İnekler insanlığı yok edebilir mi? Bir inek midesinde, yılda 208 litre hacminde metan gazı oluşturuyor. Dünyada 1,5 milyardan fazla olan inek nüfusu işin içine girdiğinde bu yılda 112 milyon ton metan gazının atmasfere salınması demek. Tabi unutulmaması gereken bir diğer nokta, metan gazının karbondioksitten 22 kat daha zararlı olması…
İnekler dünya nüfusunda 1.5 milyarın üzerinde
1970 yılında 4 milyar olan insan nüfusu günümüzde neredeyse iki katına ulaşmış durumda. Bu artışla bağlantılı olarak 784 hayvan türünün dünya üzerinden tamamen yok olduğu, 16 binden fazla türün neslininse tükenme aşamasında olduğu tahmin ediliyor.
Hayvanlar aleminin, insan nüfusunun sürekli ve dinamik artışından olumlu etkilendiği söylenemez. Fakat bazı türler insanların kendilerine ihtiyaç duyması nedeniyle bu grubun dışında kalıyor. Bugün dünya üzerinde 1.5 milyardan fazla inek nüfusu olduğu düşünülüyor. Dünya tarihinin hiçbir döneminde bu kadar fazla olmamışlardı. Et ve süt ihtiyacının sürekli olarak artması ve gelişen suni tohumlama yöntemleriyle inanılmaz bir artış gösterdiler ve hala ihtiyacı karşılayamıyorlar.
Geçmiş yıllara bakılarak bir değerlendirme yapıldığında dünyada 1970 yılından günümüze kadar et üretimi %200 artarak 101 milyon tondan 302 milyon tona ulaşmıştır.
Bu inanılmaz artış artan insan nüfusuna ve kişi başına tüketilen et ve süt miktarına bakıldığında normal olarak değerlendirebilir belki fakat başka bir açıdan hiç de hoş olmayan şaşırtıcı sonuçlara neden olduğu görülüyor.
Yılda 112 milyon ton metan gazı
Arjantin tarımsal teknolojiler enstitüsünde araştırmacı olan Dr. Guillermo Berra ineklerin yedikleri otları ve diğer ürünleri sindirirken bir bioürün olarak metangazı ürettiği bilgisini bir adım daha ileriye götürerek bir deney yapmaya karar verdi. Bu deneyin amacı ineklerin midesine bir delik açarak bir çöp poşetini kaç günde metan gazıyla doldurabildiklerini ölçmekti.
Deneyi gerçekleştirdiklerindeyse poşetlerin sadece 2 saat içinde dolduklarını gördüler. Deney sonucunda bir ineğin yılda azami 208 litre hacminde metan gazı ürettiği sonucuna ulaşmışlardı. Bu 1.5 milyar ineğin yılda 112 milyon ton metan gazı üretmesi anlamına geliyordu.
Daha da açmak gerekirse bu tüm dünya trafiğinin bir yılda ürettiği karbondioksitten daha fazla zararlıydı. Bir araba 10 bin kilometre yol katettiğinde atmosfere ortalama 3 ton karbondioksit salınımı yapar, deneyin sonuçlarına göre bu iki ineğin yıllık metan gazı salınımından daha az zararlıydı.
Dr. Guillermo Berra, insalığın geleceğini tehdit eden ve artık dünya üzerinde gözle görülür değişimlere yol açan küresel ısınmaya ineklerin güçlü bir katkısı olduğunda ısrarcı.
İnsanlar kontrolü altında yaşayan hayvan sayısının bugün 20 milyarın üzerinde olduğunu ve bu sayının giderek de artacağını söylüyor. Kulağa tuhaf gelse de ineklerin de içinde olduğu kesimlik hayvan sektörü dünya atmosferine salınan karbondioksitin %9’undan metan gazınınsa %37’sinden sorumlu. Üstelik bu hayvanlar meralar ve ormanlara da zarar veriyor. Fakat onların kendi doğalarının dışına çıkmadıklarıda aşikar.
Biz onlardan daha kilolu olmalarını, daha fazla süt vermelerini daha hızlı büyümelerini istiyoruz ve bu yönde sürekli çalışmalar yapıyoruz. İneklerin insanlığın sonunu getirebilme olasılığı küresel ısınmaya katkıları dolayısıyla mümkün mü? Tartışılır. Fakat söz konusu et ve süt tüketimi olunca insanlık için metangazından daha ürkütücü ve tehlikeli olabilecek bir olasılık daha var…
Fast – food zincirleri bu kadar ucuz et ve sütü nasıl temin ediyor?
1930’lu yılların amerikasında Mcdonald kardeşler yepyeni bir restoran fikriyle ortaya çıkarlar. Restoranın arka bölümünü yani mutfağı basitçe fabrika sisteminde işletmek istiyorlardır.
