Kadının kurtuluşu erkeğin de kurtuluşudur. Keza erkeğin kurtuluşu da kadının kurtuluşudur. Erkek kadınla, kadın da erkekle birlikte eşitlenerek kurtulur ve özgürleşirler.
Bunu algılamayan ve hayata geçirmeyen yani sınıfsal bir kimlikten uzak kadın hakları ve mücadelesi cinsiyetçi bir mücadele biçimi olur ki; alanı ve amaçları bakımından başarıya ulaşma şansı azdır.
Kadın hakları mücadelesi öncelikle sınıfsal karakteri olan bir mücadeledir
Kadının kurtuluşu tüm ezilenlerin ve sömürülenlerin kurtuluşu ile mümkündür. Ama sonraki aşama kadına özgü özel haklar ve ayrıcalıklar ile taçlandırılması gereken bir süreçtir.
Kadın ne tek başına kurtulabilir ne de erkekleşerek kurtulabilir. Kadın erkekle birlikte eşitlik mücadelesi vererek ve eşitlenerek kurtulabilir.
Bir toplumda sınıf temelinde emeğin karşılığı ve insanın hakları söz konusu değilse orada “kadın hakları” diye bir şey zaten yoktur. Ya da en azından olması gereken düzeyde değildir. Çalışan sınıfların haklarında sorun olan toplumlarda kadın haklarının sorunsuz olduğu görülmemiştir.
Bu düşünce kadın haklarının önemsenmemesi ya da ikincil derecede önemsenmesi anlamına gelmemelidir. İnsan haklarının olmadığı durumlarda kadınların haklarının olmadığı anlamına gelmelidir. Çalışanların önce insan olarak ve onunla birlikte emekçi olarak eşitliği sağlanmadıkça kadının insan ve emekçi olarak eşitliği elde edebilmeleri mümkün değildir.
Kadının kurtuluşu: kadının değer görmesi, erkekle eşitliğine bağlıdır
Ama sorun bu eşitliğin nasıl bir eşitlik olduğu yani nasıl elde edildiği ile ilgilidir. Kadının ve erkeğin eşit olduğu yapı kadının toplumsal ve ekonomik yaşamın tam içinde ve ortasında yer alıyor olmasıyla ilgilidir. Üretim ilişkilerinde alınan rol aynı zamanda cinsiyet kimliği rollerinin eşitliğini belirleyen şeydir.
Kendi sınıfının diğer sınıflar ile daha eşit haklara ve yaşam olanaklarına sahip olmaya çalışmayan, esasen sınıfsız toplum hedeflemelerinden uzak, farklı mücadele biçimlerinde elde edilen kazanımlar, mutlak eşitlik açısından istenen sonuçları veremez. Örneğin sadece cinsiyet kimliği üzerinden verilecek bir eşitlik mücadelesi göreceli kazanımlar sağlayabilir.
Buna karşın ülkenin, coğrafyanın ve dünyanın tüm kadınlarını kapsayacak bir kazanıma neden olamayacağı gibi mutlak “eşitlik” içeriğinden ve amacından uzak olacağı da kesindir. Çünkü eşitlik bireylerin yaş, inanç, cinsiyet veya etnik kimlik açısından fark etmeksizin herkesin ihtiyaçları, yetenekleri, üretim becerileri ve yeterlilikleri bağlamında üretim ilişkileri içinde alacakları roller ile ilgili bir durumdur. Bu sağlanmadığı sürece eşitlikten söz etme olanağı yoktur.
Feminist hareketler kadının kurtuluş yöntemleri midir?
Ve yine bu bağlamda feminist hareketler gerçek kurtuluş yöntemleri değildir. Feminizmin işe yaraması karşıtının eşiti olma düzeyini ve olanağını elde etmiş olmayla mümkündür. O halde öncelik karşıt olarak karşına çıkan / çıkarılan ile değil, karşıtlığı yaratan ve karşıtların eşitsizliğine neden olan sistem ile mücadeledir. Yani erkek ile mücadele değil, erkek egemen sistem ile mücadeledir. Bu da toplumsal sınıf mücadelesinden başka bir şey değildir.
Buradan hareketle yakın geçmişe ilişkin birkaç bellek yoklaması yaparak bir kadının mevcut sistemde statüsü ne olursa olsun sisteme nasıl entegre olmak durumunda olduğunun göstergelerinden birisidir.
Eski bir aile bakanı Karaman’da yaşanmış Ensar Vakfı faaliyetleri kapsamında yürütülen kurslarda, oğlan çocuklarına tecavüz vakası ile ilgili olarak neler söylemişti; “Bir defadan bir şey olmaz” (1) Arkasından “söz konusu kurumu yıpratmayalım” ve son olarak da “bu tür haberlerin verilmesi aileleri rencide ediyor” derken nasıl bir dil kullanmış ve nasıl bir zihniyeti temsil etmişti? Tamamen eril bir dil ve erkek egemen bir zihniyeti. Oysa kendileri bir kadındı. Bu öznel ve tekil bir durum değildir. Böyle yüzlerce örnek aranırsa bulunabilir. İşte bu örnek bir kadının bakan olacak düzeye gelmiş olmasına rağmen eşitlenmemiş olduğuna ilişkin önemli bir göstergedir.
Mecliste kadının kadına şiddeti
Yine yakın geçmişte mecliste yaşanan başkanlık çalışmaları ile ilgili oylamalar sırasında “başkanlık rejimini” savunan kadınların, başkanlık rejimine karşı olan diğer kadınlara tekme tokat girişmelerinin tek bir açıklaması vardır. (2) Cinsiyet kimliği eşitliğinin öznel ve tekil olarak elde edilmiş olması toplumsal anlamda elde edilmiş bir eşitlik göstergesi olamamakta, üstelik mecliste yer alma olanağını elde etmiş olmaları onları eril tutum ve davranışlardan alıkoymamaktadır.
Görsel ve yazılı medyada yer alan kadınların önemli bir kısmı iktidarın ve bazı kurumların baskıcı, gerici tutum ve davranışlarını canhıraş bir şekilde savunabilmektedirler. Hatta bazıları öyle ileri gitmektedirler ki; Erkeklerin çok eşliliğine, kızların okumaması gerektiğine, kadının asla erkeğin eşiti olamayacağını ifade etmektedirler.
Kısaca cinsiyet kimliği temelinde verilecek bir mücadele elbette kötünün iyisidir. Ancak yeterli ve kalıcı çözüm üretmeye yetmez ve yetmeyecektir. Kendini, grubunu ya da belli bir kitleyi “kurtarmayı” amaçlayan bir kadın mücadelesi asla sınıfsal/toplumsal bir çözüm üretemez ama üretmeye katkı sağlayabilir.
Sınıf eşitliği mücadelesi cinsiyet kimliği eşitliği için asıl çözümdür. Çünkü orada kadın ve erkek yoktur, çalışan emekçi insanlar ve onların eşitliği ve eşitlik talepleri vardır. Toplumsal sınıf eşitliğine ilişkin yaşam biçimlerinin kurulamadığı toplumlarda cinsiyet kimliklerine ilişkin eşitliğin sağlanması ve sistematik hale gelmesi mümkün değildir.
Kaynak: Odatv.com, hurriyet.com.tr