sizlere önermekten son derece mutluluk duyacağım.
Başlangıçta da söylediğim gibi yaşadığı her anı ayrı bir kitap olan Goethe üzerine tam 60 yıl boyunca araştırmalar yapan ve onu en iyi anlayan kişi olan Alman Prof. Katharina Mommsen, kitap, söyleşi ve konferansları ile dünyaya Goethe’yi aynı zamanda en iyi tanıtan isimdir. Son olarak: Prof. Katharina Mommsen’in “Goethe ve Dünya Kültürleri” adlı eserinde ise Goethe ve onun İslamiyet ile olan ilişkisine dair bir sözüne yer vererek yazıma son vermek istiyorum:
“Goethe, Peygamber Hz. Muhammed’in izini takip ederek, “Doğu Allah’ındır” tılsımıyla “tevhid” inancını tebliğ etmekle yeni nesillere, Şark ve Garp’taki insanlara sırat-ı mustakimi (doğru yolu, hak yolu), daha doğrusu mes’uliyet yüklenilen davranış yolunu işaret etmektedir. Bu mısralarda Goethe’nin İslam ile fikri meşguliyetinin hülasası bulunmaktadır.” (8)
Goethe’nin Hz. Muhammed’e yazdığı şiir
Sevinç sevinç berrak
Ve yıldız yıldız parlak
Bir dağ pınarı
Üstünde beyaz bulutların
Ve kuytusunda bir yeşil yamacın
Bir
Aziz ruhlar sallamış beşiğini
Veda edip çocuk tazeliğiyle bulutlara
Raks eder gibi iner mermer kayalara
Haykırır sevincini semalara
Dağ geçitlerinde
Önüne katar renk renk çakılları
Ve bağrına basar kardeş pınarları
Çiçeklenir ayak bastığı yerler
Ve nefesiyle yeşillenir çimenler
Yoldaşı olur şimdi ırmaklar
Ovaları doldurur gümüş ışıklar
Bir ses yükselir pınarlardan:
“Kardeş ayırma bizi koynundan
Bekliyor Yaratan.
Yoksa bizi çölün kumları yutacak
Güneş kanımızı kurutacak
Kardeş,
Dağın ırmaklarını, ovanın ırmaklarını
Hepimizi alıp koynuna
Eriştir bizi yüce Rabbına
Ezeli Derya’nın yanına.”
Peki, der, dağ pınarı
Kendinde toplar bütün pınarları
Ve haşmetle kabarır göğsü, kolları
Ülkeler açılır uğradığı yerlere
Yeni şehirler doğar ayaklarının altında…
Kulelerin alev zirvelerini
Ve haşmetli mermer saraylarını
Bırakıp arkasında
Yürür mukadder yolunda
Dalgalanır başının üstünde binlerce bayrak
İhtişamın şahitleri
Evlatlarını Rabbine ulaştırarak
Karışır ilahi ummana coşarak!
Kaynaklar
* Bir Dehanın Kültürel Dokusunun Kodları/Semiha Kavak, Star Gazete Kitap/Şubat,2016
* Güz Kuyusu/Goethe ve Dünya Kültürleri/16.04.2016
* Safiye Erol Külliyatı-6/Makaleler/Omiros S.51-57, 2005
* Avrupa’nın Edebiyat Ustasından Hz. Muhammed Şiiri ‘Goethe Müslüman mı değil mi?’ hala tartışılıyor / habervaktim.com
* Dilkolik/Goethe Hakkında Bilinmeyenler
* Dünya Hassas Kalpler İçin Cehennem Gibidir / Sanat Karavanı, 2016
* zekionsoz.com