Dansla geçen bir yaşam, her anı dans, her anı heyecan dolu bir ömür… “Benim için dans hobi değil, yaşam tarzı” diyen, sonsuzluğa kanat çırpan esmer bir güvercin: Aslı Kaynak.
Melek olmaya kanat çırpan esmer bir güvercin: Aslı Kaynak
Arkadaşımın Facebook’ta bir fotoğraf paylaşması ile başladı… Fotoğrafın altında birkaç cümle; fotoğrafın üzerinde bir isim ve dört haneli bir rakam…
Ömrü hayatımda bir kez olsun görmedim kendisini. Hiç karşı karşıya gelmedim, konuşmadım, sesini duymadım… Nerede doğdu, nerede büyüdü, nerede genç bir kız oldu bilmiyorum. Ne yedi, ne içti, hangi özel zevkleri vardı bilmiyorum. Hangi duygulara sahip oldu, hiçbirisini bilmiyorum… Kalü Bela’da kendisini tanıdım, oradan hatırlıyorum; bu yakınlığı oradan hissediyorum belki de… Sanki o dönemden tanışığız, arkadaşız…
Zarif, hanımefendi, alımlı ve bir o kadar da var olan güzelliği ile esmer bir kız…
İlk defa oldu… İlk defa tanımadığım biri; beni, anlaşılması zor, derin duygulara sevk etti. Ve bir isimle geniş bir araştırmaya girdim.
Aslı Kaynak
Başarılı bir dans eğitmeni, dansçı…
Hayvanlara karşı büyük sevgisi olan son derece özel bir kalbe sahip. Atatürkçü bir ailesi var; onu da öyle yetiştirmişti ailesi. Babası Turgut Kaynak ünlü biri; Beşiktaş Offshore takımının ilk pilotlarından.
Araştırmamın devamında, sanatçı Tarkan ile çektirmiş olduğu bir fotoğraf çıktı karşıma. Aslı çok küçüktü o fotoğrafta, 15 -16 yaşlarında… Sonra biraz daha baktığımda kendisi de sanatın bir köşesinden tutunmuş. Dans eden, dans ederken de onu adeta yaşayan biri; dansla yoğrulmuş bir yaşam. Hayatında dansı, sanatı içselleştirmiş; hayatını bunlarla renklendirmiş bir ömür.
Aslı Kaynak, sanatla o kadar iç içe olmuş ki; sanatı hobi olarak değil, yaşam biçimine dönüştürmüş genç bir kız. Dijimecmua Dergisi’ne verdiği röportajda da “Hobi değil, yaşam tarzı” demişti dans için. Aslında mesleği de dans değildir Aslı’nın; sonradan meslek haline getirmiştir dansı. 2010 yılında Doğuş Üniversitesi İç Mimarlık bölümünü bitirmiş, bir yandan da dansı, hayatında hiç eksik etmemiş. Sonradan da dansa yönelik Duruj Design‘i kurmuştur. Doğuş Üniversitesi ile yetinmemiş; bunun yanında Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuar’ı Klasik Bale bölümünü bitirmişti. Türkiye Dans Sporları Federasyonu’nda da lisanslı dans sporcusu olarak yarışmıştır. İki yıl, iç mimar olarak çalıştıktan sonra kendisi için yaşamın kendisi olan dansa devam etmiştir.
Dansı o kadar sevmiş ki; herkesin bildiği, yeteneklerin sergilendiği Acun Ilıcalı’nın “Yetenek Sizsiniz” yarışmasına 2011 yılında Arif Keleş ile birlikte katılmış, yarı finale kadar yükselmişlerdi. Yarışmanın bir bölümünde Japonları, bir bölümünde ise Mısırlıları hatırlatmışlardı izleyenlere…
Aslı, o yarışmada dansıyla esmer bir güvercini anımsatıyordu. Sadece bedeni değil, yüreği de bir güvercin misali özgürlüğe kanat çırpıyordu; belki de özgürlüğün diğer bir adıydı Aslı… Özgür ruhlu biri olması, ona bir zarafet getiriyordu. O zarafetinden dolayı da çeşitli şirketlere kurumsal zarafet dersi veriyordu…
Kendisini hiç tanımasam da Aslı diyebiliyorum. O sıcaklığı veriyor kendisi. Arkadaşları ile olan samimi ilişkisi, içten bir diyaloğu vardı; sıcaktı arkadaşlarına karşı…
Arkadaşı Didem, şöyle yazmış onun için “İstediğin zaman beni uyandır; ben sana patatesli omlet yaparım her zaman”.
Bir gün bir haber geldi. Aslı, bir rahatsızlığa yakalanmış tedavi görüyordu. Uzun ve zorlu bir süreç başlamıştı kendisi için…
Hayata bağlıydı; savaşmayı, başarmayı arzulayan bir kişiliğe sahipti. Koyduğu bir hedefe ulaşmanın yolunu arayan biriydi. Dansa tutkundu; spor salonlarında büyük koreografi dansların arkasında imzası oldu…
Ardından… Önce duygular sustu; sonra ruhlar sustu; sonra ise Aslı…
Kelimelerin tarifi, anlamı yoktu artık… Acının üzerine daha büyük bir acı büründü! Yokluğa bir yokluk daha eklendi. Gülümseyen yüzler sefilleşti. Çehreler kırışıklaştı, gözler kurudu. Yeni özlemlere yelken açıldı. Eller ise semayla buluştu…
Ablası kadar çok sevdiği Elif Hanım, şunu yazdı Aslı için: “Seni her an sevmeye ve özlemeye devam edeceğim, güle güle benim kara kuzum…”
Didem’in yukarıdaki cümlesinin başında ise şunlar yazılıydı: “Aslı’yı; canım arkadaşımızı, en yakın arkadaşımı, kız kardeşimi, ailemi, oyun arkadaşımı, uyku arkadaşımı, kara baklayı, kara kalemi, siyah inciyi, kara kuğuyu, kara kuzuyu, zarafetini, duyarlılığını, en yakınlarımda koşulsuzca olanı; eşsiz hissettirdiğin sevgiyi… Daha pek çok şey, pek çok… Her yer; hafızam, evim, dünyam, yüreğim seninle dolu. Çok özelsin. Huzur içinde uyu sen olur mu?”.
Ne mi olmuştu?
Kendisi ile bilemediğim bir yakınlığa neden olan o fotoğrafının üzerinde dört haneli rakamla birlikte ters yapılmış bir sekiz!
Kanadı kırılan esmer bir güvercinin, melek oluşuna kanat çırpan o rakamlar…
1989 – ∞
Dans, kendisini ısıtan güneşini kaybetti… Rahat uyu sen Aslı! Her ne kadar burada tanıma fırsatım olmasa da seni; tahmin ettiğim Kalü Bela’dan olan o tanışıklığımızı, umarım seninle orada perçinleriz…
***
Ailesi ve tüm sevenlerine başsağlığı diliyorum…