6-18 Aralık tarihleri arasında ABD İstanbul Başkonsolosluğu desteğiyle 5 Suriyeli 5 Türk sanatçıyı bir araya getiren “Together” çalıştayında ortaya çıkan eserler UNIQ İstanbul’daki Turkmall Sanat’ta sergilenmeye başladı.
İstanbul’da yaşayan Türk ve Suriyeli sanatçılar ve sanat uzmanları arasında, sanatsal iletişim ve paylaşım kadar gelecek dönemde olabilecek işbirlikleri için fırsat yaratma amacıyla yola çıkan projenin kurgusu atölye ve sergi olarak tasarlandı.
Projenin üretim aşaması olan ilk etap 6 -18 Aralık tarihleri arasında UNIQ Gallery & UNIQ Space’de gerçekleşti. ‘Açık Stüdyo’ başlıklı atölye kapsamında üretim yapan 5 Suriyeli 5 Türk sanatçıya UNIQ Gallery & UNIQ Space 2 hafta süresince ev sahipliği yaptı.
Galeriyi bir üretim ve paylaşım mekanı olarak kullanan sanatçılar, komşu iki kültürün etkileşimi içerisinde bir arada olma ekseninde projenin sergileme aşaması için üretimlerini gerçekleştirdiler.
ABD İstanbul Başkonsolosluğu, Turkmall Sanat ve UNIQ İstanbul’un desteğiyle gerçekleşen “Together – Birlikte” projesi yaşadığımız olumsuzlukları, savaş ortamını, misafir olma ve misafir etme durumlarını sorguladığımız bir yaklaşımla ortaya çıktı.
Proje; ortaklaşa çalışmaya, birbirini keşfetmeye ve paylaşımlardan ilham almaya devam etme isteğiyle daha da olgunlaştı. Kaygılanmak yerine, üretmeye devam etmenin ve bir arada olmanın dayanışması içinde ortaya çıkan eserler Mart ayına kadar Turkmall Sanat’ta sanatseverlerin ziyaretine açık olacak.
Sanatçılar:
Adnan Jetto, Ahmet Rüstem Ekici, Deniz Sağdıç, Ercan Vural, Falak Al Ghazzi,
Hiba Aizoug, Houssam Alloum, Imad Habbab, Mehmet Öğüt, Melike Kılıç
Proje yürütücüleri:
Deniz Biber, Kerim Kürkçü, Güneş Nasuhbeyoğlu
- Sergi, haftanın her günü 09:00-18:00saatleri arasında Turkmall Sanat’ta ziyaret edilebilir.
- Adres: Maslak / Ayazağa Caddesi No:4 (Her 30 dakikada bir İTÜ Ayazağa Metro çıkışı, Windowist karşısından ring servisi bulunmaktadır.)
Adnan Jetto
1984 Kamışlı, Suriye Şam Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Grafik Bölümü, Suriye
İki kuşun birbiri etrafında acıyla yahut mutlulukla dönüp durması gibi; dans etmek, bedenin ve onun maddiliğinin bilindik ağırlığını azaltır. Seyircinin aklından çıkmak bilmeyen, günlerce onlara eşlik eden bu hareketler farklıdır; dünyayı, tahayyülümüzün ve yaratıcı zihnimizin çevresinde dans eden felsefeyi ifade ederek tariflerler.
Bedenin ne kadar hafif ve özgür olduğunu, ritimlerle hareket etmekte ne kadar özgür olduğunu anlatırlar. Bedenin ve ruhun hikayesini anlatan, ikisi arasındaki uyumu sağlama kapasitesine sahip olan, içimizde ve dışımızda varolup birbirine karışmış bir sürü şeyi idare etmeye yarayan bir araç olarak dans sanatına yoğun bir ilgim var.
Bu birbirine karışmış hatların sayısı, biz kendimizi tanıdıkça ve talep ettiklerini ona teslim ettikçe artar. Ben dansın bedenin ayrıntılarını belirgin bir biçime eriştiren bir ifade hali olarak görmüyorum. Aslında dans, o ifade haline göre, bedeni parçalarına ayırır, ta ki beden duygusal bir zirveye ulaşana ve biçimden münezzeh bir çıplaklığa erişene dek.
Burada ulaşmaya çalıştığım şey, resmin nihai amacına erişene dek bedenin, hareketinin ve ifade halinin gelişkin bir kavranışı.
Ahmet Rüstem Ekici
1983 Adana, Türkiye Bilkent Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı
Yap-Boz
Sanat tarihi yazımı da tıpkı diğer tarih yazımı ve aktarımları gibi çoğu durumda bilimsel dilden uzak olabilir. Bugün özellikle son yüzyıl sanat yazımı içerisinde sanat tarih kitaplarının çoğunda Orta Doğu ülkeleri ve Uzak Doğu ülkelerini görmeyiz. Bizlere sanat tarihi olarak gösterilen imajlara belleğimizde yer ayırırız.
