Kadınların arasında yaşanan çekişme her daim erkeklerin işine yarıyor ve kadının özgürlüğünün önündeki en büyük engel yine kadın oluyor.
Özellikle son dönemde erkeklerin kadınları ne kadar mağdur ettikleri, hem fiziksel hem de psikolojik şiddet yoluyla ruhlarını ve bedenlerini nasıl acıttıklarını her gün izliyor ve dinliyoruz. Bu şiddet dolu sahnelerde her daim başrolü erkekler oynuyor olsalar da aslında hikayelerin kilit kahramanları hep “diğer kadınlar” oluyor.
Kadının önündeki en büyük engel kadın
“Bu diğer kadınlar” kimi zaman bir kayınvalide, en yakın arkadaş, elti ya da kız kardeş gibi kimliklerde karşımıza çıkabiliyor. Bu kadınlar mağdur bırakılan kadınlara destek ve yardımcı olmaktansa erkeklerin yanında yer alıp aşağılanan hemcinslerini, bir rakiplerinin zarar görmesinden duydukları sevinç ile hırpalamaya devam ediyorlar.
Aslında kadınların arasındaki bu çekişme her daim erkeklerin işine yarıyor ve kadın özgürlüğünün önünde en büyük engel yine kadın oluyor. Kadınların ezilmişliği ve dışlanmışlığı aslında daha çok diğer kadınların ve kendilerinin tutumlarından kaynaklandığını fark edemiyorlar.
Kadının ötekileştirilmesi
Diğer bir taraftan; kapitalizmin de büyük yardımı ile kadın bedeninin meta haline getirilmesinde erkeklerden çok kadınların etkisi büyük oluyor. Kafenin birinde yuvarlak masa etrafında toplaşmış kadınların, iklim değişikliklerinin küresel etkilerinden bahsetmekten ziyade; yan masada tek başına oturan kadını çılgınca analiz ettiğine şahit oluyoruz. Bu kendi halinde oturan öteki kadına “çirkin” “çiroz” “ezik” “avam” çok da “varoş” gibi bir sürü tanımlarla dar bir çerçeveden bakan, onları ötekileştiren ve kadının kendi bedenini değersizleştirmesini sağlayan yine kadınların kendisi oluyor.
Erkeklerin kadınlara yaptığı acımasızlıklardan bahsederken; o erkeği doğuran, büyüten, toplumun içinde bir birey olarak var olabilmesi için ilk tohumlarını atanın da anne yani bir kadın olduğu unutulmamak gerekiyor. Erkek evlatlarını kız evlatlarına nazaran daha iyi koşullarda yaşamasına olanak sağlamak için diğer kız evlatlarını erkek kardeşlerine ya da abilerine hizmet etmek için zorlayan yine anneler oluyor.
Masallarda kadının durumu
Masallara baktığımızda da durum pek farklı değil. Külkedisinin ona eziyet eden üç üvey kız kardeşi ve bir üvey annesi vardır. Baloya “haydi kardeşim beraber gidelim” demek yerine, yakışıklı prensi kendileri kapabilmek için Külkedisi’ne türlü şiddetler uygularlar. Pamuk Prenses masalında ise kötü ve çirkin bir kadın olan kraliçe, güzel ve masum olan Pamuk Prenses’i zehirli elma ile ortadan kaldırmaya çalışmaktadır çünkü ayna ona ondan daha güzel birisinin var olduğunu söylemiştir. Kötü çirkin kadın, güzel masum kadın ikilemi daha küçük yaşlardan kadınların akıllarına toplum tarafından türlü yollarla sokuluyor.
Bu ülkede halen eline halat verilip “kendini öldüreceksin” diyen kadınlar var ve bu duruma susan, göz yuman anneler, kız kardeşler ya da yengeler var. Bu ülkede kocası tarafından dövülmesini mutluluk ve zafer kazanmış bir kumandan edasıyla izleyen kayınvalideler var.
Ataerkil yapı toplumun her yerinde her şekilde kendini gösteriyor fakat bu ataerkil yapıyı destekleyen ve sürmesini sağlayan değişmeyen kadın bakış açısıdır, kadının kadına yaptığı düşmanlıktır.
Biz kadınlar erkekleri suçlamaya başlamadan önce, kendimiz değişim yoluna girmeliyiz çünkü bilmeliyiz ki bir kadın değişirse toplum gelişir.