“Yüz karası değil, kömür karası. Böyle kazanılır ekmek parası”
(Orhan Veli)
Ekmek parası; o kadar değerlidir ki gün gelir canından olursun. Hele ki sosyal adalet şaştıysa ölümüne çalışırsın. Hep dem vurulur sosyal adaletsizlikten lakin bunu en iyi nerede görürüz derseniz bence Soma’da görürsünüz. Hatırladınız değil mi o sahneyi? Ölümün kıyısından dönen işçi sedyeyi kirletmemek adına çizmesini çıkarıp çıkarmaması gerektiğini sorar. Kendi canını o sedyeden hafif görür. Dahası gösterirler.
Milenyum çağındayız malum. Artık her şey çok ilerde! O kadar ilerdeyiz ki yüreğimizin ne kadar geride kaldığını hatırlamıyoruz. O kadar uzağız ki yüreğimizden canını vermiş insanı tekmelemek bile garip gelmiyor bize.
https://www.youtube.com/watch?v=akkNcO-ww-A
Soma, ekmek kapısıydı yüzlerce işçinin; bizim yüzümüzün karası oldu.
Utandık insanlığımızdan! Nasıl utanmaz ki insan, 301 can gitti Soma’da! Üstüne üstlük defalarca kez uyarılmasına rağmen! Koruyamadık işçimizi, koruyamadık insanımızı! Daha da kötüsü 3 sene oldu hala sonuçlanamadı davası! Daha 301 can toprağın altındayken başladı savunma. Kaç mühendis çalıştığından, kaç iş güvenliği uzmanı olduğundan dem vuruldu. Ve ardından eklendi: Hepsi öldü! Bu kadar basit miydi? Hazır suçlu bulunmuştu. Onlar da ölmüştü. Geriye kalan sütten çıkma ak kaşık!
Şimdi düşünüyorum da orada çalışanlarla farklı disiplinlerde olsak da meslektaş sayılırdık bir kısmıyla. Hatta bir tanesiyle aynı üniversiteden mezun olmuşuz. O yerin altında çalışmayı tercih etmiş, bense üstünde. Tek farkımız bu. Mezun olurken ne gibi hayalleri vardı acaba? İş bulduğu için ne kadar sevindi? Düşünsenize;, maden mühendisi olarak mesleğinizde iş buluyorsunuz. Üstelik en güvenilir (!) olduğu söylenen madende. O mutluluğu tahmin edebiliyor musunuz? Her şey tam da yoluna giriyor, derken ihmaller zinciri sizin canınızı; dahası canınızla beraber bütün hayallerinizi, sevdiğiniz herkesin hayallerini yok ediyor!
Ne oldu o ailelere?
Soma’da kaç evlat babasız kaldı? Kaç kadın hayat arkadaşını yitirdi? Kaç annenin kaç babanın ciğeri söküldü? Peki ne oldu o ailelere? Ya tüm bunların başında ki isimlere? Kapandı mı firma? Rekor tazminatlara mı boğuldu? Adalet buldu mu yerini? Soma davasının üstünden üç yıl geçmesine rağmen halen belirsiz! En son 11 Temmuz’a ertelendi. Bir şeyler değişti mi peki? Soma son oldu mu? Elbette ki hayır.
Soma’dan sonra yine maden, yine kader, yine ihmal, yine can kaybı. Lakin bir kısmımız o kadar kanıksadı ki her şeyi. Siirt’teki bakır madenindeki kazadan sonra “Siirt’teki bakır madeni sahasında heyelan meydana geldi. Bazı işçiler ile 8 kamyon 3 iş makinesi toprak altında” diye haber yapmakta hiç bir beis görmedi. Ve biz bir kez daha yiten insanlığımıza ağladık!
Bugün Soma maden faciasının 3. yıl dönümü. Üç yıl geçti üzerinden. 301 canı toprağa vereli tamı tamına üç uzun yıl geçti. Biz hala aynı yerdeyiz. Bazen madende öldük, bazen şans eseri kurtarıldık. Madenden kurtulsak inşaatta öldük. Biz hep ölen tarafta olduk. İnsan canının ne kadar kıymetli olduğunu anlayana kadar da hep öleceğiz. Ne zaman ki çarklar masumun ciğerini sökerek dönmez, o zaman biz yaşarız. Ne zaman ki Şükrü Erbaş’ın ne dediğini anlarız, o vakit daha bir insan oluruz.
“Canı cehenneme rahat uyuyanın
Kapısını örtenin perdesini çekenin
Yüreği yalnız kendiyle dolu olanın
Duvarları ancak çarpınca görenin
Canı cehenneme başkasının yangınıyla
Evini ısıtıp yemeğini pişirenin.”
Şükrü ERBAŞ
Yitip giden 301 cana saygıyla….