Çanakkale Savaşı kazanılmasaydı ne olurdu?

Çanakkale Savaşı kazanılmasaydı… “Çanakkale sadece bir kahramanlık destanı değil Türkiye’nin ayakta kalmasını, Kurtuluş Savaşı’nı ve Cumhuriyet’i mümkün kılmış olan bir zaferdir. Dolayısıyla, dünya tarihini etkileyen, daha doğrusu, tarihin akışını değiştiren bir olaydır.” Tunca Bengin

Çanakkale Savaşı kazanılmasaydı ne olurdu?

Milliyet yazarı Tunca Bengin’in “Çanakkale Savaşı kazanılmasaydı” başlığıyla yayımlanan (18 Mart 2017) yazısı

Çanakkale sadece bir kahramanlık destanı değil Türkiye’nin ayakta kalmasını, Kurtuluş Savaşı’nı ve Cumhuriyet’i mümkün kılmış olan bir zaferdir. Dolayısıyla, dünya tarihini etkileyen, daha doğrusu, tarihin akışını değiştiren bir olaydır. O nedenle, 18 Mart 1915 – 9 Ocak 1916 tarihleri arasında denizde ve karada yapılan Çanakkale Muharebelerini anlamak için aslında Çanakkale geçilseydi ya da Çanakkale Savaşı kazanılmasaydı ne olurdu noktasına odaklanmak daha doğru. Tabii öncelikle o günleri de anımsayarak… Bazılarını Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vahdettin Engin anlatıyor:

Çanakkale cephesinin açılması o zaman İngiltere Deniz Bakanı olan Churchill’in projesi. Churchill birkaç yıl önce Balkan Savaşı’nı kaybeden Osmanlı ordusunu bitmiş olarak düşünüyor. Daha deniz savaşları aşamasında “Türkler savaş gemilerimizin toplarını gördüğü anda cepheden kaçarlar, merak etmeyin, hemen Çanakkale’yi geçeriz ve bir hafta sonra da İstanbul’da kahvaltımızı yaparız” diyor. Gelirkenki psikolojileri bu. Hiç bekledikleri gibi olmadı tabii ki. İstanbul’u ele geçirip boğazları kullanarak Rusya’ya destek vermeyi ve 1. Dünya Savaşı’nı bitirmeyi planlarken çok ağır bir yenilgi aldılar.


İngilizler bunu hiç hazmedemediler

İngilizler bunu hiç hazmedemediler. Hatta 18 Mart 1915’te Çanakkale’de yenilen Donanma Komutanı Amiral Robeck’i 1918’de Mondros Mütarekesi imzalandıktan sonra İstanbul’u işgal eden kuvvetlerin komutanı yaparak “Biz rövanşı böyle alırız gibi” gibi bir tavır koydular. O işgal birlikleri de İstanbul’daki Müslüman Türklere hep kötü davrandılar.

Kara savaşının başladığı 25 Nisan 1915’te Mustafa Kemal yarbay olarak 19. Tümen komutanı, emrinde üç tane alay var: 57, 72 ve 77. İlk çıkarmanın olduğu gün 57. Alay’la doğrudan müdahale ediyor çünkü 72 ve 77’de Arap unsurlar çoğunlukta olduğu için onlar çok da savaşçı bir konumda değiller. 57. Alay’ın direnişiyle İtilaf kuvvetlerinin 48 saatte Gelibolu Yarımadası’nı ele geçirme planı bozuldu.

Ağustos’ta taze kuvvetlerle bir çıkarma daha yapıldı. Orada da artık albay olan Mustafa Kemal Anafartalar Cephesi Komutanı olarak yine onları durdurdu. Esas savaşı bitiren 10 Ağustos’taki süngü hücumudur. Atatürk elinde kılıcıyla cephenin başına geçiyor, “Arkadaşlar beni bekleyin ön saflara doğru gideceğim, kılıcımı indirdiğim anda harekete geçeceksiniz” diyor. İki cephe arasındaki mesafede çok azdır, 10 metre 20 metreye kadar düşmüştür…

Türkiye’nin o zaman uçağı yok, Alman uçakları var ama onlar sadece gözetleme amaçlı uçuşlar yapabiliyor. Buna karşılık, İngilizlerin Gelibolu’da savaş suçu işlediği hava saldırıları da var. Periyodik olarak kimyevi gaz kullandılar, hastane olarak kullanılan gemileri ve sivilleri bombaladılar. Bunlar tarih kitaplarında yok, yakın zamanda Osmanlı arşivlerinden çıkan belgelere dayalı bilgiler.


