Diğer beyaz yaka araştırmalarından farklı olan bu araştırma; beyaz yakalının sadece ne yaptığına değil, neyi neden yaptığına da odaklandı.
MediaCat’in geçen sene temelini atıp, 2017’de başlattığı beyaz yaka araştırması tamamlandı.
Araştırma, Habitus Research’ün 30 kişiyle evlerini, iş yerlerini, sosyalleştikleri mekanları ziyaret ederek yaptığı bire bir derinlemesine görüşmelerle gerçekleştirildi.
Etnografik alan araştırması sonucunda açığa çıkan kavramları desteklemek için, FikriMühim’in işbirliğiyle uygulanan anket, antropolojik bir yaklaşımla analiz edildi. Araştırma, bizlere “kendi” olma stratejilerimiz üzerinden kendimizi tanıtırken, markalar için de derin içgörüler barındırıyor.
Biz onu; çalışanların sınıflandırılmasına dair bir kategori olarak öğrendik. Kimisi gereklilikten kimisi zorunluluktan kimisi de yoğun motivasyon ve keyifle işe giden bu çalışanlar, istese de istemese de hayatının merkezine işini koyar.
Alışkanlıklarına bağlı, yeniliklere açıktır. Kendi dünyasında, sıkılma ihtimaline karşı önlemler alır; boş zamanlarını hunharca doldurur. Tanıdınız sanırım; günümüzün keskin çelişkilerle kuşatılmış insanından, yani beyaz yakalılardan söz ediyoruz.
Markaların en sevgili hedef kitlelerinin de başında gelen beyaz yakalıları bir süredir araştırmak istiyorduk. Tüketim alışkanlıkları, yaşam tarzları, hayalleri, korkuları, iş hayatlarında ve özel hayatlarında var olma biçimleri…
Yıllardır zihnimize yerleşen takım elbise kılıfını çıkarıp baktığımızda ne görecektik? Bu merakımızı da etnografik araştırmalarıyla radarımıza girmiş olan Habitus Research’e açtık ve sorularımızı sıraladık.
Bu tür araştırmalarda genellikle beyaz yakanın kim olduğundan ve neyi niçin yaptığından ziyade, ne yaptığına odaklanılır. Gerçekleştirilen araştırmada beyaz yakanın ne yaptığının yanı sıra neyi niçin yaptığını da anlamaya çalışıldı. İstanbul’da toplam 30 kişi ile evlerini, iş yerlerini ve sosyalleştikleri mekanları ziyaret ederek bire bir derinlemesine mülakatlar gerçekleştirdi.
Bu mülakatların tamamlanmasının ardındansa araştırmaya destek olarak FikriMühim’le çalışıldı ve 512 erkek 616 kadından oluşan 1128 kişilik beyaz yaka grubuna yaşam tarzlarından işe bakışlarına kadar pek çok konuda sorunun yer aldığı ve analizi yine Habitus tarafından gerçekleştirilen bir anket yapıldı.
Kimdir bu beyaz yakalı?
Son derece ilginç, her birimizin okuduğunda kendiyle yüzleşeceği sonuçlar içeren bu kapsamlı araştırmaya geçmeden önce bizlerin de kafasını karıştıran “beyaz yakalı”yı tanımlayarak başlayalım.
“Beyaz yakalı”; işçilerin fiziksel gücünü iş kabiliyetine dönüştürdüğü dönemde, yönetimsel duruşlarıyla ön plana çıkan ve bunu meslekleştiren kişiler olarak karşımıza çıktı. Beyaz yakalı çalışan; idari ve bürokratik işleri yürütebilen, bunları yaparken beden gücünü görece az kullanan ve “mavi yaka”dan genel olarak daha fazla kazanan kimse olarak tanımlandı.
Ve hatta tarih süresince; beyaz yakalının sermaye sahiplerine yakın olmakla itham edildiği, bu sebeple -“işçilik” kavramı içinde yarattığı çelişki yüzünden- “mavi yaka” ile gerilimler yaşadığı da oldu.
Araştırmamızın konusu “beyaz yakalılar” olunca, beyaz yakalının “işi” ile olan ilişkilenmesinden bahsetmeden geçmek olmaz. Beyaz yakalı için işi, hayatını idame ettirmesi için yapması gereken “şey”den ziyade, hayatının merkezine yerleşen, zaman zaman kavga ettiği bir olgu.
