Tanımsız ve tarafsız insan nasıl olunur?

İnsanın insanı etiketlediği ve araya mesafeler yerleştirdiği, tepeden, uzaktan ve yakından kısacası farklı açılardan baktığı insanların hangi ırk, din, dil olursa olsun güven duymak istediği durumlar, anlar illaki olmuştur ve olacaktır. Ve işte ölçünün kaçtığı nokta tam da burada başlıyor.

Tanımsız ve tarafsız insan

Güven vermek için ne zaman vazgeçtik tanımsız ve tarafsız insan olmaktan?

Kamu kuruluşları, il özel idareleri ya da varlığımın, kişilik haklarımın saklı olduğu kanunların bekçileri veya yanıbaşımdaki mesai arkadaşım, alt komşum, mahalle bakkalım… Hangi birim olursa olsun beni karşısına aldığında sadece insan kimliğimle hangisi karşılar beni?

Tanımsız ve tarafsız insan

Bu soru karşısında verilecek cevap, ayrışımın miladı çok yakın tarihimize dayanan ve örneklerini her geçen gün artırarak takip ettiğimiz onlarca haber karşısında…


Hiç!

Aslında yazının hedefi birbirinden ayırmaksızın, giderek kutuplaşan ve kutuplaşma etrafında birbirlerine zarar veren topluluklar oluşturan ve halkanın giderek dışa genişlediği ve alan kapsamında daraldığı, birbirlerine temas ettikleri anda patlamaya hazır ve patlayan bombalar gibi dolaşan siyasiler ve yarattıkları topluluklar.

Kısa vadede siyasi bir başarı gibi görünen bu kutuplaşma, ayrışma, farklılaştırma, dönüştürme, adına her ne diyorsak diyelim ama uzun vadede, uzmanlar büyük toplumsal felaketin eşiğine gelindiğine işaret ediyorlar.

Evet bu bir siyasi yarış ve farklı bir platform. Tartışmaların, çekişmelerin her ne kadar ateşli olması beklenilir bir durum olsa da bu ateşin şehirlere mahallelere şirketlere hatta mahalle kahvelerine ve acı bir gerçek ki gidilen cami seçimine ve aile içindeki fertlere kadar sıçramış olması düşündürmeli!

Tüm dünya ülkelerinin de bu ayrışımdan nasibini almış olduğunu, hatta bu durumları çomakladığını bilmek ve ayrışımın yanına yol arkadaşı olarak şiddeti seçmiş olması, toplum olarak henüz farkında olmadığımız ama uzmanların gümbür gümbür gelen çirkinleşme dedikleri işaret bu olsa gerek.

Maskelenmiş mülteci krizleri, seçim propagandalarına sıkıştırılmış göçmen kabulleri falan filan artık bir yana, bu ayrışım içindeki, İslamofobi terimi de nedir?

Tanımsız ve tarafsız insan

İslamiyet’le bağdaşmayan ama İslam etiketiyle dünya yeni bir terim kazandı.

‘İslamofobi’

Görünür görünmez sebepleri tabi ki tartışılır pek çok dinamik var bu sürece İslam’ı karıştıran (Ortadoğu), ama beklenilir durum o ki kanayan yaraya bastırmak yerine neşter vurmak o görünür-görünmez güçlerin ezberinde var.


Pek çoğunuz gibi kim ne derse desin güzelliklerini ve inceliklerini o muhteşem insan sevgisini akla ve bilime dayanan yol gösterici ışığını hala öğrendiğim, anlamaya çalıştığım İslam dininin bir mensubu olmakla şanslı addediyorum kendimi.

O kocaman bilgi dünyasının bir kaç öğesi de olsa bilgi edinmem de ışıklar içinde yatsın Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk söyleşilerindeki açıklık ve kitaplarındaki anlaşılır dili sayesindedir.

İslam dini, dünya barışını sağlayacak, yaşanabilir bir dünya yaratacak tek dindir. Çünkü; temelinde insan sevgisi, adalet ve ilim ve bilim vardır.

Ve bizler bu dine mensup vatandaşlar olarak, tarihimizin parlak sayfalarındaki anlı şanlı kurtuluş mücadelesinin birer parçası olarak ya da bu coğrafyanın taşına toprağına sinmiş güzelliklerin içinde yetişmiş bireyler olarak, bu temellerle sarınıp sarmalanıp tüm dünyanın aksine bölünmenin, ayrışmanın değil, bir bütünün parçası olmalıyız.

Çünkü; bölünürsek yok oluruz! Bu bilinçte olmamız şart.

Çünkü; Bilinçli bireyler bilinçli topluluklar demek ve bilinç kelimesinin olduğu yerde kale gibi sağlam, aşılmaz değerler var demek.

İşte yine yazı döndü dolaştı siyasete, gruplaşmaya, dünya dengelerine, İslami değerlere geldi ve yine toplumun en temel birimini oluşturan bireye laf attı.


Miskinliğimizden kurtulup cevap verme zamanı…

Türkiye’de Kutuplaşma Politikası


Nihal Çalışkan
1980 Nisan doğumlu. Kendini ve hayatı keşif sürecinde, hayatına giren her bir ruhta kendini buluyor. Dünün dünde kaldığını hatırlatıyor bazen kendine, bugünü, anı yaşamanın keyfini sürmek en büyük derdi. Bilinmeyen on yüz bin ihtimalli yarına umutla ve keyifle ve neşeyle ve merakla gözlerini dikmiş durumda. Bilinmeyeni öğrenmek, görünmeyeni görmek, duyulmayanı duymak çabasında. Farkındalıklarını artırıyor ve şifa ve şefkat ile bazen hırçın, bazen deli dolu, bazen sakin, bazen çocuk gibi bazen çok keyifli ve bazen de uzun uzun susarak sadece sevmeyi bilen kalbi ile yaşıyor…