Avukatlar Günü: Avukatlık mesleğinde yaşanan dönüşüm raporu

CHP Parti Meclisi Üyesi ve Ankara Milletvekili Necati Yılmaz, 5 Nisan Avukatlar Günü dolayısıyla avukatlık mesleğinde yaşanan dönüşüme ilişkin bir rapor hazırladı.

Avukatlar Günü: Avukatlık mesleğinde yaşanan dönüşüm raporu

AVUKATLIK RAPORU: ARTAN SORUNLAR BAĞLAMINDA MESLEĞİN DÖNÜŞÜMÜ

“Avukatlar esir kullanmadılar; fakat efendileri de olmadı.” Molierac

1. Giriş


Ülkemizde artan hukuk fakülteleriyle birlikte avukat sayıları da artmış, artan mezun sayısıyla birlikte ise mesleğin sorunları daha da görünür hale gelmiştir.

Hukuk fakültelerinin avukat ihtiyacından daha fazla mezun vermesi, “işçi avukat” ve “patron avukat” kavramları ve örgütlenme gibi problemler hukuk dünyasının en çok tartışılan konuları olmuştur.

2. Verilerle Avukatlık Mesleği

2.1. Hukuk Fakültesi, Öğrenci ve Mezun Sayıları

Türkiye’de, 2006 yılından itibaren üniversite sayısında hızlı bir artış yaşanmıştır. 2006 yılından önce, en son 1992 yılında 23 devlet üniversitesi kurulmuşken, 2006-2015 yılları arasında 56’sı Devlet ve 51’i Vakıf olmak üzere 107 yeni üniversite kurulmuştur. En çok kontenjan açılan lisans bölümlerine bakıldığında, hukuk bölümü hep ilk sıralarda yer almaktadır. Türkiye’de toplam 74 hukuk fakültesi vardır. 2015 – 2016 yılının istatistiklerine bakıldığında, bu fakültelerde okuyan 35.729 bin erkek, 35.082 bini kadın, toplam 70.811 hukuk fakültesi öğrencisi olduğu görülmektedir.

Fakülte sayısı artırılırken mevcut nitelikli öğretim üyesi sayısının hesaba katılmadığı açıktır. Diğer bir deyişle, fakülte sayısı çok ancak buralarda eğitim veren, yetişmiş, nitelikli öğretim üyesi sayısı azdır. Profesörü bile olmayan, 4-5 kişilik kadroları olan fakülteler öğrencilerin niteliğini düşürmektedir.

2.2. Avukat ve Stajyer Sayıları

Türkiye’de baroya kayıtlı 42.892’si kadın, 58.494’ü erkek olmak üzere 101.386 bin avukat bulunmaktadır.

Ülkemizdeki stajyer avukat sayısı da 14 bin civarındadır. 60 binin üzerindeki hukuk fakültesi öğrencisi önümüzdeki 5 yılda hukuk fakültelerinden mezun olacak ve bu durum önümüzdeki 5 yılda avukat sayısının yüzde 60’ın üzerinde arttıracaktır.

Avukat sayısındaki bu kontrolsüz artış, bir yandan mesleki kaliteyi düşürürken diğer yandan meslek disiplinini olumsuz etkilemektedir.

Türkiye’de genç işsizliği ortalama yüzde 20’lere yakın seyretmektedir. Hukuk mezunlarının işsizlik oranı ise yüzde 4’ler civarındadır.

Her geçen gün artan avukat sayısı, mesleğe yeni başlayan avukatlar için hem iş bulma sorunu oluşturmakta hem de iş bulan genç avukatlar için zorlu şartlarda ve düşük ücretlerle çalışma sorunlarını ortaya çıkarmaktadır.

3. Staj Dönemi Sorunları

Lisans düzeyinde hukuk diploması olan avukat adayları,  il merkezlerinde bulunan barolardan herhangi birine avukatlık stajını başlatmak amacıyla başvuruda bulunmak zorundadır. Başvuru üzerine ilgili “avukat stajyeri” sıfatıyla baroya kaydı yapılır. Böylece, kişi avukatlık stajına başlamış olur. Avukatlık stajı, altışar aylık iki aşama- dan oluşmaktadır:

  1. a) Adliye stajı
  2. b) Avukat yanında yapılan staj

İki aşamada gerçekleşen avukatlık stajının belirli zorlukları vardır. Bu zorlukları mesleki ve ekonomik olarak ayırmak yanlış olmayacaktır.