Kendisini diğer gruplardan ayrıştıran bu özel ilişki, beyaz yakalıyı anlamamız için büyük bir öneme sahip. İşin hayatlarındaki özel konumu, bize beyaz yakalının neyi-nasıl-ne niçin yaptığına dair değerli ipuçları veriyor.
Beyaz yakalılık halleri
30 kişiyle yapılan derinlemesine görüşmeler ve 1128 kişiyle yapılan anket sonucunda beyaz yakalılarla ilgili birkaç nokta öne çıkıyor:
- Genel olarak işlerinden memnunlar.
- İşleriyle ilgili şikayetçi oldukları konular arasında ilk sıralarda aldıkları ücret ve iş yükünün eşitsiz dağılımı geliyor.
- Hemen hemen hepsi, iş söz konusu olduğunda, kendilerinden taviz verdiklerini düşünüyor.
- Buna rağmen beyaz yakalının gelecekten umutsuz olduğunu söylemek mümkün değil. Örneğin birçoğu beklentilerini karşılayacak bir iş bulacağını düşünüyor.
- Hayat planlarında evlilik ve çocuk sahibi olmak var ve mutlu olacaklarını düşünüyorlar.
- Hayatlarının bir döneminde kendi işlerinin başında olacaklarına dair umutları da hayli yüksek.
- Geleceklerinin belirsiz olduğuna dair çok kaygılı olmadıkları gibi hayatlarının bir evresinde maddi açıdan kaygısız olacaklarına ve yeteri kadar kendilerine zaman ayıracaklarına inanıyorlar.
‘Beyaz yakalıyım ama değilim…’
Habitus’un görüşmeci bulma çabaları esnasında deneyimledikleri oldukça ilginç. Birçok kimseden “ben beyaz yakalıyım, benimle görüşebilirsiniz” kıvamında dönüşler alsalar da görüşme esnasında insanların, çelişkili bir şekilde kendilerini “beyaz yakalı” olarak tanımladıklarına ama tam da tanımlamadıklarına şahit olduklarını anlatıyor
Habitus Kurucu Ortağı Dr. Aybil Göker: “Görüşmecilerimiz, ilk anda tanım olarak beyaz yakalı olabileceklerini düşünmüş olsalar da beyaz yakalı olarak etiketlenmek istemediler. Onlara göre beyaz yakalı olmak, belli bir rutinde olmaktı, belli kıyafetler giymek, belli yerlere gitmekti. Bir klişe olarak beyaz yakalı, “memur” gibi işine gidip gelen insandı onların nezdinde. Ve bu klişeden uzaklaşmak ve hatta bu klişenin tam karşısında kendilerini konumlandırmak istiyorlardı. Homojen olmayan bir grup olarak beyaz yakalının, kendini mevcut tanım ve etiketlerden uzaklaştırmak istediğini gördükçe, bunun daha büyük bir sorunsaldan kaynaklandığını gördük. Beyaz yakalı çalışanlar, beyaz yakalıdan fazlası olmak istiyorlardı. Onlara göre beyaz yakalı kendine verilen işi, kendinden bir şey katmadan yapan, inisiyatif alamayan kişi demekti. Oysaki onlar kendilerinden bir şey katmak ‘kendi imzalarını atmak’ istiyorlardı.”
‘Kendi imzasını atmak’
30 kişiyle yapılan mülakatlarda en büyük ortak nokta “kendilik” vurgusuydu. Meslek hayatının belki de merkezinde olan bu “kendilik” vurgusu, “yaptığı işe kendinden katmak”, “kendi imzasını atabilmek” olarak alan çalışmasında karşımıza çıktı.
Yaptığı işe katkıda bulunmak, fark yaratmak ve imza atmak isteyen beyaz yakalının en temel derdi; hayatının her alanında “kendini gerçekleştirmek “ti.
Araştırmaya göre yeni dönem beyaz yakalı, sadece çok para kazanmak derdinde olmayan, bunun ötesinde, yaptığı işte mana arayan, inisiyatif alarak farkını ortaya koymak isteyen bir özneye dönüşmüş durumda. Öyle ki, beyaz yakalı yaptığı iş konusunda daha çok inisiyatif aldıkça daha başarılı olacağını düşünüyor.
