Zika virüsü nedir? Boğaziçi Üniversitesi araştırma başlattı

İnsana sivrisinekler aracılığıyla bulaşan Zika Virüsü’nün iklim değişikliğine bağlı olarak Türkiye’de yakın gelecekteki yayılımını inceleyen ilk bilimsel araştırmayı Boğaziçi Üniversitesi başlattı.

Zika virüsü nedir? Boğaziçi Üniversitesi araştırma başlattı

Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü yüksek lisans öğrencisi Zeynep Yılmaz tarafından yürütülen çalışmada Zika Virüsü’nü taşıyan sivrisinek türü Aedes Aegypti’nin yayılma alanlarının iklim değişikliğine bağlı koşullarda ülkemizde nasıl değişiklik göstereceği araştırılıyor.

Flavivirus grubundan bir RNA virüsü olan ve insanlara sivrisinek ısırması ile bulaşan bir hastalığa yol açan Zika Virüsü’nün Türkiye’deki yayılımı konusunda Türkiye’deki ilk bilimsel çalışma, Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü ve Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırmaları Merkezi tarafından yürütülüyor.


Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitü Müdürü Prof. Dr. Orhan Yenigün ve İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırmaları Merkezi Müdürü Prof. Dr. Levent Kurnaz danışmanlığında çalışmayı yürüten Zeynep Yılmaz, Zika Virüsü’nün ilk kez 1947 yılında maymunlarda saptandığını, insanda ise ilk kez 1954 yılında Nijerya’da görüldüğünü söyledi.

Çoğunlukla Afrika, Güneydoğu Asya ve Pasifikler’de rastlanan virüs Mayıs 2015 sonrasında Brezilya’da görülmüş ve yaklaşık 3 bin-4 bin vaka saptanmış. Günümüzde Zika virüsüne 21 ülkede rastlanıyor. İnsandan insana da cinsel temas ve kan nakli yolu ile geçtiği bilinmekte.

Türkiye’de dönemsel olarak kıyı Ege ve Güneydoğu Anadolu’da görülüyor

Boğaziçi Üniversitesi

Aedes aegypti’nin yaşam alanlarının nasıl gelişebileceğini ve bu değişimin halk sağlığı açısından ne gibi riskler taşıdığını araştıran bu çalışma kapsamında Zeynep Yılmaz şu bilgileri verdi;

Aedes aegypti’nin dünyada dört çeşit yayılım deseni var, Tip 1’de tüm sene boyunca yoğun olarak görülebiliyor, Filipinler’de olduğu gibi… Tip 2’de sürekli görülüyor ancak yoğunluğu dönemsel olarak artıyor.

Tayland bunun için iyi bir örnek. Tip 3’te aktif evreleri sadece dönemsel olarak görülüyor ve kışı geçirebilen yumurtalar üretebiliyor (Arjantin), Tip 4’te ise Meksika örneğinde olduğu gibi aktif evreleri dönemsel olarak görülüyor ve kışı geçirebilen yumurtalar üretemiyor.

Bu oluşum desenleri göz önünde bulundurulduğunda Aedes aegypti’nin sıcak, nemli ve sıcaklık dalgalanmalarının daha az olduğu bölgelerde daha yoğun olarak gözlemlendiğini söyleyebiliriz.


Ülkemizde ise Aedes Aegypti dönemsel olarak Ege Bölgesi’nin kıyı kesimlerinde ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde görülüyor.

Virüs öldürücü değil ancak hamileler dikkat etmeli

Prof. Dr. Orhan Yenigün ise Zika virüsünün Türkiye’de çok fazla bilinmediğini vurgulayarak bu çalışmanın öncü niteliğine dikkat çekti.

