Devlet Bahçeli’nin en güvendiği isimler arasında gösterilen MHP Genel Başkan Yardımcısı Atila Kaya görevinden neden istifa etti?
Atila Kaya yaptığı yazılı basın açıklamasında Devlet Bahçeli’nin anayasa değişikliği teklifine ‘evet’ oyu vereceğini açıklamasının ardından, farklı tercihte bulunacakların bunu açıklamalarının ahlaki bir gereklilik haline geldiğini vurguladı. Ülkücülüğe olan inancı gereği, aklı ve vicdanının anayasa değişikliğine ‘hayır’ oyu vermesini emrettiğini belirten Kaya, iki yüzlü davranamayacağını söyledi.
İşte Atila Kaya’nın basın açıklaması:
“Ülkemizin gündemine neden ve nasıl girdiği ile amacının ne olduğu halen belirsizliğini korumakta ve tartışılmakta olan kabul edilmesi halinde hükümet sistemini değiştirecek anayasa değişikliği teklifi Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin tercihini ilan etmesinin ardından çalışma arkadaşlarından farklı tercihlerde bulunacak olanların da bu tercihlerini açıklamalarını ahlaki bir gereklilik haline getirmiştir.
Bütün hayatım uğrunda mücadele ile geçen ve ödediğim bedelleri göğsümde şeref madalyası olarak taşıdığım ülkücülüğe olan inancım ve Türk milliyetçiliği anlayışım aklıma ve vicdanıma anayasa değişikliği teklifine hayır, dememi emrederken iki yüzlü davranmaktan da men etmektedir. Bu şartların bir gereği olarak halen yürütmekte olduğum Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcılığı görevinden istifa ediyorum. İstifama hiç kimse tarafından kişisel tavrım olmasının ötesinde bir anlam yüklenmemelidir. Saygılarımla.”
“Devlet Bahçeli’nin en güvendiği isimlerden biriydi”
Atila Kaya’nın istifasını Hürriyet gazetesine değerlendiren eski bir MHP yöneticisi, “Sayın Kaya Genel Başkan Bahçeli’nin en güvendiği isimlerden biriydi. Öyle ki 2004 yılında ilk kalp ameliyatına giderken kendisine ‘parti size emanet’ demişti. Bu kadar güvendiği bir ismin istifa etmesi MHP açısından çok önemlidir. Atila Kaya, çok kabiliyetli, iyi okuyan, prensiplerine sadık, biridir. Anayasa oylamasında ‘hayır’ diyeceği ortaya çıkmış oldu” açıklamasında bulundu.
“MHP’de baskı olmaz, ciddi fire olur”
Oylamada Bahçeli’nin ‘evet’ oyu verecek olmasına karşın MHP’de ciddi bir fire olacağı tahmininde bulunan eski MHP yöneticisi, “Kapalı oylama olacak. Ne MHP Grup Başkanvekilleri ne de Genel Başkan milletvekillerinin kendi iradeleri dışında oy kullanmalarına yönelik birtakım uygulamalara girişmez. MHP’nin geleneğinde bu yoktur. Genel Başkan da böyle bir yöntemi tasvip etmez. O nedenle MHP milletvekilleri kabine girdiklerinde vicdanlarıyla baş başa kalır ve kendi iradeleri doğrultusunda oy kullanır” dedi.
Atila Kaya, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a açık mektup yazmıştı
Sivil Toplum Kuruluşlarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olan Kaya, Mart 2015’te “Cumhurbaşkanı’na Açık Mektup “Neyin ‘Türk Tipi’ ki Başkanlığın da ‘Türk Tipi’ Olsun!” başlığıyla yazılı basın açıklaması yapmıştı. Açıklama MHP’nin resmi web sitesinde yayınlanmıştı.
Atila Kaya’nın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hitaben yazdığı açık mektup:
Sayın Cumhurbaşkanı;
İkimiz de biliyoruz ki, ne sizin duymak istediğiniz ne de benim söylemek istediğim hitap budur. Sizin bir parti sözcüsü gibi meydanlarda dilendiğiniz “Devlet Başkanı” hitabıdır; benim gönlümden geçen ise, bağımsız Türk yargısının karşısına çıktığınız gün, onurlu bir Türk savcısının dudaklarından dökülecek olandır.
