Reina katliamı sonrası paylaşımlarla Türkiye’de sınıf bilinci

Reina katliamı sonrasında sosyal medya üzerinden “orada zenginler eğleniyordu” türünden laflar edip, benzer cümleler paylaşan kişiler, olaylara ve olgulara “sınıf kimliği” açısından bakmayı denediler ama sınıf bilincine o kadar uzaktılar ki ifadelerindeki ahlaksızlık ve vicdansızlık daha da belirgin hale geldi.

Reina katliamı sonrası kutuplaşma sosyal medya paylaşımlarla Türkiye'de sınıf bilinci

Sınıfsal kimlik açısından bakabilmek

Eğer bu kişiler olaylara birazcık sınıfsal kimlik açısından bakabilmeyi başarsalardı her türlü fundamentalist yaklaşımlara ve yapılara karşı taraftar duygudaşlığı ve düşüncesi içinde olabilirler miydi? Elbette hayır.

Bir fundamentalistin ya da benzer yapılar ile duygu ve düşünce yandaşlığı içinde olanların insan katliamlarına sözde sınıfsal açıdan bakabilmesi, taranarak öldürülen onlarca insanın “zengin” olmasına vurgu yapacak kadar olabilir ancak.


Muhtemelen bu tür düşünce ve paylaşımlar bir günah çıkarma ve durumu “mazur” göstermeye çalışma çabaları ile de ilişkilendirilebilir. Bunun yanı sıra bu tür paylaşımlar, hala ölmemiş ama ölmek üzere olan vicdanların can çekişen titreşimlerini bastırmanın bir yöntemi olarak “onlar zengin, zenginler acımasızdır” türünden anlayış ve takdir görme ihtiyacının tezahürleri de olabilir. Ama nereden bakılırsa bakılsın bu memlekette tehlikeli ve uygarlık adına yitirilmiş bir nesle ve kitleye işaret eder.

Oysa sınıfsal kimlik tüm olay ve olgulara emek-sermaye çatışması açısından bakmayı gerektirir. Sömürü sistematiği ile ilgilenir ve yoksulluğun nedenselliği peşinde olur. Dolayısıyla sınıfsal kimliğin olgu ve olayları çözümlemesinde kullanacağı ölçüt, sınıfın çıkarları olmakla birlikte daha çok sonuçları itibari ile kime yaradığı ile ilgilidir.

Katliamlarla elde edilebilecek bir sınıf zaferi yoktur

Savaş başka bir şey, mücadele başka bir şey; katliam, işkence, eziyet başka bir şeydir. Sınıf kimliği, sınıf bilinci ve ahlakı her ne amaç ve neden ile ilgili olursa olsun katliamlara karşı olmayı zorunlu kılan düşünce ve değer sistemine sahip olmayı gerektirir.


Çünkü bilir ki katliamlar ile elde edilebilecek bir sınıf zaferi yoktur. Çünkü sınıf bilincinde yok ederek değil, hakkın olduğu şeyi (üretim araçlarını) ele geçirerek amaca ulaşılır. Bunun için savaşmak ve mücadele etmek başka şeydir, katliam başka şeydir.

Kendilerinin sınıf mücadelesi verdiklerini söyleyerek katliam yapan kişi ya da örgütler, işçi sınıfı başta olmak üzere, sömürülen yoksulların asla temsilcileri olmamışlardır.

Sınıf kimliği ve bilinci, etnik ya da dini kimlik meselelerini “problematiğini” sınıf mücadelesi içinde konumlandırır ve çözümünü “eşitlikte” arar. Bu bağlamda etnik amaçlı ayrılıkçı ve bölücü mücadele ve katliamlara da sadece mesafeli değil, şiddetle karşıdır.

Özenle bakıldığında görülecektir ki eksik bırakıldığımız en önemli eğitim ve kültür; sınıf kültürü, sınıf ahlakı ve sınıf değerleridir. Bu asla bir tesadüf değildir. Çünkü iyi bilinir ki sorunların nedenini ve çözümünü sınıf mücadelesinde aramayı düşünen insanların olduğu bir toplumda ve ülkede etnik ve dini ayrımcılık zemin bulamaz.

Bugün içinde bulunduğumuz etnik ve dini terör belası, bireysel ve toplumsal olarak bu bilinç ve değerler sistemindeki eksikliğimizin bir sonucudur.


“Halkı kin ve düşmanlığa teşvik etmek” ve ilgili diğer tüm ceza yasaları gerekçesi ile gerçekleşen bazı gözaltı ve tutuklamalar, söz konusu katliamı ve katliamları öven, benimseyen, onaylayan kişilere de uygulanmalıdır. Bu konu tüm yurttaşlarda yasaların herkese eşit uygulandığı duygusunu oluşturmaya başlayacaktır.

Terörün psikolojik reçetesi: Birlik olmak

Linç girişimine uğrayan Barbaros Şansal’ın son durumu