Neye evet dediğini biliyor musun?

Genelde iki seçenekli tercihlerden hoşlanmam. Siyahla beyazın arasındaki gri tonları fark edeli çok yıllar oldu. O yüzden halk oylamalarından ziyade seçimler ruhuma daha çok hitap eder.

referandum Neye evet dediğini biliyor musun?

Neye evet dediğini biliyor musun?

Trump, Katolik Yargıç Neil Gorsuch’u 2 ay önce ABD Yüksek Mahkemesi üyeliğine aday gösterdi. Hukuk masteri ve doktorası yapmış bu hukukçu, geçen ay Senato tarafından sorguya çekildi. Senatörler, Gorsuch’un özel hayatında hiçbir leke bulamayınca hukuki görüşlerini sorgulamaya başladılar.

Soru: Seni aday gösteren başkandan bir telkin gelse ne yaparsın?

Cevap: Hukuk, başkan dahil herkesten üstündür. Siz mahkemeye geldiğinizde karşınızda katı şekilde tarafsız ve vicdanen tam dürüst bir yargıç görmek istersiniz. Politikayı bir kenara bırakmış bir yargıç…


Soru: Başkan’ın yargıçları aşağılayan tweetlerini nasıl buluyorsunuz?

Cevap: Cesaret kırıcı ve moral bozucu.

Ne kadar öz güveni yüksek, tarafsız, dürüst bir ifade. İliklerine kadar insana kendini güvende hissettiriyor. Bizde de böyle yargıçlar var mıdır acaba?

Anayasa değişikliğini tartışmamız gerekirken konu mecrasından sapıp iç çekişmelere ve mağduriyet edebiyatına kurban edilince haliyle birçok konu gözden kaçtı.

Biz asıl konumuz olan anayasa değişikliğini tartışalım isterim.

Tasarıya göre:

Milletvekili seçimleri ile başkanlık seçimi aynı gün yapılacak. Siz inanıyor musunuz milletin bir partiye oy verirken başkan olarak diğer partinin adayına oy vereceğine? O yüzden mecliste hangi parti çoğunluğu sağlamışsa onun adayı cumhurbaşkanı olacak. Bence bunun bir sakıncası yok, elbette olabilir. Yeter ki sistemin denetim mekanizması iyi kurulmuş olsun. Peki denetim mekanizması iyi kuruldu mu? Hayır.

Bence asıl problem mecliste muhalefete düşen bir partinin adayının seçimi kazanmasıdır. O zaman sistem tümden tıkanır. Zira mecliste çoğunluğu elde edememiş bir partinin adayı ülkeyi yönetiyor konumuna düşer ki, Türkiye tarihinin gelmiş geçmiş en büyük siyasi krizini asıl o zaman görürsünüz. Anayasadaki boşluğu görüyor musunuz? Halbuki iyi hazırlanan yasalar boşluk barındırmamalıdır.

Biz yine de her şeyin yolunda gittiğini ve iktidar partisi adayının seçimi kazandığını farz edelim. Mevcut siyasi partiler kanununa göre milletvekili adaylarını tek başına belirleyen cumhurbaşkanı, bu durumda yasamayı tamamen kontrolü altına almış oluyor.

Gelelim yürütmeye…

Cumhurbaşkanı bakanlar kurulunu tek başına kendi belirleyecek. Bence bunda da bir sakınca yok. Ülkeyi o yöneteceğine göre elbette bakanları da kendi belirlemeli. Ama bir şartla; bakan adaylarının meclisten tek tek güvenoyu almaları şartıyla. İşte ancak o zaman bakanlar meclise karşı sorumlu olmuş olurlar. Teklifte bu var mı? Yok.


Bu durumda yasama ile yürütmeyi tek başına kontrolü altına almış oldu mu? Evet.

Diğer taraftan, eleştirilerin aksine bakanların dışarıdan atanmasını bu teklifin tek mantıklı tarafı bulurum. Madem “Kuvvetler ayrılığı” diye yanıp tutuşuyorsun, al sana “Kuvvetler ayrılığı.” Bakanlar milletvekilleri arasından değil kesinlikle teknokratlar arasından seçilmelidir. Zira yasama ile yürütmenin birbirinden ayrılmasının tek yolu budur.

Gelelim yargının yapısına:

HSYK 13 üyeden oluşacak. Bunun 6’sını cumhurbaşkanı, geri kalanını da partisi aracılığıyla kontrol ettiği meclis seçecek. Geçti mi HSYK’nın kontrolü cumhurbaşkanının eline?

Anayasa Mahkemesi ise 15 üyeden oluşacak. Bunun 12’sini cumhurbaşkanı, geri kalan 3 üyeyi partisi aracılığıyla kontrol ettiği meclis seçecek. Geçti mi Anayasa Mahkemesinin kontrolü de cumhurbaşkanının eline?

Gelelim Yargıtay’a…

Yargıtay başsavcısını ve başsavcı vekilini cumhurbaşkanı, üyelerin hepsini ise yukarıda kimler tarafından oluşturulduğunu söylediğim HSYK seçecek. Geçti mi Yargıtay’ın da kontrolü cumhurbaşkanının eline?

Gelelim Danıştay’a…

1/4’ünü cumhurbaşkanı geri kalanların hepsini yine HSYK seçecek. Geçti mi Danıştay’ın da kontrolü cumhurbaşkanının eline?

Bu durumda yargı ayağını özetleyeyim: Cumhurbaşkanı ve partisi, Anayasa Mahkemesi ile HSYK’nın tamamını; Danıştay‘ın da 1/4’ünü; HSYK‘da Danıştay’ın geri kalanı ile Yargıtay‘ın tamamını seçecek.

Gerçi zemzem suyu ile yıkanmış dürüstlük timsali birinin yargılanacak nasıl bir konusu olabilir bilmiyorum ama olur da bir komploya kurban giderse, yukarıda saydıklarıma kendi savunma avukatlarını da ekleyince yargılama, izleyiciler ve mübaşir hariç o gün o salonda bulunan herkesin kendisinden yana olduğu bir tiyatroya dönüşecektir.

Halbuki hakimler için tecrübe, sonuçlandırdıkları ve temyizden dönen dava sayıları gibi kriterler dikkate alınarak bir puanlama sistemi oluşturulsa ve üst mahkemelere hakim seçiminde bu puanlama sistemi dikkate alınarak atama yapılsa siyasetin güdümünden kurtulmuş, daha güvenilir bir adalet mekanizması oluşturulmuş olmaz mı?

Can Dündar‘ın 50 yaş manifestosunda dediği gibi ben de gerektiğinde “HAYIR” demeyi öğrendim ve bu kelime başta karşımdakine kırıcı gelse de benim için hayat kurtarıcı olabiliyor. Bugün yeni bir şey daha öğrendim: Tek başıma “HAYIR” dememin hayatımı kurtarmaya yetmediğini, başkalarının da “HAYIR” demeleri gerektiğini…


Aslında kararınız nereye gideceğinizin kararı: Bülbülle güle mi; kargayla çöplüğe mi?

Son referandum anketi sonuçları