Merak buyurmayınız; bulunduğunuz makamda halen AKP Genel Başkanı’ymış gibi davranmanıza dair söyleyecek sözüm yok. Zira, üzerine aldığı görevi “tarafsızlıkla”yerine getirmek için namusu ve şerefi üzerine ettiği yemini zevkle çiğneyebilecek tıynette bir insana etki edecek kudrette bir söz yok. Öte yandan; ‘Tarafsızlık’ı bir kavram olarak algılamanızı beklemek de -entelektüel düzeyiniz göz önünde bulundurulduğunda- size haksızlık olacaktır.
Sayın Cumhurbaşkanı;
Başkanlık hırsını bir zırh gibi üzerine geçirmiş psikolojinizin size söylettiği garip sözler ve yaptırdığı garip işler vardır. Nedamet getirip bunlardan kurtulmayı dilerseniz, sarayınızda Saraçoğlu’dan farklı uzmanları danışman olarak istihdam etmenizi tavsiye ederim. Zira sağlığınızı tehdit eden haller, otlarla şifa bulacağınız türden değildir. Bu kabilden bir hâl“Türk Tipi Başkanlık” lakırdısını dilinize pelesenk edişinizdir. Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: Sizin neyiniz “Türk tipi” ki, başkanlığınız da “Türk tipi” olsun!
Ne oldu ki; bırakın sahiplenmeyi hatta söylemeyi- “Türk” sözünü duymaya bile tahammülü olmayan, Anayasa’dan “Türklüğü” çıkartmayı siyasi gayretlerinin baş hedefi gören siz, “Türk Tipi” bir yönetim modelinden bahseder oldunuz?
Kalkmış, “bizim tarihimizde, genlerimizde, geleneğimizde başkanlık sistemi var”diyorsunuz. Siz değil miydiniz; Türk Milleti‘ni 36 etnik parçaya bölen. Şimdi, hangisinin tarihinden, geleneğinden bahsediyorsunuz? “Tarih”, “gelenek” yetmezmiş gibi bir de ırkçı duyguları okşamak için genlerden söz ediyorsunuz. Siz değil miydiniz onları ayakları altına alan?
Biz sizi tanıyoruz. Siz, elinizden gelse, adında “Türk” geçiyor diye “türkü” bile söyletmezsiniz. Ama adadaki dostunuz ciddiye alırsa alınabilir, dikkat.
Sayın Cumhurbaşkanı;
“Bizim tarihimizde esas olan budur” dediniz ya… Hani, söyleseniz de bilsek: sizin tarihiniz hangisidir? Hangi milletin tarihidir? Türk tarihinde de, bu tarihin belli bir döneminden itibaren iman ettiğimiz Kur’an’da da esas, yönetimin şekli değil dayandığı ilkeler olmuştur. Bu ilkelerin uygulamaları da –ne yazık ki- sizin eylemlerinizle örtüştürebileceğimiz türden değildir.
Mesela, siz; Mete Han‘ın, Attila‘nın, Bilge Kağan‘ın Türk Milleti‘ni 36 etnik ve mezhebi parçaya ayırıp bunlardan bir kısmını aşağılayabileceğini düşünebilir misiniz?
Mesela, siz; Sultan Alparslan‘ın devleti 10 yıl gerçek Haşhaşîlere teslim edebileceğini,“ne istediler de vermedim” diyebileceğini, sonra da “saflığımdan yararlandılar”diye bir savunma geliştirebileceğini düşünebilir misiniz?
Mesela, siz; Kılıçarslan‘ın Haçlı Seferleri Projesi’nin eşbaşkanı olabileceğini, “kahraman haçlı askerlerin evlerine dönebilmeleri için dua ediyorum” diyebileceğini düşünebilir misiniz?
Mesela, siz; Fatih‘in “dindar ve kindar nesil” yetiştirmeyi hedefleyebileceğini düşünebilir misiniz?
Mesela, siz; Yavuz‘un “yargının vatana ihanetten başka derdi yok” diyebileceğini,Kanunî‘nin yasalarla yap-boz oynayabileceğini düşünebilir misiniz?