Sanat tarihinin bu karmaşası ile puzzle’ın doğasının oluşturduğu dile çok benzer. Her parça bir önceki parçadan referans alır, tıpkı birbirine paralel ve zıt doğan sanat akımları gibi. Bu karmaşık beraberlik sanat tarihini oluşturur.
Gündelik nesnenin sanatın bir parçası olması ile bu karmaşa sanatın konusunun ve malzemesinin daha geniş alana yayılmasını sağlamıştır. Yapboz beraber yapılan bir etkinliktir. Sergi ismine paralel kurgulanan bu performatif ve kolektif çalışma, evlerinden ve atölyelerinden uzak olan sanatçıların açık stüdyo alanında bir araya gelmelerini, aynı masa etrafında evde gibi hissetmelerini amaçlayarak gelişmiştir.
Açık stüdyo boyunca ziyaret eden onlarca katılımcının, stüdyoda çalışan sanatçıların ve yakınlarının bir arada çalışması ile ortaya çıkmış bu çalışma yapbozun doğasındaki bir araya getirme duygusunu tüm katılımcılara yaşatmıştır.
Ortaya çıkan farklılıkların bir aradalığı, sanat tarihinin güçlü simgeleri, sanat tarihinin ve bu 3 seçkinin nasıl ve neden bir arada olduğu, sanat tarihinde yer alabilmenin bugünkü sorularından biri olabilir.
Deniz Sağdıç
1982 Mersin, Türkiye Mersin Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü
Deniz Sağdıç, “Together” projesi kapsamında iki çalışma gerçekleştirdi. Sanatçı projenin ruhuyla uyum içinde yerellik ve evrenselliğin dil düzleminde kurulabilen bağlamını ‘sanat dili’ üzerinden, üslup yönüyle ele alıyor.
Kendisiyle özdeşleştirilmiş plastik üslubunu görünürleştirerek siyasi sınırlarla belirlenmiş kimlikleştirmelerin ötesinde, sanatın kendi öğelerinin sanatçıyı kimlikleştiren yönlerini vurguluyor. İnsanın, doğduğu coğrafyanın siyasi sınırlarıyla belirlenmiş, kendi iradesi dışındaki kimlikleştirmeler, sanatçının ‘kim’liğine yönelik süreçlerle örtüşür.
Sanatçılar da çoğu zaman kendi iradeleri dışında, sanat dünyasınca üslup çerçevesinde kimlikleştirmelere maruz kalır. Amacına yönelik olarak Sağdıç, ilk adımda bilinilir olmaya odaklanır, bu nedenle resim sanatının belki de en alışılmış medyumu, tuvali ve malzeme olarak yağlıboyayı kullanır.
Böylece projede yer alan diğer sanatçılar ve izleyenin tanımakta zorlanmayacağı, yabancılık çekmeyeceği ortak bir uzam yaratmıştır. Proje kapsamında söz konusu malzemelerle ürettiği iki farklı çalışmada ilk anda göze çarpan Sağdıç’ın kendisiyle özdeşleştirilmiş üslubudur, çalışmaların konusu, yani birer portre oluşları sonrasında gelir.
Portrelerdeki, medyada yer almış Suriyeli iki çocuktur. Bu çocukları tanımakta zorlanırız, nedeni onları medyada yeterince görmemiş olmamız değil, Sağdıç’ın söz konusu üslubudur. Sanatçı da bunu amaçlamıştır, “Suriyeli” tanımlamasındaki gibi insanın iradesi dışında maruz bırakıldığı kimlikleştirmeleri geçersizleştirmeye çalışır. Süreç içinde tuvalde karşımızda duranın birer portre olduğu belirmeye başladıkça sosyal kimlikler çoktan etkisiz hale gelmiş olur.
Sağdıç’ın çalışmalarının bir yanı da çocuk olma durumuyla ilgilidir. Sanatçı çocuklukla ilgili olarak şunları söyler:
” Sanat; asıl yönüyle dünyanın yapay gerçekliği ardındaki hakikati görebilmekse eğer, bunu yapabilmenin yegâne yolu yetişkinlikten sıyrılabilmektir. Her sanatçı, yaratıcılığın bir maharetten öte çocuk olabilme gücüyle ilişkili olduğunun farkındadır. İzleyicinin “bunu ben de yaparım!” söylemiyle karşıladığı çalışmalardaki gizem bunda aranmalıdır. Dünyada yaşanan dramlarda konu çocuklar olduğunda coğrafya fark etmeksizin her birey temel bir duygu durumuna bürünüyor. Medyada yer alan bir dramın ortasında çocukları gördüğünde herkesin içinin acımasının sadece ebeveynlik refleksi olduğunu sanmıyorum. Bu sadece acıma duygusuyla da ilgili değil, aynı drama konu olanlar yetişkinler olduğunda evrensel bir duygu durumu söz konusu olmayabiliyor. Anlaşılıyor ki çocuk olmayla ilgili sosyal olguları da aşan temel, varoluşsal bir sezgi sadece sanatçılar için değil tüm insanlar için geçerli.”