3.1. Stajyer avukatlar takip elemanı gibi çalıştırılıyor

Öncelikle staja başlayan avukat adayları tecrübe kazanmak ve mesleğe dair pratik edinmeleri gereken zamanda evrak işleri ya da  devamlılık kontrolünü baz alan bir süreç yaşamakta, takip elemanı gibi çalışmakta, bu da mesleki anlamda avukat adaylarının yaşadığı staj dönemini işlevsiz hale getirmektedir.

3.2. Stajyer avukatların ekonomik güvencesi yok

Bir diğer ve en çok tartışılan problem ise stajyer avukatların yaşadığı ekonomik problemlerdir. Stajyer avukatlar yasal olarak ücret almamakta ve bu nedenle ucuz işgücü olarak çalışmaktadırlar. Gelir getirici işte çalışma yasağı nedeniyle sigortasız çalışmaktadırlar, başka bir deyişle stajyer avukat, devlet eliyle staj yapması gereken yer ve zamanda işçi olarak kayıt dışı çalıştırılmak durumunda bırakılmaktadır.

Hakim ve savcı adayları staj süresinde maaş alırken, stajyer avukatlar hem ücret alamamakta hem de krediler ile borçlandırılmaktadır.

Stajyer avukatlara maaş verilmesi yargı görevlileri arasındaki eşitliğin sağlanması açısından da büyük önem taşımaktadır. Her Avrupa ülkesinde de hakim ve savcı adayına nasıl maaş ödeniyorsa stajyer avukata da maaş ödenmektedir.

Hakim ve savcı adaylarına sağlanan kolaylık ve gelir stajyer avukatlara sağlanmadığından stajyer avukatlar zorunlu olarak mesleki gelişim yerine bir hukuk bürosunda kayıtdışı çalışmak zorunda kalmaktadırlar.

4. Meslekte Tekelleşme ve İşçi Avukat Kavramı

Avukatlık mesleğinin, diğer mesleklerden farklı olarak, hem kamu hizmeti niteliği, hem de serbest meslek niteliği bulunmaktadır. Bir avukat için esas olan, mesleğin kamu hizmeti niteliğini  ön planda tutmaktır. Mesleğin kamu hizmeti niteliğini ön planda tutabilmek de öncelikle ekonomik anlamda güçlü olmaktan geçmektedir.


Günümüzdeki uygulamaya bakıldığında ise, pastanın büyük diliminden, bir kısım avukatların pay aldığı, diğer kısımlardan da kalanların nemalanmaya çalıştığı gözlemlenmektedir.

Büyük hukuk bürolarında sigortalı çalışan avukatların, sigorta primleri dahi kuruma gerçek ücretler üzerinden  bildirilmemektedir. Bir kısım avukatlar, bürolarına masraf ortağı avukat alarak masraflarını azaltma yoluna gitmektedirler. Baro aidatlarını ve sigorta primlerini dahi ödemekte zorlanan avukatların sayısının oldukça fazla olduğu düşünüldüğünde, özellikle genç avukatların büyük bir kısmının, ya bürolarını kapatıp / hiç büro açmadan , başka bürolarda ücret karışığı çalıştığına veya kamuda ücretli avukatlık yaptıkları görülmektedir.

Ekonomik sorunlar, avukatları, ister istemez, meslek kurallarının dışına çıkmaya zorlamaktadır.

Avukatlık mesleğinde de hızlı bir tekelleşme süreci yaşanmaktadır. Özellikle büyük şehirlerde az sayıda avukat, çok sayıda meslektaşını ücretli ve SGK’lı olarak kendisine bağlı  olarak çalıştırmaktadır. Oysa ki avukatlık mesleği, bireysel emeğe dayalıdır ve müvekkil ile avukat arasındaki karşılıklı güven zemininde yapılmaktadır. Toplumun büyük kısmında görülen yoksullaşma ve adalete olan güvenin yitirilmesi hukuki işlerde avukatla temsil oranını düşürmektedir. Hal böyle olunca da, avukatsız yazılan dava dilekçeleri, açılan davalar, yapılan usul hataları nedeniyle, lehe sonuçlanabilecek davalar kaybedilmekte, adalete olan güven böylelikle daha da yitirilmektedir.