Kendilik ekonomisi
Araştırma süreci boyunca beyaz yakalılar tarafından sürekli vurgulanan bu kendilik meselesini “bir tür kaygı hatta zaman zaman bir tür kriz” olarak tanımlanıyor. Birey olarak insanın anlam inşa etme sorunsalı, sanayileşmenin sonucu olarak büyüyen ve mekanikleşen üretim ilişkileri ve kent hayatında, bireylerin adeta bir makinenin dişlisi haline gelmesi, yani anonimleşmesi; kendilik sorunu, kendini ayrıştırma, kendi farkını gösterme sorunu haline de gelmiş görünüyor.
Görüşmeler sırasında beyaz yakalıların, çözülmesi hayli zor olan bir çelişki olarak ortaya koydukları “kendilik” kaygısını, daha da derinlemesine konuştukça bir pazarlık meselesi gibi gördükleri de fark ediliyor.
Yani beyaz yakalı, çalıştığı süreyi, kendi olacağı halin bir diyeti olarak görüyor. Özel hayatı ile iş hayatını ayıramadığı zamanda ise, kendilik kaygısını özel hayatından feda etme pahasına, iş üzerinden çözmeye çalışıyor.
İşte bu noktada bu sürekli pazarlık, kendi olmak için kendinden verme halini “kendilik ekonomisi” olarak adlandırılıyor. Bu basit ekonomi mantığı içinde, beyaz yaka kendinden feda ettiği ölçüde, kendi olabilecek alanlar açabiliyor ve zaman kazanıyor. Araştırma da gösteriyor ki, işi için kendinden taviz verdiğini düşünenlerin oranı hayli yüksek.
Kendi olma stratejileri
MediaCat olarak bu araştırmayı başlatırken kafamızda beyaz yaka tipolojileri oluşturmak gibi bir düşünce vardı. Ve çok çok farklı tipolojilerle karşılaşacağımızdan emindik. Ancak 30 kişiyle yapılan derinlemesine görüşmeler ve 1128 kişiyle gerçekleştirilen anketin ardından Habitus’la yaptığımız değerlendirmelerde birbirinden keskin çizgilerle ayrışan tipolojilerden söz edemeyeceğimiz konusunda hemfikir olduk.
Beyaz yakalının en çok karşımıza çıkan ortak özelliği ve temel çabası “kendini gerçekleştirme”, yani “kendi olabileceği alanlar ve anlar yaratmak” idi. Farklı mesleklerden, farklı yaş gruplarından, farklı eğitimlerden geçmiş beyaz yakalıların buluştuğu bu ortak çatı altında, “kendilerini gerçekleştirirken” yöneldikleri bazı temel stratejiler olduğunu fark ettik.
Beyaz yakalıların birbirlerinden ayrışması tam da burada gerçekleşiyordu: 3 temel stratejinin 3’ünden de bir parça bulabilse de kendinde, en nihayetinde ağır basan bir stratejinin var olduğunu ve bu bağlamda birbirlerinden farklılaştıklarını gördük. Bu noktada toplanan tüm veriler ışığında üç farklı strateji kümesi oluşturuldu.
1- Tüketim: “Niş Mekanlarım, Kristal Zevklerim… Ah! Bu Benim Kendim.”
Beyaz yakalıların “kendi”ni var etme ve muhafaza etme stratejilerinden biri, ne tükettiği ve nasıl tükettiğine dayanıyor. Bu prensibi daha çok odağa alan beyaz yakalı, kendilik kurgusunu en çok tüketim tercihleri üzerinden tanımlayanları kapsıyor.
Bu bağlamda, tüketmek istediği şeylere erişebilmesi mühim. Dolayısıyla “iş” tam da bu noktada konumlanıyor. Bu tip beyaz yakalı için çalışma hayatı, “kendi”ni inşa ettiği tüketim tercihlerine giden bir araç.
İşiyle kurduğu ilişki fonksiyonel ve karşılıklı. İş, iştir. Mesai saatlerinden keyif almak gibi yüksek bir beklentisi yok; kendini akışa bırakır, uyum sağlar. Birçoğu lineer bir kariyer yükselişi beklentisine sahiptir.