Sağdıç, üslubuyla gerçekleştirmeyi amaçladığı kimliksizleştirmeyi, çocuğu konu ederek desteklemektedir. Sanatçının dile getirdiği gibi çocuk olmayla ilgili evrensel duygu durumu kimlikleri kendiliğinden önemsizleştiren temel insani bir yaklaşımdır.
Sosyal olgularla kurulu tüm sınır ilişkileri içinde özel, bu anlamda evrensel bir alana sahip olan çocukluk, sanatçının çalışmalarında bu yanıyla yer alır. Böylece çocuk zemininde Sağdıç, coğrafi ya da siyasal sınırları ortadan kaldırarak temel insanlık kavramına vurgu yapan bir alan yaratmıştır.
Ercan Vural
1981 Muş – Varto, Türkiye Marmara Üniversitesi, Atatürk Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Resim – İş Eğitimi Ana Bilim Dalı
Ne İster İnsan Çocuğu Mandalinadan
Kapitalizmin krizleri savaşlardır. 1. Dünya Savaşı, 2. Dünya Savaşı ve günümüze kadar süregelen diğer bölgesel ölçekli savaşlarda bunlardandır. İktidarlar içinse de güçlerinin tahkimi manasını taşır.
Bütün bu güç savaşları yaşanırken her zaman iktidar sahibi kişi veya gruplar varlığın varoluşunu kendilerinden kaynaklandığını sanarlar. Böylesine narsistik perspektiften bakan akıl her türlü manipülasyona başvurmaktan da çekinmez. Özellikle de günümüzde her gün izletilen savaş pornosu yayınlar bireyleri duyarsızlaştırmakla beraber reaksiyon vermelerini de engellemektedir.
Olağanlaşan savaş imgeleri hükmünü yitirdiği için yeni ve farklı bir dil ile ifadesinin gerekliliği kendisini göstermiş. Bunun yanında dünyanın savaşlarda gördüğü zararın insan merkezli bakışında eleştiriye ihtiyaç duyması çalışmamda kapan ve mandalinaları kullanmaya itmiştir. Sıcak steril dünyalarımızdan bakarken kendi ülkemizin doğusunda da yansımasını yaşadığımız bu durum barışa her türlü canlının ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. Sadece insana değil her türlü varlığa barış…
Falak Al Ghazzi
1979 Şam, Suriye Şam Resim-İş Öğretmenliği Enstitüsü, Özel firmalardan animasyon dersleri almıştır.
Düşlerine inandığın ve yüreğini takip ettiğin anda tüm sınırları kıracaksın. Kanatların çıkacak sırtında ve seni yükseklere taşıyacak.
Hiba Aizouq
1986 Salamiah, Suriye Şam Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Suriye
Olanların korkunçluğu mu bizi biçimsizleştiriyor yoksa bizim biçimsizliğimiz mi bu olanlara neden oluyor, bilemiyorum. Bu ikilik beni kaygılandırıyor. Güzellik ve çirkinlikleriyle insanlar sanatın ve sanatçıların etrafında dönüp durduğu bir eksen olageldi hep.
Yine de dengelerinin merkezini ararken yıkmayı ve inşa etmeyi sürdürüyorlar, bu dünyada ve şimdi de benim resmimde. Aradaki fark şu ki ben artık insanları diğer yaşayan varlıklar gibi görmüyorum.
Benim yapıtıma sadece güzel bir ilave olarak girebiliyorlar, çünkü kendilerini başka yollarla kanıtlamış değiller henüz. Şimdi onlar bir yumrudan, bir boşluktan, bir renkten, bir çizgiden, yahut salt bir uzamdan ibaretler, zira diğer tüm nitelikleri ve biçimsizlikleri benim için yok hükmünde.
İnsan tabiatındaki güzellik, neşe ve başka pek çok duygunun peşindeyim.
Houssam Alloum
1986 Şam, Suriye Şam Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Suriye
Dans edecek yer yok: Hayatımızı dolduran ayrıntılar bugünü, geçmişi ve geleceği birbirine ekleyen ritmlerle bir müzik oluştururlar. Fikirlerimiz bu ritmlerin yankısı üzerinde sürekli dans halindedirler, o yüzden de her seyahatte mekanlar daralır.
