Geldi geçti bir Yaşar Kemal

Farklı edebi türleriyle 1950’lerden bu yana Türk edebiyatının gelmiş geçmiş önemli sanatçılarından biridir Yaşar Kemal… Yazdığı 50’ye yakın kitaplarıyla Türk ve dünya edebiyatında kalıcı izler bırakmıştır.

Geldi geçti bir Yaşar Kemal

Sanatçının şiirleri, romanlardan daha eskiye dayanır. Bu yüzden Yaşar Kemal daha çok romancı yönüyle tanınır. Şiir örneklerine 1939’da başlarken, 1955’te yazdığı ilk romanı İnce Memed’dir.

Yazarın düşünsel dünyasını daha açık ve dolaysız bir yolla ifade ettiği düzyazıları da bulunmaktadır. Ağacın Çürüğü, Ustadır Arı, Baldaki Tuz ve Zulmün Artsın adlı kitaplarda toplam 191 yazısına yer verilmektedir. Bu düzyazılarda sanatçı, güncel olaylardan küresel sorunlara kadar birçok konuyu detaylıca ele almaktadır. Yoksulluk, doğa ve çocuklar konusunda son derece hassas bir yazar olarak bilinir.


Yaşar Kemal doğa, kültür ve sistemi bir bütün olarak incelerken günümüz toplumsal sorunlara da vurgu yapar.

“Ormanlar yok oldu, kültürümüzü kemiriyorlar şimdi”

Baştan beri onun, insanın ancak sevip koruduğu bir doğada kültürünü yaşatıp geliştirebileceği inancı yaşamaktadır. Ne yazık ki, “Dünya birbirini besleyen bin çiçekli, bin renkli bir kültür bahçedir” derken bile bu isyanını dile getirmeye çalışır.

Bir ölüm kalım davası olarak gördüğü orman kıyımlarının önüne geçmek için aydınlara, politikacılara seslenir Yaşar Kemal. Orman vasfını yitirmiş arazilerin tarıma açılmasını öngören yasaya karşı sürekli yazılar yazar. Ormanı simgeleyen doğa yok edilince geriye erozyon ve topraksız köylülerin durumu kalır. Her şey çöl’e dönüşür. Ve bütün bunların temelinde küresel sorunlar, nedeni sayılan kapitalizm ve emperyalizm yatmaktadır. Yazar, doğaya yönelik kıyıcılığı sistemle hatta emperyalizmle özdeşleştirerek eleştirir, yazılarında daha net bir biçimde vurgular.

“Sömürücülük bir bütündür, sömürücülük belasına uğramış bir milletin her yanı da büyük yıkıma uğramış demektir. İnsanlar sömürülüyor, yoksullaşıyor da bu beladan toprak kurtuluyor mu? Toprak kurtuluyor da kültürü öyle mi kalıyor? Kültürü yozlaşıyor da dini, gelenekleri kendini kurtarıyor mu? Sanırım ki buna evet diyecek bir babayiğit çıkamaz.”


Yaşar Kemal doğanın dengesinin bozulacağını ve bunun kapitalist düzenin doğal bir sonucu olduğunu ta 1970’lere gelindiğinde söylemiştir. Doğanın yok edilmesi, havanın, suyun kirlenmesiyle dünyanın ve insanlığın en başta gelen bir hayat memat sorunu olduğunu üstüne basarak belirtir.

Sosyalizmin gücünü doğaya uygun bulur

Toprağı ve doğayı korumayı her ulus için gerekli bir vazife olarak görürken aynı zamanda diğer bir çözüm önerisi olarak da sosyalizmin gücünü doğaya uygun bulur. İnsan ancak doğaya uygun biçimde yaşar ve doğayı severse kendi aslına dönebilir. Doğayı sevmemenin kişiyi, insanı sevmemeye dolayısıyla faşizan düşüncelere sürükleyeceğini ileri sürer. Doğa ile bağını koparan insan, kendine ve dış dünyaya yabancılaşacaktır.

“Bu dünya sevgisiz bir dünya. Dünyayı sevmeyenlerin, ağaçları, kuşları, ak bulutları, mavi göğü, akar suları, topal karıncayı, hasta kurbağayı sevmeyenlerin dünyası. İnsanoğlunu sevmeyenlerin dünyası…”

20. yüzyılın sonlarında küresel çapta çevre bilincini oluşturmaya başlamış duyarlı hareketler ortaya çıksa da yazar, bu çabaların yetersiz ve geç kalınmış olduğunu söyler. Dünyanın felaketinin yüzyılın başında başladığını ve buna karşın o zamanlar hiçbir önlem alınmadığını yineler durur yazılarında.

Yaşar Kemal, evrensel bir yazar olduğu kadar bir halk yazarıdır da

İnsanlık anlayışını benimseyen, halkın sıkıntılarıyla ilgilenen hümanist bir insandır. İnsanlığı, eşitliği, barışçıllığı ve bağımsızlığı benimser. Onu kendine ait kılan yansımaları “Savaş istemeyen bir insanlık, barış içinde bir insanlık, yeniden yaratılmış insan değerlerine sahip bir insanlık, sevgiyi belki daha safını, güzelini, dostluğu, kardeşliği yeni yaratmış, sömürüye, insanlığı aşağılayan bütün davranışlara karşı bir insanlık” şeklinde geriye kalanlardır.


İnsanın insana sömürüsüne karşı çıkan Türk edebiyatının üstadı Yaşar Kemal’i kaybettiğimiz bu ikinci yılında, bir nebze kalemine ve yüreğine dokunarak, sevgi ve saygıyla anıyoruz.

‘Kalemin Çınarı Yaşar Kemal’


Aylin İçsel
İnsanın en büyük pratiği kendi hayatıdır, derler. Deneyimlerimizden çıktığımız yolculuğumuzda her durakta ve her yolda hayatın anlamına dair edindiğimiz her doktrin muazzam mucizelerle dolu biz insanlara münhasırdır. Benimse en büyük meramım, derin bir insan sevgisi ve anlayışı, bütün insanlara duyulan kardeşlik ruhu; insanların mutabakat içinde olmaları, dünyayı daha iyi algılayıp, daha yaşanılır bir yer olmaya muktedir, düşüncelerin özgür, barışın ve insanlığın hüküm sürdüğü, çocukların mutlu yaşadığı bir dünya inancı ve de hayalidir. Yazmaksa, olup bitenler karşısında herkesin sesi olmak, kıyılardan geçip, sokağın en işlek caddelerinden dokunmaktır hayata... Yaşamın kendisine karışmak ve keşfetmek tutkusudur. Varoluşun en derin sebebidir yazmak...