Prof. Dr. Engin; “O zaman doğrudan savaş dışı kalmıştık ve hemen işgale uğrayacaktık.”

Çanakkale zaferinin tartışmasız tarihin akışını değiştirdiğini belirten Prof. Dr. Engin’in Çanakkale Savaşları’nın zafer değil de yenilgiyle sonuçlanması halinde, olayların nasıl gelişeceğine dönük değerlendirmeleri de şöyle:

“O zaman doğrudan savaş dışı kalmıştık ve hemen işgale uğrayacaktık. 1915 Mart ayını düşünün; Türkiye işgal edilmiş ve ondan sonra o motivasyon bozukluğuyla yeniden bir mücadeleye girmek de son derece güç olurdu. Çünkü saldıran ülkelerin henüz güçleri son derece diri, dolayısıyla Türkiye bugünkü böyle bir coğrafyaya sahip olamazdı, mümkün değil. Ermenistan ve Kürdistan kesinlikle olurdu. Rusya’ya da yardım gideceği için belki orada devrim olmayacaktı.”

Sonradan Sevr dayatması ve işgal geldi ama?

“Sevr geldi ama şunu unutmayalım, 1915’ten sonra daha üç sene boyunca savaştı İtilaf devletleri ki o arada Rusya devre dışı kaldı devrim olunca. Dolayısıyla, İngiltere ve Fransa’nın güçleri daha da azaldı. Yani bu savaş sadece bizi yıpratmadı, onları da çok yıprattı. Bu gerçeğin farkına vararak sonrasını düşünmek lazım. Evet, Sevr’i dayattılar ama hayata geçirecek güçleri yoktu. Bunu Çanakkale sağladı işte. Ve bu savaştan bir de Mustafa Kemal gibi bir lider büyük bir asker, devlet adamı çıktı…”

T24’ün haberinde yer verdiği Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vahdettin Engin, Çanakkale Savaşı’nın zafer ile değil, yenilgiyle sonuçlanması halinde neler olacağını “O zaman doğrudan savaş dışı kalmıştık ve hemen işgale uğrayacaktık. 1915 Mart ayını düşünün; Türkiye işgal edilmiş ve ondan sonra o motivasyon bozukluğuyla yeniden bir mücadeleye girmek de son derece güç olurdu. Çünkü saldıran ülkelerin henüz güçleri son derece diri, dolayısıyla Türkiye bugünkü böyle bir coğrafyaya sahip olamazdı, mümkün değil” diye anlattı. Engin, “Rusya’ya da yardım gideceği için belki orada devrim olmayacaktı” ifadesini kullandı.

Engin,Tunca Bengin’in “Sonradan Sevr dayatması ve işgal geldi ama?” sorusunu da şöyle yanıtladı


“Sevr geldi ama şunu unutmayalım, 1915’ten sonra daha üç sene boyunca savaştı İtilaf devletleri ki o arada Rusya devre dışı kaldı devrim olunca. Dolayısıyla, İngiltere ve Fransa’nın güçleri daha da azaldı. Yani bu savaş sadece bizi yıpratmadı, onları da çok yıprattı. Bu gerçeğin farkına vararak sonrasını düşünmek lazım. Evet, Sevr’i dayattılar ama hayata geçirecek güçleri yoktu. Bunu Çanakkale sağladı işte. Ve bu savaştan bir de Mustafa Kemal gibi bir lider büyük bir asker, devlet adamı çıktı…”

Çanakkale: Birbirini hiç tanımayan kahramanların dostluğu


Editor
Haber Merkezi ▪ İndigo Dergisi, 19 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. Amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. Ayrıca İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İndigo Dergisi herhangi bir çıkar grubu, ideolojik veya politik hiçbir oluşumun parçası değildir.