Imad Habbab
1989 Şam, Suriye Şam Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Suriye
Sivil Spektrum’da şehrin her köşesi ayrı bir ritme sahiptir. Her kurgulanmış tempoda yeni bir kimliğin varoluşuna şahit oluruz. Toplumun içinde gelişir ve içimizdeki güncel insan izlenimini yaratır.
Kimlik ne görsel alanın bir özelliği ne de güzel bir yerin bir parçasıdır. O, yerin kendisidir: İnsan izlenimleri nehrinin içinde atan nabızdır, ürünlerinin yoğun varoluşudur.
Şam’dan Beyrut’a, son zamanlarda da İstanbul’a dek pek çok farklı yer yüzlerce yıldır oralarda yaşamış insanların imgelerini yansıtarak Akdeniz’in kokusunu barındırırlar. Bir medeniyet yaşam aşkıyla, her küçük değişimi gün ışığının sesiyle kaydeden suyla gelişir.
Mehmet Öğüt
1983 Diyarbakır, Türkiye Marmara Üniversitesi, Atatürk Eğitim Fakültesi, Güzel Sanatlar Ana Bilim Dalı, Resim – İş Öğretmenliği Bölümü
Hem başlangıç hem de bitiş olarak her “Yaşam Döngüsü” evrende bir iz bırakır. Bazen bu izleri görebiliriz, bazen de fark etmeyiz; fakat bu durum görmediklerimizi, gördüklerimizden daha değersiz kılmaz. Bu nedenledir ki kendi yaşam döngümüz; bir başkasının mirasının izinin devamı olduğunu anlamamız önemlidir.
Çalışmanın adı olan Anasır-ı erbaa, yaşanılan alemde var olan nesnelerin asılları olarak kabul edilen ateş, su, hava ve topraktır. Bu terim, felsefe tarihi içerisinde çeşitli teorilerin çıkış noktası olmuştur. Yunan felsefesinde Heraklitos’un arkhe olan “Ateş” olarak karşımıza çıkar bu düşünce. “Herakleitos’a göre evrenin ana maddesi “ateş”tir. Ateş bütün var olanların ilk ve gerçek temelidir. Bütün karşıtların birliğidir. İçinde bütün karşıtların eridiği birliktir.
Bu bağlamda kibritlerin kağıt yüzeyinde bıraktığı herbir iz, herbir yaşam döngüsünü simgeler. Tüm yaşam döngülerinde olduğu gibi her bir kibrit izi hem aynıdır hem de farklıdır. Kibrit izlerini beden ilişkisi üzerinden bir gösterge olarak kabul edersek, kibrit doğasından kopuk olarak, nefes alan, oksijeni karbondioksite çeviren canlı bir varlık değildir.
Herakleitos’un arkhesi olan ateş ile varlık felsefesi üzerinden kurduğu bağlam gibi yaşam ve ölüm, döngüde hem başlangıç hem de sondur. Kibritin kağıtta bıraktığı iz ise bu sürecin bir “ana” indirgemiş halinin göstergesine dönüşmektedir. Sürekli bir varoluş ve yok oluş zinciri. Böylelikle yok oluştan bahsetmek anlamsızlaşmaktadır. Ama aslında varılan şey ise hiçbir şeyin kaybolmama durumudur. Sürekli bir akış hali.
Melike Kılıç
1982 Giresun – Şebinkarahisar, Türkiye Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü
Kestiğim kağıtlardan kurguladığım dünyalar ile bir masalın, bir hikayenin anlatıcısı olduğumu ifade ediyorum ve bir şairim, her birim bir sözcüğe eşit gelmektedir. Özellikle duvar yerleştirmelerim ve kağıt rölyefler anlatım dilimin bir parçası, masallardan rüyalardan ve hayali varlıklardan esinleniyorum.
Bugüne dair ne varsa yıkarak yeni bir şimdi ve yarın inşa ediyorum… İnsanlık tarihi kadar, insanlığın ve dünyanın geleceğine dair çıkarımlar ve distopik öyküler inşaa ediyorum. Kurguladığım evren için alternatif gerçeklik adını veriyorum.
geceleri açılır gözlerim gece görür gece duyar gece koklarım ve gece yürürüm rüyanda gezerim aklında gezerim ruhunda gezerim bir karınca tanesi dersin bir pirinç tanesi yalnızlığında geçen günlerim kavanoza düşen kelebek kadar ölümü beklerim. karanlığın kararsızlığı beni uyutur seni uyandırır.