Türkiye’deki okullarda kıyafet yönetmeliği düzenlemesiyle ‘serbest kıyafet’ getirilerek öğrenci ve öğretmenlerin giyimleriyle ilgili nasıl bir tablo yaratıldı?
Öğrenciler, öğretmenler ve kıyafet meselesine dair
Sözde “demokrasi” ve “özgürlükçülük” adı altında, dincilerin marifeti liberallerin, liberal solcuların, sözde milliyetçilerin ve “özgürlükçü demokratlardan” koca bir güruhun el birliği ile getirdiği “kıyafet yönetmeliği” değişikliği sonucu ortaya çıkan “serbest kıyafet” sayesinde okulların okul olmaktan, öğretmenlerin öğretmen olmaktan, öğrencilerin de öğrenci olmaktan çıkarılmasına inanılmaz boyutlarda katkı sağlanmıştır.
Program ve eğitim uygulaması olarak zaten bitmiş ve ciddiyeti kalmamış bir okul modeli ve işleyişine ilave olarak, şekil ve görüntü olarak tipsiz, yakışıksız, kaba, boş vermiş öğretmen görüntüsü yakışırdı zaten.
İstisnaları elbette tenzih ederiz. Ama öyle bir kitle var ki; Görüntü ve profil olarak öğretmen demeniz mümkün değil.
Öğretmenlik, öncelikle model olma mesleğidir!
Öğretmenin görüntüsü mü olur? Diye soranlara cevabımız, elbette olur ve olmalıdır şeklindedir. Çünkü öğretmenlik mesleği yaşamı boyuncu 7/24 “model olma mesleğidir” öncelikle.
Bundan vazgeçtiğimiz ve bu mesleği herkesin yapabildiği ikinci sınıf bir meslek haline getirdiğimiz içindir ki; Çökmeye başladı bu ülke ve toplum.
Pazarcı esnafına saygımız sonsuz ve o işinin gereğini yapmaktadır ama öğretmen pazarcı esnafı değil, öğretme eylemini sadece anlatarak değil, göstererek de yapan insandır.
Kimi inancı, kimi düşüncesi, kimi sözde çağdaşlık adına giyim ve kuşamın bağlayıcı olmamasını söylerken, önüne gelenin önüne geldiği gibi giyinip geldiği bir okul, belli düzeyde “gelişmişlik” düzeyindeki toplumlarda ideolojik düzeye varan inanç ve düşünce ayrışmasının olmadığı toplumlarda sağlıklı olabilir.
Tamam, tek tip de olmasın ama siz hiç okulları gezdiniz veya gözlemlediniz mi?
Oralarda çok sesliliğin uyumlu akışının mı? Yoksa bir kaotik görüntü kirliliğinin mi? Görüyorsunuz. Bugün okullarda rengârenk, temiz ve ahenk içinde bir kıyafet görüntüsünü değil, tam tersine rengin renksizliğini, giysilerin özensizliğini ve iç karartan kakafonik bir fotoğraf görürsünüz.
Tek tip uygulaması gerekçesiyle, tek tip kıyafetin “faşizan” kültür ve toplumsal yapılara dayandırarak, bunu inanılmaz bir gerekçelendirme ile savunan insanlara ve ideolojileri ise anlamak hiç mümkün değil. Tek tip uygulamasını faşizan bulanların, şimdi okullarda kıyafette eşitsizliğin yarattığı mağduriyet yanında asıl “tek tipleştirmenin” hangi boyutlara ulaşmış olduğundan haberleri dahi olmasa gerek.
Bu bağlamda örneğin, “öğretmenlik uygulaması” için okullara giden eğitim fakülteleri son sınıf öğretmen adaylarının durumlarına bir bakınız. Ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır. Hepsi değil ama birçoğu bu “özgürlük ortamından” (!) yararlanıp; bunun keyfini çıkardıklarından, saçı sakalı birbirine karışmış olanından yüzünün yarısı görünmeyen, baştan aşağı her yerini gizlemiş olanına, ütüsüz gömlekli olanından, sökük pantolonlu olanına, uyumsuz giyinmiş olanından baştan aşağı depresif renkli giyinmiş olanına ve bir o kadar da bakımsız olanına, çeşit çeşit ama çoğu uygunsuz bir öğretmen geleceği görürsünüz.
Eğitim fakülteleri, öğretmen adayları ve okul ilişkisindeki trajedi sadece kıyafetten ibaret değil elbette… Ama bu bile bir göstergedir…