Mesela, siz; Abdülhamid‘in “ben ülkemi pazarlamakla mükellefim” diyebileceğini düşünebilir misiniz?
Mesela, siz; Atatürk‘ün Anzavur için veya Şeyh Said için “yani ne istendi de 12 yıllık Başbakanlığım döneminde verilmedi” diyebileceğini düşünebilir misiniz?
Mesela, siz; İranlı dolandırıcı bir tıfılın, o dilinizden düşürmediğiniz Osmanlı’nızı rüşvetle esir alabileceğini, Dahiliye Nazırı’nın onun önüne yatmaktan çekinmeyeceğini, rüşvet ve yolsuzluğun fetvalarla meşrulaştırılabileceğini düşünebilir misiniz?
Yeri gelmişken; hani 21. Yüzyılın Kayserili Davud‘u olduğunu düşünen birini Başbakanlık koltuğuna oturttunuz ya… Mesela, siz; Orhan Gazi‘nin 14. YüzyılınKayserili Davud‘unu medreseden çıkartıp devlet işlerinin başına oturtacağını düşünebilir misiniz?
Yine yeri gelmişken; siz hiç Türk tarihinde vatan toprağını savaşmadan bırakıp da atasının türbesini sırtlayıp kaçan sonra bunun büyük bir zafer olduğunu söyleyen devlet adamı gördünüz mü? Mesela, siz; emperyalist güçler ve yerli maşaları tehdit ediyor diye Medine kahramanı Fahrettin Paşa‘nın böyle bir yola başvurabileceğini düşünebilir misiniz?
Sayın Cumhurbaşkanı;
Bütün bu yapıp ettiklerinizin ardında hangi tarihten alınan ilham vardır? Söyleseniz de bilsek Allah aşkına. Belli ki, bu Türk tarihi olamaz. Zaten şahsınız ve bağlısı bulunduğunuz zihniyetin varlığıyla ilgili temel sorun kendinizi Türk tarihine ait hissetmeyişinizdir. Biliyoruz ki, ideolojik mensubiyetiniz buna engeldir. Sizin dâhil olduğunuzu düşündüğünüz şey, sömürgecilik sonrası Arap kimliği arayışından doğmuş olan İhvan‘ın kurguladığı ideolojik bir tarih yorumu ve sınırları belirsiz ‘Dârü’l-İslam’kavramıdır. İktidarınız boyunca etkilerine açık olduğunuz liberalizmin “şirket olarak tasarlanmış devlet” anlayışını da eklemek gerek. Bunları Türk tarihinde bulabileceğinizi sanmak –en iyimser yaklaşımla- Türk tarihine yabancılığınızın bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.
Sayın Cumhurbaşkanı;
Bu millet –ne yazık ki- ideolojik tercihlerinizin bedelini ödemek durumunda kaldığı gibi, kendisini dünyanın merkezinde gören egonuzun bedelini de ödemek durumunda kalmaktadır. Siz her fırsatta bunun hazzını tadarken, millete acı sonuçlarına katlanmak düşmektedir. Örneğin; bir bürokratın vatanseverliğine kefil olup –hatta edep sınırlarını zorlayarak- sahiplenirken bir başkasını vatana ihanetle itham etmek sizin harcınızdır ve ancak bu çerçevede anlamlıdır. Terör örgütünün kontrolünde, vatan toprağını bırakıp sandukayı taşıdı diye birisine meydan muharebesi kazanmış komutan muamelesi gösterdiniz. Bıraksaydınız bu kadarını Merkez Bankası bile yapardı. Oysa ondan diğerinin tırnaklarına gösterdiğiniz ilgiyi esirgediniz ve onu vatana ihanetle suçladınız.
