”En güzel şiir matematiktir. Yeryüzünde şimdiye dek ‘iki kere iki dört eder’den daha güzel bir dize yazılmamıştır sanırım.” (Aziz Nesin)
Rakamlar yalan söylemez
Her zaman rakamların gizli gücüne inanmışımdır. Rakamlar size her zaman gerçeği anlatır, lafı dolandırmaz, süslemez püslemez, kafa karışıklığı yapmaz. 2×2=4 dür ve bunun tartışması olmaz. Ne demek istediğini açık ve net bir dille anlatır, rakamları iyi okuyup yorumlayabilen insanlar her türlü sorunun çözümünü bulabilirler.
1 Kasım 2015 seçimlerinde halkın yüzde 15’i oy kullanmamış
Türkiye’de 1 Kasım 2015 tarihli son genel seçimlerde yurt dışı dahil 56.949.009 toplam seçmen içerisinde 8.411.314 kişi oy kullanmamıştır ki bu rakam neredeyse toplam seçmen içerisinde %15‘e tekabül etmektedir. Kullanılmayan oylarla birlikte meclis dışındaki partilere ya da bağımsızlara oy verenlerin toplam sayısı ise 9.289.608’dir.
AKP’ye oy verenlerin sayısı ise 23.681.926’dır ki, bu da toplam seçmen içerisinde %41‘e tekabül etmektedir. Yani, milletimizin %59’u aslında AKP yönetiminden yana seçim hakkını kullanmamıştır. AKP, son seçimlerde kullanılan oylardan ziyade, kullanılmayan oyların avantajını kullanarak tek başına iktidar olmuş bir partidir. Ancak, tabii ki sistem gereği meclisteki çoğunluk oranı yalnızca geçerli oylar dikkate alınarak hesaplandığı için AKP tek başına iktidar olabilmiştir.
AKP yüzde 52’yi temsil etmiyor
Buradan çıkan sonuç şudur: AKP, sanıldığı gibi bu milletin %52’sini temsil etmemektedir. AKP seçmeni aslında bu ülkede azınlıktır. Sayıları değil, öz güvenleri yüksektir. Yüzde 41 gibi bir oy oranıyla Türkiye’yi ekonomi, dış politika, iç güvenlik ve terör konusunda batırdıkça batıran bir yönetim, batırdığıyla yetinmemiştir şimdi de başkanlık sistemi diye tutturup, milletimizin önüne millet irademizi hiçe sayan, tüm yetkilerin tek bir kişide toplandığı bir anayasa teklifi koymaktadır.
AKP yönetimi iktidara geldiği ilk gününden itibaren iç ve dış politikasında Atatürk’ün kurmuş olduğu milliyetçilik ve cumhuriyetçilik anlayışına ve Onun milletimize bırakmış olduğu bazı değerlere olan mesafeli duruşunu hiçbir zaman saklamamış, gizlememiştir. Aslında, bu konuda gerek söylemleriyle, gerekse de bu değerlerin birer sembolü olan milli bayramlarımıza olan duyarsız ve özensiz yaklaşımları ile oldukça dürüst davranmıştır. Aslında dürüst oldukları tek konu buydu belki de. Bakın bu konuda haklarını yiyemem.
Ne AKP’ye kızgınım, ne de AKP seçmenine… Kızgınlığım kime biliyor musunuz?
Bu ülkede kızgın olduğum ve sitem içerisinde olduğum tek kesim vardır, o da Atatürkçüyüm, cumhuriyetçiyim diye yakasında Atatürk rozetleri, ellerinde Atatürk anahtarlıklarıyla dolaşan, Facebook profillerinde Atatürk resimleri taşıyan kesimin içerisindeki bir kesimdir. Maalesef, bunların büyük bir bölümü şu yukarıda bahsettiğim 9.289.608 oy kullanmayan ve meclis dışı kalan rakamın içerisindedir. Bir de bunların içerisinde CHP’ye kızıp, sittin sene geçse de o meclise giremeyeceği kesin ve kati olan partilere oy verenler vardır. Burada bir parantez açmak istiyorum.