İş yerinde arkadaş edinmekte hiç zorlanmaz fakat genellikle buradaki arkadaşlıkları da tıpkı işiyle kurduğu ilişki gibi, sürecin getirdiği bir sonuçtur. İş arkadaşı, iş arkadaşıdır. Tüketim biçimlerini kendilik odağına koyan bu beyaz yakalı, “artisan” -yani; ürünün üretim sürecindeki zanaat ile ilgilenen- bir tüketim biçimine yatkındır. Endüstriyel üretimden uzak durmaya özen gösterir.
Kristal Zevkler olarak anlatıya döktüğümüz tüketim biçimleri üzerinden, bu beyaz yakalının hayatına bir göz atalım.
Kristal Zevkler olarak anlatıya döktüğümüz tüketim biçimleri üzerinden, bu beyaz yakalının hayatına bir göz atalım.
“Bir şey”iyle meşhur yerleri keşfetmeyi ve arkadaşlarına rehberlik etmeyi sever. ·Hem müdavimdir hem yeniliğe açıktır. · Bu beyaz yakalının çay tiryakisi olanı da, kahve tiryakisi olanı da vardır.
Her ikisi de hangi çayı/kahveyi nereden içeceğini seçer, ağzının tadını bilir. · Her sokakta görmeye alıştığımız o kahveciyi es geçmek ister, fakat yakınlarda başka bir alternatif yoksa hayır diyemediği de olur.
Her ne kadar “3. nesil” tüketimi vurgulasa da teknoloji ve teknolojinin getirdiklerini takip eder ve tüketir. Yani; o “yasak” ve “cool” elmadan o da ısırmıştır.
Evde yemek yemeyi tercih ettiğini söyler ama evde olduğu zamanların sadece yüzde 50’sinde yemek yapar.
Dönüşte bir yerlere uğrayıp atıştırmadıysa, “mecburen” eve yemek söyler. Malum sepetlerini doldurur. Öncül tercihleri; yakınlarda yerel bir ev yemekçisi de olabilir, “dünya mutfağı” olarak betimlediği noodle, sushi ağırlıklı diyetine hizmet edebilecek bir restoran da olabilir.
“Trans yağ içeren”, zincir fast-food markalarını üniversite yaşamından sonra aldığı radikal bir kararla hayatından çıkarmıştır. Burger’i, pizza’yı, patates’i, cheescake’i yiyecekse de home-made yer.
Artisan tüketimi sadece yeme/içme/gezme olarak düşünmemeliyiz, sanatı da artisan tüketebilir. Tıpkı bir fincan kahve gibi; müziği, bir filmi, bir fotoğrafı en nihayetinde ortaya çıkan parçanın ötesinde yapıldığı biçim ile de değerlendirir.
Tekstil, beyaz yakalı için ilk izlenim öğesidir. Bu yüzden de, dış giyimde kalite bilinirliği ortalamanın üzerinde olan markaları tercih eder.
2- Boş zamanlar
Beyaz Yakalının Paralel Evreni Araştırma nihayetinde tespit edilen bir diğer varoluşsal strateji de “kendi”ni boş zamanlar üzerinden gerçekleştirme. Burada; beyaz yakalının “kendi”ni beslediği yer, mesai dışında kalan vakti değerlendirme biçimleri olarak karşımıza çıkıyor.
Boş zamanlarını “hayattan geriye kalan tek şey” olarak yorumlayan beyaz yakalı, bu “boş” zamanın boş geçmemesi adına yüksek motivasyona sahiptir. Bu oksimoronun ortaya çıkış sebebi ise beyaz yakalının çalışırken geçirdiği zamanı, kendine ait olan zamanın bir diyeti olarak görmesi.
Bu stratejiyi odak alan beyaz yakalı; işini, boş vakitlerinin karşısında bir engel olarak görür. Öte yandan bu boş vakitlerde yapmak istediklerini karşılayabilmek için çalışması gerektiğinin de “maalesef” farkındadır. Kendiliğini -en çok- boş zaman aktiviteleri üzerinden sağlayan bu beyaz yakalı, kısacası, yaptığı işe sadece tahammül eder.
Araştırmanın en net çıktılarından biri olan kendilik ekonomisi, beyaz yakalının boş vakit kurgusu üzerinde açıkça görülüyor. Kişiler, boş vakitlerini kendileri olabildikleri bir alan olarak kurgulayıp, bu kurgunun ne yönde gelişmesini istiyorlarsa onu besleyecek bir aktivite seçer.