Yenigün şu bilgileri Verdi: “Biz bu çalışmada Aedes Aegypti’nin Zika virüsü dışında, sarı humma ve sıtmanın da taşıyıcısı olduğunu düşünecek olursak gelecek dönemler için ülkemizi bekleyen riskleri belirleyerek bu konuda gerekli uyarıları yapmayı amaçlıyoruz. Gündüz veya gece ısırabilen bu sivrisinek yolu ile virüs kana geçip vücuda yayılıyor. Özellikle hamile kadınlarda embriyoya geçip bebeğin bazı deformasyonlarla (mikrosefali) doğması gibi ciddi sorunlara yol açıyor. Bu nedenlerle hamilelerin, çok sayıda Zika vakasına rastlanan Güney Amerika ülkeleri ve diğer bölgelere mümkünse seyahat etmemesi, herhangi bir nedenle bu bölgeleri ziyaret etmesi gereken kişilerin mutlaka uzun ve koruyucu giyinmesi tavsiye ediliyor. Ancak bu virüs, öldürücü bir virüs değil. Yetişkinlere veya çocuklara geçtiğinde bunlar basit grip şeklinde hastalanabiliyorlar, bunun ötesinde herhangi bir tehlike söz konusu değil. Zika Virüsü ile ilgili bir aşı veya tedavi henüz geliştirilmiş değil. Ancak belirttiğimiz gibi, özellikle hamilelerin dikkatli olması gerekiyor.”

Türkiye için 2060’dan önce ciddi risk yok

Prof. Dr. Yenigün, iklim değişikliği öngörülerinde farklı senaryolar düşünüldüğünde Türkiye coğrafyasında virüsün muhtemel genişleme alanları ile ilgili olarak Tip 1 ve Tip 2 yayılma evrelerinin Türkiye’de görüleceğini düşünmediklerini belirtti.

Ancak Tip 3 ve Tip 4 yayılma evrelerinin önümüzdeki yıllarda, Karadeniz Bölgesi haricinde, Türkiye’nin farklı bölgelerine yayılabileceğini belirten Yenigün, bunun da yağış rejiminin değişmesi ve sıcaklıklarının artmasına bağlı olarak gelişebileceğini sözlerine ekledi.

Prof. Orhan Yenigün söz konusu yayılımın Türkiye için 2050-2060 yıllarından önce olacağını öngörmediklerinin belirterek, şu bilgileri Verdi: “İyimser bir iklim senaryosu ile bu yüzyılın son dönemi incelendiğinde Aedes Aegypti’nin dönemsel olarak Ege Bölgesi’nin tamamına, Trakya’ya ve Orta Anadolu’ya yayılması beklenmektedir (Tip 4). Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin bazı kesimlerinde ise yumurtaların kışı geçirebileceği bir sıcaklığın oluşması mümkündür (Tip 3). İklim değişikliğinin şu andaki hızı ile devam ettiği senaryoda ise Doğu Anadolu Bölgesi hariç tüm ülkede yaz aylarında varlık gösterecektir (Tip 4). Güneydoğu Anadolu’da ise kış aylarını da geçirecek sıcaklıklara ulaşılacaktır (Tip 4)’. Diğer taraftan Zika virüsüne çare önümüzdeki yıllarda bulunabilir; esasen sıtma ve sarı humma tedavi edilmediğinde öldürücüdür ve daha tehlikelidir.”


İklim değişikliğinin etkilerini azaltmanın mümkün olduğunu vurgulayan Prof. Yenigün sözlerini şöyle noktaladı; “Geçen yıl yapılan Paris Konferansı’nda ülkeler, atmosferdeki ortalama sıcaklık artışının endüstriyel dönem öncesine göre 1,5 veya en fazla 2 derece ile sınırlandırılması hususunda karbon salınımlarını azaltmaları yönünde yükümlülükler almayı kabul ettiler. Dolayısıyla Paris Anlaşması’nı kabul eden ve hükümetleri tarafından onaylayan başta ABD, Çin ve Hindistan gibi ülkeler, iklim değişikliği konusunda verdikleri taahhütleri yerine getirirlerse gelecekte farklı senaryolara ve farklı sonuçlara ulaşabiliriz. Biz bu çalışmayla bu konuda şimdiden bir uyarı yapmayı ve toplum sağlığı açısından muhtemel risklere dikkat çekmeyi gerekli görüyoruz.”

Boğaziçili profesörden yenilenebilir enerjide çığır açan buluş


Editor
Haber Merkezi ▪ İndigo Dergisi, 19 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. Amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. Ayrıca İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İndigo Dergisi herhangi bir çıkar grubu, ideolojik veya politik hiçbir oluşumun parçası değildir.