Bir sandığa oy atmakla demokratik olunmuyor
Tabii ki demokrasilerde herkes istediğine oy vermelidir, buna hiçbir itirazım yok ve sonuna kadar bu fikrin arkasındayım ancak bu gerçek demokrasilerde çalışır. Türkiye’de demokrasi ayakları üzerinde durmuyor henüz, emekliyor ve bizim demokrasi inşa etmeye çalıştığımız bir ortamda önceliğimiz, öncelikle Türkiye Cumhuriyeti’ni gerici zihniyetten ve onun varlığına kasıt edenlerden muhafaza ve müdafaa etmektir. Bir sandığa oy atmakla demokratik olunmuyor maalesef. Demokrasi çok derin bir anlayış ve farkındalıktır, bir toplumun bu farkındalığa erişmesi ise yüzyıllar alabilir.
İşte bu iki kesimin büyük bir çoğunluğu şu yukarıda belirttiğim 9.289.608 kişinin içerisindedir. AKP, bu kesimi o kadar iyi tanıyor, o kadar iyi analiz etmiş ki, bütün seçimleri 29 Ekim’lerin, 30 Ağustos’ların ertesi günlerine ya da yaz mevsiminin tam ortasına denk getirmiştir. Neden biliyor musunuz? Çünkü biliyordu bu yakasında Atatürk rozetiyle gezen genci yaşlısı birçok insan Çeşme’den, Bodrum’dan, Paris’ten, New York’tan kalkıp tatilini yarım bırakıp gelmeyecek ve hepsinin de hazır bir bahanesi olacak ‘valla çok önceden planlamıştık, biletleri filan almıştık…’
Cumhurbaşkanlığı seçiminde 14 milyon kişi oy kullanmadı
Kimse söylenmesin, kendi çevremde bir sürü örnek var… Ve toplam seçmen içerisinde ne kadar az oy kullanılırsa muhalefet de o kadar az oy alır ve ben de göreceli olarak başarılı gözükürüm. Başarılı gözüktükçe de gücüm artar ve %41 gibi bir oranla anayasa da teklif edilemez yazan yönetim şeklini dahi değiştirmek üzere meclise ve halka teklif sunarım. Cumhurbaşkanlığı seçiminde de aynı şey olmuştur, 14 milyon seçmen oy kullanmamıştır. Bu ve buna benzer, yukarıda bahsettiğim kesimin zaaflarından yararlanılan bir çok strateji ve plan gayet güzel, tıkır tıkır işlemektedir.
Bugün ise, bu 9.289.608 kişinin içinde ve dışında, Atatürkçüyüm imajıyla gezip dolaşan ama yine aynı atalet, vurdumduymazlık, aynı ‘amaaaan bir şey olmaz, ben mi kurtaracağım memleketi’ edalarıyla yine rutin yaşamlarına devam eden ve en acısı hala daha her geçen gün yaşamlarından özgürlüğün ve iradelerinin çalındığının farkında olmadan, hala sabah kalkıp, işe gidip, akşam işten dönüp, söylenmekten başka bir şey yapmayan, hatta o kadar bir şey yapmayan ki, Facebook sayfasında gördüğü başkanlık karşıtı bir imza kampanyasına bile ataletle bakan, ‘amaaan bunlarda ne saçma şeyler bununla mı kurtulacak ülke’ deyip bir tıka değer bulmayan, bir kısmı da sanki dilini yutmuşcasına bu konuda hiçbir fikir beyan etmeyen, tepkisiz köşesinde oturup bekleyen, vazgeçmiş bir kesim.
Anayasa değişikliği
İşte, bütün kızgınlığım, bütün sitemim bu kesime. Halbuki, farkında değildir ki bu kesim, o imza kampanyaları da matematiktir. Hayatta her şey olduğu gibi… Oradaki sayı 40.000-50.000 olursa ne meclisin ne de AKP’nin dikkatini çeker ama oradaki rakamlar 1-2 milyonu bulursa ve bu rakamlar meclise ulaşırsa, meclisin dikkatini çekebilir, çünkü bu rakam toplam seçmenin neredeyse %5’ine denk gelir. Ve meclis de ‘bir dakika ya halk bunu gerçekten istemiyor galiba, referanduma gitmemiz bizim için fayda değil zarar getirebilir’ diye düşünebilirdi belki de.