Sayın Cumhurbaşkanı;
“Vatana ihanet” sizin kullanmayı sevdiğiniz bir itham. Peki, kendi atadığınız kadrolardan bu kadar vatan haininin nasıl çıkabildiği sorusuna da verecek bir yanıtınız var mı? Hem bu kadar isabetsiz atamalar yapıp hem de her şeyi en iyi bildiğinizi, ülkeyi en iyi şekilde yönetebildiğinizi nasıl savunabiliyorsunuz? Eğer işbirliği içinde olduklarınızın gerçek yüzlerini anlamanız en az on yıl sürüyorsa, siz de güvende değilsiniz, ülke de sizden emin değil demektir. Bu sorgulamaları yapanları “Ankara’dan kuru sıkı atmakla” eleştiriyorsunuz, her önünüze çıkana “delikanlılık” dersi veriyorsunuz ya, hadi siz –Kabe‘yi bile bir orduyla tavaf edişinizde gördüğümüz- o dillere destan cesaretinizle cevap verin.
Sayın Cumhurbaşkanı;
Sahip olmadığınız şeyin kıymetini bilemezsiniz. Siz hiçbir zaman ‘Tarih’ veya ‘Devlet’bilincine sahip olmadınız. Edindiğiniz ideolojik formasyon buna uygun değildi ve bu formasyonu koruduğunuz sürece de olamayacaksınız. Sizin gözünüzde ‘Ülke’, İslam tarihi boyunca bile sınırları belirlenememiş olan muhayyel “Darü’l İslam” olduğu için, kendinizce Müslüman gördüklerinizin ideolojik çıkarı uğruna onu kesip biçmekten çekinmeyeceksiniz. Bu işe “çözüm süreci” demeye sadece diliniz varmayacak, gönlünüz de ona eşlik edecektir. Siz, başkanlığınızı ‘Millet’ kavramından türetemeyeceğiniz için,‘Başkanlık’ kavramından millet türetebileceğinizi sanıyorsunuz. Böyle yaparsanız,“milletiniz” sadece “evde zor tuttuklarınız” olacaktır.
Sayın Cumhurbaşkanı;
‘Tarih’ bilincine sahip olmayışınızla özlemini duyduğunuz “dindar ve kindar nesil”arasındaki ilişkiye dair de bir şey söylemek isterim: ‘Tarih’ bilinci olmayanda –‘Din’i tarihselliği içinde kavrayamayacaklarından- gerçek anlamda bir ‘Din Bilinci’ de olamaz. İnsanları tarihlerine yabancılaştırıp hatta “düşman” kılarak “dindar nesil”yetiştiremezsiniz. Hz. Peygamber örneğinde gördüğümüz İslam, Cahiliyye‘ye bile böyle yaklaşmamıştır. Çevrenizde bunları sorup öğrenebileceğiniz çok insan vardır.
Eğer günün birinde bu ülkede –kefen giymiş partizanlar değil de- gerçekten dindar bir nesil yetişirse; onların dilinde arzuladığınız şekilde anılmayacaksınız. Zira onlar cihadın en üst derecesinin zalim sultan karşısında hakkı söylemek olduğunu bileceklerdir; onlar, Tanrı’nın, kullarının ellerinin dolumu boşmu olduğuna değil, kirlimi temizmi olduğuna baktığını bileceklerdir; onlar, haram yemenin fetvadan kılıfı olamayacağını bileceklerdir; onlar, bir devletin küfr ile değil zulm ile çökeceğini bileceklerdir; onlar, ‘Adalet’in en üst değer olduğunu ve sadece Müslümanlar için değil bütün insanlar için olduğunu bileceklerdir.
Gerçekten “dindar” olan insanda “kin” bulunmaz; biz, sizin sözünüzü sadece maksadımızı anlatmak açısından kullanalım: Eğer, o görmeyi çok arzuladığınız “dindar ve kindar nesil” gerçekten dindar olursa, minnetinin değil kininin konusu olmayı da göze almış olmalısınız.
Sayın Cumhurbaşkanı;
Günü geldiğinde hangi tarihte, nasıl anılırsınız bilemem ama Türk tarihinde utanılmayacak bir yer edinmek isterseniz, nedamet getiriniz. “Türk Tipi Başkanlık”ı savunmaya hakkınız olsun istiyorsanız, öncelikle siz “Türk Tipi” olmayı denemelisiniz. O müthiş egonuz milletin her ferdini kefen giymiş partizanlara dönüştürebileceğinizi düşündürtmesin size.
Bakın, anlayasınız diye Osmanlıca söylüyorum:
“Ne mümkün zulm ile bidâd ile imhâ-yı hürriyet
Çalış idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten”.