Referandum notları: Ötanaziye giden bir hasta

Yılgın, perişan, ya da umutsuz mu olmalı, yoksa kırmalı mı zincirleri, yakmalı mı gemileri?

Referandum notları: Ötenaziye giden bir hasta

Çok fazla analiz yapılıyor, yapılacak da. Çünkü 80-90 kuşağı olarak yetmiyor tarihe ettiğimiz tanıklık. Her gün tarihe geçiyor öyle ya da böyle. Önceki yazılarımda belirttiğim gibi bizim apolitik kalma şansımız maalesef kısa vadede gözükmüyor. Bu yüzden sıradan bir öğrencinin gözünden ben de yazmak istiyorum. Aylardır kelime etmediğim bu konuda artık konuşmak istiyorum.

En başından başlamaya lüzum var mı bilmiyorum ama meclis aşamasına gelindiğinde teklif zaten bu sonucun olacağı az çok belliydi. Sadece 8 kişi ile 3/5 fark yakalanmış ve zorunlu olarak halk oylamasına gidilmişti. Sonrası ise herkes için gerim gerim gerilen bir ortam… Sürekli değişen söylemler, siyaseten söylenen yalanlar, açıklamalardaki yanlışlar ve maalesef bunu sadece evet cephesi için söyleyemiyorum hayır argümanlarında da bir yığın bilgi kirliliği mevcuttu. Ancak hukuki deyimle “ortalama zekaya sahip makul mantıklı bir insanın” değil ufak nüanslar hakkında, paketin bütününe dair bile çok az bir bilgisi vardı 16 Nisan günü bile.


Bunu bir eleştiri olarak yazmıyorum aleni bir gerçektir ki hayır cephesi paket içeriğine dair bilgi vermeye çalışırken evet tarafı ise bu işi bir “ikinci kurtuluş savaşı” kutsiyetine taşıdı, “hayır diyen teröristtir” gibi asla kabul edilemeyen söylemlerde bulunarak 3 ay boyunca bazı şeyler anlatmaya çalıştılar. Hoş anlatma yollarına bakacak olduğunuzda da her vatandaşın eşit vergi ödediği TRT iki seçeneğin olduğu bir referandumda bir seçeneğe 3.816 dakika ayırırken diğer seçeneğe ise sadece 194 dakika ayırmakla yetindi. Sokaklara çıktığınızda burnunuza evet afişi çarpmadan yürümek imkansızdı. Medyanın halinden bahsetmekten dahi utanıyorum zaten.

OHAL’de bir referandum

Anayasa hukukçuları görevlerinden atıldı. (Sadece anayasa hukukçuları değil elbette fakat konu gereği onların konuşması gerekirken kovulmuş olmalarına dikkat çekmek istiyorum.) Bu şekilde görevde kalan ve paketi benimsemeyenlerin ise kulağı çekilmiş oldu. “Hmm bak kızarım sonra” dendi. Hayırcılar teröristtir denilerek aynı sokaklarda yaşayan aynı ülkenin insanları birbirine düşman edilmeye çalışıldı ve daha nicesi… İşte bu şartlarda ve en önemlisi de temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının kısmen veya tamamen durdurulabileceği bir OHAL döneminde toplumsal uzlaşı belgesi olan anayasanın 69 maddesinin değiştirildiği bir referandum yapıldı.

Oyun artık hukuksuzluk üzerine kurulacaksa biz de bilelim

Sadece yukarıda sayılanlar dahi referandum meşruiyetini olabildiğince sorgulatırken, seçim günü yaşananlarsa tuzu biberi oldu. Kabine cep telefonuyla dahi girmek yasakken tabancayla girenler mi dersiniz, tüfekle okul kapısında dikilen “serseriler” mi dersiniz, ne ararsanız vardı. Karakteri gereği isminde “yüksek” ibaresi bulunan yani kararları temyiz edilemeyen ve kanun koyup değiştirme yetkisine sahip olmayan bir kurum ALENEN kanuna aykırı karar verdi ve bu kararı hiçbir mantıklı gerekçeye dayandırmadı.


Daha önce böyle kararlar vermiş olması onların da hukuksuz olduğundan başka hiçbir şeyi kanıtlamayacaktır. Verdikleri argümadanki “dışarıdan gelmediği ispatlanan” ibaresindeki ispatı kim yapacak, onun cevabını hiç verilmedi. Eğer bundan sonra oyun bu taktik (hukuksuzluk) üzerine kurulacaksa bizim de bilmemizde fayda var.

Adalet herkese lazım olur

İnsanları neden evet verdin ya da neden hayır verdin diye suçlamaya kimsenin hakkı yok. Ancak gönül isterdi ki herkes rasyonel bir şekilde “makul mantıklı insan davranışı” göstererek değişiklik paketini okusun anlasın öyle oy versin. Tabii bu da olmadı. Fakat şu da bir gerçek ki, ülke sermayesinin toplamda yüzde seksenini karşılayan bir coğrafyanın istediği tercihin ülke genelinde kabul görmemiş olması yürütmenin işini bir hayli zorlaştıracak.

Ayrıca şunlar da var: Dünyada eşi benzeri olmayan bir sistemde oluşacak sorunları çözmek için hangi ülkeyle nasıl bir kıyaslama yapılacak? Yahut, YSK’nın yaptığı gibi diğer yüksek yargı organlarının da alenen kanuna aykırı hareket etmemesinin garantisini kim verecek? Sadece soruyorum.


Otosansür yapmaktan 2 saatte yazabildiğim bu yazıyı da adaletin bir gün herkese lazım olacağını hatırlatarak bitiriyorum. Enseyi karartmayın da gemileri de yaksak mı artık?

16 Nisan 2017 – Güle güle demokrasi!


Tayfun Yıldız
1997 yılının Mart ayında İstanbul’da doğdum. İki çocuklu bir ailenin büyük çocuğuyum. Çocukluğumu İstanbul’da nadir yeşil kalan yerlerden olan Çengelköy’de geçirdim. Hüseyin Avni Sözen Anadolu Lisesi'nden mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okumaya hak kazandım. Avrupa Hukuk Öğrencileri Derneği'nde aktif şekilde görev almaktayım. Kendimi gezgin olarak nitelemek yanlış olmayacaktır sanırım. Şimdilik 9 ülke 15 şehirle bir başlangıç yaptığım söylenebilir. Zira hayata dair hedeflerim arasında her kıtaya gitmek var, Antarktika dahil. Gelecekte hayatıma bir avukat ve yazar olarak devam etmek istiyorum.