Kim olmak istiyorsa, o olabileceği ve hatta ona dönüşebileceği bir alandır burası. Boş vakitlerini doldurma biçimleri üzerinden, bu beyaz yakalının hayatına bir göz atalım.
Haftada 1-2 kere, mesai sonrası, çoğunlukla spontane gerçekleşen aktiviteleri, kendilerinden çalınmış olan hafta içi’ne bir nispet olarak görürler.
Cumalar Cumartesilerden kutsaldır! Bir iş günü olan Cuma’yı -hafta sonu olarak- değerlendirme tercihi oldukça stratejik bir karardır. Böylece Cumartesi toparlanma ve dinlenme sürecidir ve hemen akabindeki Pazar günü ise kahvaltıya sohbete, yürüyüşe pilatese, aileye arkadaşlara, kitaba, filme, diziye müziğe vs. ayrılabilir.
Bir şeye heveslendiyse, ne tüm günün yorgunluğu ne ertesi gün erkenden katılacağı toplantıyı dert eder. Bir şekilde; o koroya katılır, uzun süredir beklediği o sanatçının konserine gider, arkadaşının doğum gününde kendinden geçer, antrenman programını uygular…
İlgi alanları dönemsel olarak değişebilir, ilgi alanları değiştikçe aktivite seçimleri de o tarafa yönelir. · Seçtiği aktiviteleri “hap” olarak tüketir. Amaç ustalaşmak değil, pay almaktır. Barmen/Barmaid olmak gibi bir gayesi yoktur ama kokteyl yapmayı öğrenmek için 9 saat mesai üstüne karşı yakaya geçebilir.
Yetişkin balesi, kick box, direk dansı gibi disiplinlere kısa süreler içinde ve kısa süreler boyunca gönül verdiği görülebilir. Dinlediği müziği yapabilmek için özel derse başvurabilir, lakin ev partilerinde çalabilecek kadar öğrense kafidir.
3- Meslek:
“Benim mesleğim, benim kararım, ben.” Beyaz yakalının “kendi”ni kurguladığı bir diğer strateji ise doğrudan meslek ile ilişkilenmek. Bu stratejiyi odak alan beyaz yakalı, kendini yaptığı işler üzerinden tanımlar ve anlatır.
Hem iş tanımını kendine hem de kendini mesleğine katar. Mesai saatleri “esnek”tir ve bununla övünür, işe her gün erken gelmek zorunda olmak onun için pek de kabul edilebilir bir şey değildir. O “esnek”lik çoğu zaman günlerce sabahlayarak çalışmaya varsa da beyaz yakalı tarafından kabul görmüştür.
Diğer stratejilerde gördüğümüz iş ilişkilenmelerinden farklı olarak meslek, kişinin kendini gerçekleştirme nesnesi ve zemini haline gelmiştir. Dolayısıyla, çalışma hayatı ve sosyal yaşantı da iç içe geçmiştir.
Bunun en belirgin göstergelerinden biri; hem çalışma ortamına hem sosyal yaşantıya yoğun bir biçimde dahil edilen arkadaşlıklardır. Çalışırken edindikleri arkadaşlıkları organik bir biçimde özel hayatlarında da sürdürürler.
- Onları, “eğer sevdiğin işi yapıyorsan tek bir gün bile çalışmış sayılmazsın” derken görebilirsiniz.
- Sabit bir ofis yaşantısı olsa da olmasa da, çalıştığı yeri “evleştirme”yi sever.
- Kahvesini kendi fincan/kupa/ mug’ından içer.
- Çalıştığı alana, kendiyle ilgili ipuç- ları verebilecek dekoratif detaylar yerleştirir.
- Bilgisayar; çalışma alanlarından mobil olanıdır. Beyaz yakalı, ofisteki masası gibi bilgisayarını da kişiselleştirir; koruyucu bir kap, stickerlar ya da sadece arka plan için seçtiği görsel…
- Yapacak işi yoksa da ofiste vakit ge-çirir. Ofis yapısı da buna müsaittir zaten; masa tenisi, bilardo, pinpon, oyun konsolu… Beyaz yakalı, hayatının bir döneminde; “kendi olabileceği” zamanların arttığı ve “kendinden verme” zorunluluğunun ortadan kalktığı günlerin onu beklediğine inanıyor. Beyaz yakalı “gelecek “ten umutlu.