Çalışan her işçiye tek bir basit görev verirler. Bu sayede daha az ücretle çalışan işçilere sahip olurlar. Ayrıca bu sistem işçilerin ayrılması durumunda yerlerinin doldurulmasını da kolaylaştırmaktadır. Yiyecekleri de ucuz ve lezzetli olunca Donald kardeşler kısa sürede müthiş bir başarı yakalarlar…
Bu sistemi diğer fast food zincirleri de takip ederek Amerikan halkının yemek kültüründe inanılmaz bir dönüşüme neden olacaklardır. Daha sonra bu şirketler dünya pazarına açılarak hepimizin bildiği bugünkü hallerini alarak milyarlarca kişiyi doyurmaya başladılar. Bu, günlük tonlarca etin ve sütün tüketilmesi demekti ki kar odaklı çalışan bu şirketlerin maliyeti ucuza getirmeleri gerekmekteydi.
Peki bu kadar çok tüketilen hamburger ve milkshake için ucuz eti ve sütü nasıl temin ediyorlardı? Üstelik dünyanın her yerinde aynı lezzette!
İşin içinde yine inekler var fakat bu kez onlara sığırlarda eşlik ediyor…
Büyük fast food şirketleri et ve süt ihtiyacını karşılamak için yoğunlaştırılmış hayvan besleme operasyonu adı altında büyükbaş hayvan yetiştiren etnegre et tesisleriyle anlaşma yapıyorlar. Bu noktada etnegre et tesislerini sığırların bir kapısından girip diğer kapısından salam, sosis, köfte olarak çıktıkları bir et işleme merkezi olduğunu hatırlamakta fayda var. Buradaki ucuz et ve sütün kilit nokta ise ineklerin ve sığırların neyle beslendiği.
Mısır…
Mısırın işlenerek çeşitli türevlerinin üretilmesi esnasında ortaya çıkan (küspe, posa ve tahıl kırıkları gibi) artıklar, yem üretiminde ana kaynak olarak kullanılmaktadır maliyetinin de ucuz olması ve hızlı kilo aldırması nedeniyle bu yem türü sığır yetiştirme merkezlerinin birinci tercihidir. Fakat ne inekler ne de sığırlar mısır yemek için yaratılmamışlardır. Belirli bir düzeyde mısır tüketmeleri olağan olsa da.
Onlar otla beslenen hayvanlardır. Ve yaradılışlarının aksini yapmaya onları zorlamamızın tehlikeli bir sonucu olacaktır.
E. Coli bakterisi…
Bu bakteri hayvanların ve insanların bağırsaklarında bulunur ve selülozun parçalanmasına yardım eder. Fakat ineklerin ve sığırların sürekli mısır yemi tüketmeleri metobolizmalarında farklı reaksiyonlara neden olur.
Bu hayvanların midelerinde ve bağırsaklarında E. Coli bakterisi aşırı şekilde çoğalır ve mutasyona uğrayarak yeni bir form oluşturur: E. Coli O157:H7
Mutasyona uğrayan bakteri tüketildiğinde rotoksin adında çok kuvvetli bir zehir salgılar. böbrek, bağırsak ve beyindeki alıcı hücrelerle bağlantı kurarak bunların ölmesine neden olur. Bazı kişilerde önce böbreklerin sonra vücuttaki tüm organların iflas etmesiyle başlayan ve tedavisi bulunmayıp ölümcül nitelikte olan hemolitik üremik sendroma da neden olabilmektedir.
E. Coli tehlikesi
Bu çocuğun adı Kevin Kowalcyk, üstte gördüğünüz fotoğrafı annesi Barb Kowalcyk bir bahar gezisi esnasında çekmiş. O gün Kevin’in öğle yemeğinde hamburger yiyene kadar hiçbir şeyi olmadığını söylüyor. Daha sonra kanlı ishalle başlayan hastalık, 11 günlük tedavi sürecine rağmen ölümle sonuçlanmış. Doktorlar Kevin’dan aldıkları örneklerde E. Coli ye rastladıklarını söylemişler.
Amerika’da bu gibi örneklerin yüzlercesi mevcut. Üstelik E. Coli sadece et ve süt ürünlerinde değil, çeşitli sebze ve meyvelerde de rastlanmakta; buna et işleme merkezlerinden sızan zararlı atıkların bölgedeki tarım arazilerine ulaşmasının neden olduğu düşünülüyor…
Bizim ülkemizde de ucuz maliyetli ama lezzetli hamburger tüketmenin oldukça popüler olduğu düşünülürse dikkatli olunması gerektiği su götürmez bir gerçek.
Tüm bunlar bir araya geldiğinde “inekler mi yoksa insanlar mı insanlığın sonunu getirebilir?” sorusu akıllara gelmiyor da değil.
Gelişen genetik bilgimiz sayesinde bugün sadece ineklerin değil pek çok hayvanın ve bitkinin kodunu değiştirerek ihtiyaçlarımızı gideriyoruz.