Çok tartışılan “İşçi avukat” kavramı ise son 10 yıldır kullanılmaktadır. Meslekte yaşanan tekelleşme sonucu avukatlar, istemedikleri dosyalara dahi bakmak zorunda bırakılmakta, sermaye sahibi “Patron avukat”lar tarafından ucuz işgücü olarak çalıştırılmaktadır/sömürülmektedir. Özellikle hukuk fakültelerinden mezun öğrenci sayısının avukat ihtiyacının ötesinde artması, “patron avukat”ların elini güçlendirmekte, çalışan avukatının ücreti düşürülmekte ve işten çıkarılması kolaylaştırılmaktadır. Açıkça ortadadır ki, sermaye sahibi avukatlar meslektaşlarını işçileştirmektedir. Şu anda Türkiye’deki avukatların 1/3’ünü bu şekilde  çalışan avukatlar oluşturmaktadır.

Diğer yandan bu şartları kabul etmeyip kendi bürosunu açan avukatlar ise, iş bulma zorluğu yaşamaktadırlar. Ofisini yeni açmış bir meslektaşla, ünlü hukuk bürolarının gelirleri arasında uçurum olmakla birlikte, sorumlulukları ve aidat ödentisi, pul ödentisi gibi giderleri aynıdır.

5. Örgütlenme Problemi

Avukatların sendikalaşma süreci ve örgütlenme sorunu da oldukça tartışılan konuların başında gelmektedir. Türkiye’nin ilk avukat sendikası olan Avukatlar Sendikası (AV-SEN kısaltmasıyla), 26 Kasım 2014’te İstanbul merkezli olarak kurulmuştur.

Türkiye Barolar Birliği’nin, özellikle genç ve işçi avukatların sorunları açısından yetersiz kaldığı belirtilmektedir. Baro yönetimleri genellikle “patron avukat”ların oluşturduğu yapılardır ve meslekte daha yeni olanların sorunlarıyla yeterince ilgilenilmediği veya eksik kalındığı belirtilmektedir.

Sendika, dernek gibi örgütlenmeler meslek örgütünün yerine geçecek örgütlenmeler değildir. Bununla birlikte genel olarak sendikaların, barolardan tamamen farklı yetkileri mevcuttur. Grev hakkı, toplu sözleşme hakkı bunların başında gelir.

Sendikalar dolayısıyla örgütlenmenin artması genç ve işçi avukatların sorunlarının çözülmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Yukarda belirtilen tekelleşme ve piyasalaşma süreçlerinin ancak ortak mücadele ve dayanışma ile kırılması mümkündür.

6. Emeklilik Döneminde Yaşanan Sıkıntılar

Avukatların emeklilik döneminde yaşadığı ekonomik sorunlar da oldukça tartışılmaktadır. Kamu avukatları, 1.dereceden 30 yıl dahi çalışsa 1.200.-TL. emekli maaşı almaktadırlar. Huzurevi ücreti dahi günümüzde 1500.-TL. civarında olduğundan kamu avukatı emekli aylığıyla huzurevinde bile kalabilecek durumda değildir. Hakim ve savcılar 1. dereceden 3.000.-TL. emekli maaşı almaktadır.

Tüm dava ve icra takiplerini takip eden ve gerekli tüm hukuki muamelelerini yürüten kamu avukatlarının üstlendikleri ağır risklere nazaran gerek aktif çalışma hayatlarında gerekse emekliliklerinde aileleriyle birlikte statülerine uygun insan onuruna yaraşır elverişli yaşamsal imkânlara sahip olmadıkları ortadadır. Çünkü bir kamu avukatının emekli maaşı 1200 TL, 30-35 yıl çalışan bir avukatın ikramiyesi 35.000 TL, civarındadır. Kamu avukatlarının ek göstergeleri ise mühendis ve doktorlarda olduğu gibi en azından 3600 olması gerekirken 3000’dır.

Kamu avukatları herhangi bir hukuki sorumluluk sigortasına da tabi değildir. Meslekleri ile ilgili hata yaptıkları takdirde ömür boyu ödemekle bitmeyecek kadar tazminat sorumluluğuna maruz kalmaktadırlar; çünkü aldıkları maaş 2500 iken takip ettiği davaların değeri milyonlarca lirayı aşmaktadır. Sorumluluğunu doğuracak tazminat davası korkusu ile stres altında yetersiz çalışma olanaklarıyla çalışmaktadırlar.

OHAL Döneminin Mesleğe Etkileri

 OHAL dönemiyle birlikte avukatların yaşadığı sıkıntılar artmıştır. OHAL ile, cezaevlerinde tutuklu bulunan kişilerle avukatlarının yaptığı görüşmelerde gizlilik kuralı kaldırılabileceği, görüşmeye ilgili personel bizzat katılabileceği ve görüşmelerin kayıt altına alınabileceği, görüşmenin idarenin inisiyatifi doğrultusunda kesilebileceği ve tutuklu hakkında tutanak düzenlenerek avukatının yasaklanması ve barodan müdafii istenebileceği hükme bağlanmıştır.