Yalnızca 10 MHP’li vekil sayesinde
Meclisteki birkaç milletvekilinin fikrini değiştirmesi dahi o oylamada ve referandum kararında çok büyük fark yapabilirdi. Nitekim, meclisteki oylama, ‘hayır’a ikna edilemeyen yalnızca 10 MHP’li milletvekilinin oyuyla onaydan geçmiştir. Meclisteki oylamanın geçtiği gün ise Facebook’ta muhatabı TBMM Başkanlığı ve TBMM Anayasa Komisyonu olan ‘Tek Adam Anayasası İstemiyoruz’ imza kampanyasının imza sayısı ise yalnızca 44.000’lerde kalmıştır.
Oysa ki, Türkiye’de günlük 30 milyon civarı aktif Facebook kullanıcısı bulunmaktadır ve bu kullanıcıların büyük bir oranı Atatürkçü olduğunu iddia eden cumhuriyetçilerden oluşmaktadır. Bu yüzden, meclisteki oylama sonlanıncaya kadar o imza kampanyasını her gün Facebook sayfamda paylaşmaya devam ettim ancak ne yazık ki, kendi kontaktlarımın içinde bile kampanyaya katılım oranı %1’i geçmedi.
Millet iradesi için ne yapılıyorsa destekleyin!
İmza kampanyasını sadece ülkedeki atalete olan karşıtlığıma, aktif katılıma olan inancıma bir örnek olarak yazdım. Tabii ki, milli iradeye yalnızca bununla sahip çıkılamaz. Eklemeden geçemeyeceğim; bu sitem ettiğim kesimde başkanlık karşıtı sesi çıkan herkesi bir eleştirme, aşağılama, çekememezlik… Adamı veya kadını sevip sevmemeniz önemli değil şu anda. Millet iradesi için ne yapıyorsa destekleyin işte o kadar! Sonra sevmezsiniz yine…
Facebook profilimize Atatürk resimleri koyarak Atatürkçü olamayız!
Üzgünüm Arkadaşlar, yakalarımıza Atatürk rozetleri takıp, Facebook profillerimizde Atatürk resimleri koyarak Atatürkçü olamayız. Atatürk, fikir ve ilim adamı olduğu kadar devrim ve eylem adamıydı da aynı zamanda. Yaşamını Türk milletinin iradesini kazanıp, o iradeyi milletin kendi özgürlüğü ve refahı için kullanmaya adamış bir adamdı.
Atatürkçü olmak işte bu iradeye sahip çıkmakla, bu fikri iliklerine kadar özümsemekle, bunu yaşam tarzı haline getirmekle, bu iradeyi ne pahasına olursa olsun kimseye teslim etmemek için yalnızca pasif değil, aynı zamanda aktif eylem içerisinde de olmakla olur. Yalnızca oy kullanmak, bu iradeye sahip çıkan bir imza kampanyasına tıklamak, bu iradeye kasıt eden zihniyetteki tek bir insanın dahi fikrini değiştirmek bile aktif bir eylemdir. Bilgi ve iletişim çağında yaşıyoruz, savaş aletlerimiz bilgi ve iletişim kanalları olmalıdır.
2016 yılı bize güzel bir mesaj verdi
”İradeni hak etmeyenlere ne kadar teslim edersen o kadar vahim durumlara düşersin” dedi bize. Mesajı şuydu: ”Bundan sonra iradeni daha da teslim edersen sonunu hazırlarsın!”. Bu mesajı alabilmiş olanlara, bundan sonra kendi iradesine sahip çıkacaklara yeni yılda özgürlük, huzur ve refah diliyorum. Sahip çıkmayanlar için dileyecek bir şeyim yok maalesef, onlar kendi iradesizlikleri içinde yok olup gitmeye mahkumlar zaten. Yalnızca tercihini özgürlük ve demokrasiden yana kullanan toplumlar mutluluğu, huzuru ve refahı hak eder. Esareti tercih edenler, hak ettikleri için esir olmuşlardır zaten.
Yazımı, yaşadığı dönemden yüz yıl sonrasında olabilecek her türlü gaflet için bir çözüm hazırlayıp, bize bırakmış olan Mustafa Kemal Atatürk‘ün bir sözüyle bitirmek istiyorum.
”Uluslar, egemenliklerini geçici bile olsa, bırakacağı meclislere dahi gereğinden fazla inanmamalı ve güvenmemelidir. Çünkü meclisler bile despotluk yapabilir ve bu despotluk bireysel despotluktan daha tehlikeli olabilir. Meclislerin öyle kararları olabilir ki, bu kararlar ulusun yaşamına giderilmesi olanaklı olmayan zararlar verebilir.” (Mustafa Kemal Atatürk)