Kat karşılığı inşaat sözleşmelerinde ifa öncesi yahut ifa sonrası yaşanan uyuşmazlıklarda, görevli mahkemenin tayini konusunda sorunlar yaşanıyor. Burada dikkat edilmesi gereken en temel etken, tarafların niteliğidir.
Kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin eser sözleşmesinin özgü bir tipi olduğu göz önünde bulundurulduğunda, her iki tarafın tacir olmadığı yahut bir tarafın tacir olduğu sözleşmeden kaynaklanan davalarda Asliye Hukuk Mahkemeleri‘nin görevli olacağını ifade etmek gerekir. Nitekim Yargıtay da, kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin nitelik olarak Tüketici mahkemelerinin görev alanına giren eser sözleşmelerinden olmadığını pek çok kararında ifade etmiş durumda.
Ayrıca TTK m.4 gereği, sözleşmede her iki tarafın tacir olması ve sözleşmenin her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili olması durumunda ticaret mahkemesinin görevli olacağını da belirtmek gerekir. Her ne kadar tacirin borçlarının ticari olması asıl olsa da kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin TTK m.4’te sayılan mutlak ticari davalardan olmadığı göz önünde bulundurulmalıdır.
Yargıtay da güncel bir kararında bu hususlara değinmiştir;
20. Hukuk Dairesi 2015/16286 E. , 2016/2177 K.
“Dava ve Karar: 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı Kanunun 3. maddesi (I) bendinde “gerçek veya tüzel kişilerle tüketiciler arasında kurulan eser sözleşmelerini tüketici işlemi kapsamına almıştır. Kanunun 73/1. maddesi ise tüketici işlemlerinden doğan davalarda tüketici mahkemelerinin görevli olduğu belirlenmiştir.
6502 sayılı Kanunun 3. maddesi gerekçesinde eser sözleşmelerinin kanun kapsamına alınmasına herhangi bir açıklama getirilmemiştir. Ancak kanunun sistematiği nazara alındığında kanunda zikredilen eser sözleşmelerinden kastın; ticari ve mesleki olmayan amaçlarla, salt kişisel ihtiyaçları için kullanma ve tüketme amacıyla gerçek ve tüzel kişi ile tüketici arasında yapılan eser sözleşmeleri olduğu anlaşılmaktadır. Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeleri 818 sayılı BK’nın 155 vd. maddelerinde düzenlenen eser sözleşmelerinin kendine özgü bir türüdür. Bu sözleşmelerin bir tarafı arsa sahibi diğer tarafı yüklenicidir. Bu tür sözleşmelerde arsa sahibinin Tüketici Kanununda 3/k maddesindeki tüketici tanımına uymadığı anlaşılmaktadır.
Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinde arsa sahibi açısından güdülen amaç kullanmak için konut edinmek değil arsasını değerlendirmektir. Bu nedenle arsa sahibinin arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi imzalarken güttüğü saikin 6502 sayılı Kanunda tanımlanan tüketicinin saikinden farklı olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerine konu işin üst düzey teknolojiyi gerektirmesi, sözleşme kapsamında taşınmaz satış vaadi ve inşaat sözleşmelerinin de bulunduğu nazara alındığında 6502 sayılı Kanunda kanun koyucunun salt kullanma ve tüketme amacına yönelik mutfak, dolap yaptırmak araç tamiri yapmak gibi dar kapsamlı eser sözleşmelerini kastettiği, arsa karşılığı inşaat sözleşmelerinin ise bu kapsamda olmadığının kabulü gerekir.
Somut olayda, davacı vekilinin, taraflar arasında kat karşılığı inşaat sözleşmesi düzenlendiği, davacının inşaat yapılması amacıyla taşınmazı teslim ettiği ancak davalının sözleşme gereği üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmediği ve sözleşmenin feshine neden olduğu iddiasıyla, sözleşmenin sona erdiğinin tespiti ile uğranılan zararların tazmini istemiyle dava açtığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, eldeki davada uyuşmazlığın 6502 sayılı Kanun kapsamında kalmadığı, davalı şirket tacir ise de, davacının gerçek kişi olup, tacir olmadığı, anlaşılmakla, davanın HMK’nın 2. maddesi uyarınca genel hükümlere göre asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir.
Her ne kadar, görev uyuşmazlığı, tüketici mahkemesi ile asliye ticaret mahkemesi arasında ise de, görev kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında re’sen gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dosyada, asliye hukuk mahkemesi tarafından verilen bir görevsizlik kararı yok ise de, tüketici ve asliye ticaret mahkemelerinin, verilen görevsizlik kararları ile davadan çekildikleri ve 6100 sayılı HMK’nın 22/2. maddesi uyarınca da Yargıtayca yargı yeri belirlenmesi gerektiğinden, … Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi yargı yeri olarak tayin edilmiştir.” şeklinde hüküm kurmuştur.
Yargıtay bir başka kararında;
“Dava, taraflar arasındaki arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi ön protokolünün geçersizliğinin, feshedildiğinin ve bu sözleşme uyarınca verilen bonodan dolayı borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir. Davacı talebi, münhasıra kambiyo hukukuna dayanan sebeplerle menfi tespit istemini içermeyip temel ilişkiye dayandığı gibi, eser sözleşmesi niteliğindeki arsa payı karşılığı inşat sözleşmesi ön protokolünün geçersizliğinin ve feshinin tespitini de içermektedir.
Dava, 14.09.2012 tarihinde açılmış olup, Mahkemece 6098 sayılı TBK’nın 470. vd. maddelerine de dayanan davanın, 6102 sayılı TTK’nın 4. maddesinde sayılan, diğer anlatımla bu maddede 818 sayılı TBK’na atıf yapan sözleşmelere ilişkin olmadığından mutlak ticari davalardan olmadığı ve davacının tacir sıfatının bulunmadığı, diğer anlatımla her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hukuk davası (nispi ticari dava) niteliğinde de olmadığı gözardı edilmiştir.
Bu durumda, davanın mutlak ticari dava olmadığı dikkate alınarak, uyuşmazlığın esası incelenip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır…” ifadelerine yer vererek durumu açıklığa kavuşturmuştur. (23. Hukuk Dairesi 2013/239 E. , 2013/1677 K.)
Bu konuda Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2016/3485E. 2016/4293K. sayılı kararı da incelemenizi öneririm. Yazıdaki görüşler şahsi kanaatim olup hukuki tavsiye niteliğinde değildir.