Avukatın tutuklu ile görüşmesinde yanında getirdiği belgelere el koyulabilmesi ve görüşe ilişkin süre sınırlamasına gidilebilmesi de OHAL’in meslek üzerindeki etkilerindendir. Tutuklu hakkında tutanak tutulması halinde Cumhuriyet Savcılığının istemi ve Sulh Ceza Hakimliğinin kararı ile tutuklunun avukatlarıyla görüşmesi yasaklanabilecektir. Tutukluya avukat temini bu halde Baro tarafından gerçekleştirilecektir. Bu koşulların tümü adil bir yargılanma ve adil bir savunma hakkına bütünen aykırılık teşkil etmektedir.

OHAL döneminde baktıkları davalar üzerinden sanıkla ilişkilendirilen, mesleki faaliyetleri yasaklanan, savcının yazılı emriyle ofislerinde arama yapılabilen, mal varlığına el konulan avukatların sayısı artmaktadır. Tüm bunlar savunma hakkına yönelik büyük bir saldırı ve büyük bir tehdit oluşturmaktadır.

8. Sonuç

Avukatların yaşadığı sorunlar, kutsal olan savunma hakkının yerine getirilmesine engel olacak türdendir. Unutulmamalıdır ki avukatlar, mesleklerini icra ederken ne kadar rahat olursa hukuk da o derece rahat işler.

Hukukun üstünlüğünün hayata geçebilmesi için sav, savunma ve karar makamları da güçlü olmalıdır.

Özellikle genç avukatların yaşadığı sorunlar mesleğe yeni başlayan avukat adaylarının hevesini kırmakta, meslekte yaşanan tekelleşme, rekabete yol açarak avukatların işçileşmesine neden olmaktadır.

Kapitalist toplumun sınıf yapısında yaşanması beklenen değişim, avukatlık mesleği açısından da yaşanmıştır. Emeğin proleterleşmesi ve sermayenin yoğunlaşıp merkezileşmesi avukatların yaşadığı en büyük sorunların başında gelmektedir. Açıktır ki bu durum, emeği vasıfsızlaştırmış ve değersiz kılmıştır.

Avukatların yaşadığı bu sorunların büyük bir kısmının özellikle örgütlenme ile aşılacağı belirtilmiştir.

Savunma hakkı, adil yargılanma hakkının başlangıcı ve temelidir. Avukatları bağımsız olmayan devletlerin hukuka saygıyı koruması, adalet duygusunun topluma yayılmasını sağlaması ve yurttaşına güven vermesi olanaksızdır.


Avukatlık mesleğinin sadece demokratik rejimlerde gerçek varlığını sürdürebildiği; avukatların özgür ve güvenli olduğu ölçüde devleti ve hukuksal sistemi güçlendirdiği açıktır. Avukatlık mesleğinin değersizleştirildiği ülkelerde hukuk sisteminin zayıfladığı ve yurttaşların devlete olan güvenlerinin ortadan kalkacağı toplumsal bir gerçekliktir.

Türk tipi referandum: Adaletsiz propaganda raporu


Editor
İndigo Dergisi Haber Merkezi | İndigo Dergisi, 18 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. 2005 yılında kurulan İndigo Dergisi, indigodergisi.com web sitesi üzerinden tamamen dijital ortamda günlük yayın yapmaktadır. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk internet haber dergisi olmakla birlikte, tüm yayın kadrosu ve okurlarıyla birlikte sürekli gelişmektedir. İndigo Dergisi’nin amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. İlaveten İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İlkelerinden ödün vermeyen şeffaf yayıncılık anlayışını desteklemektedir. Herhangi bir çıkar grubu, örgüt, ideoloji, politik veya dini; hiçbir oluşumun parçası değildir. Köşe yazarlarımızın yazdıkları fikirler, kendi özgür düşünceleridir; İndigo Dergisi yayın politikası dahilinde değerlendirilir ve yayın ilkeleri ile çelişmediği müddetçe, düşünce ve ifade özgürlüğünü teşvik ederek yayına alınır. İndigo Dergisi, sunduğu tüm bilgilerin doğruluğunu teyit ve kontrol eder; bu bilgilerin geçerliliğine son derece önem verir.