Çanlar neden AKP için çalıyor?

Adaletin, demokrasinin arka plana atıldığı bir dönemden geçen Türkiye’de Nazım Hikmet’in o meşhur sözü akla geliyor: “Türkiye’de adalet aramak, genelevde bakire aramaya benzer”.

Çanlar AKP için çalıyor!

Çanlar AKP için çalıyor! Neden mi?

Nazım Hikmet onlarca yıl önce “Türkiye’de adalet aramak, genelevde bakire aramaya benzer” demiş. Ne güzel de söylemiş! Ölümünden onca yıl geçmesine rağmen o gün söylenen sözler bugün de Türkiye için geçerliliğini koruyor…

Yunan Tanrıçası Themis, eğer bugünkü Türkiye’yi görmüş olsaydı, eminim adaleti buradan dağıtmak isterdi?


Son zamanlarda yaşanan olaylar analiz edildiğinde Türkiye’deki adalet kılıcının bileylenmesinin, kalaylanmasının zamanının gelip de geçtiğini gösteriyor…

Ülkeyi baskıcı, otoriter bir şekilde yönetmeyi arzulayan AKP iktidarı her geçen gün ülkeyi, Ortaçağ karanlığına doğru sürüklemektedir. Bugünkü resme baktığımızda Ortaçağ karanlığına doğru adım adım ilerlediğimizi gösteren bir sürecin içindeyiz.

Önce, iktidara muhalif olan gazetecilerin işsizliği ile başlayan süreç, Can Dündar ve Erdem Gül‘ün tutuklanmasına kadar gelmiştir. Geçtiğimiz günlerde de Enis Berberoğlu’nun tutuklanması hukuk garabeti olarak Türk hukukun kara sayfasına işlenmiştir!

Uluslararası camiada her alanda (siyasi, ekonomik, hukuki, medya) kaybedilen imaj kaybı Türkiye’nin modern yapısından uzaklaştığını göstermektedir. Bir yanda Avrupa Birliği ile müzakere etmeyi düşünüp diğer yandan insan haklarına vurulan ket, modern dünyada Türkiye’nin reel görüntüsüyle bağdaşmamaktadır…

Unutmuyorum, daha önceki bir yazımda şunu demiştim: “16 Nisan’daki referandumdan başkanlık geçse de geçmese de AKP zayıflayarak gidecektir!”. Bu görüşümün hala arkasındayım…

Tabi, bunun haklı gerekçeleri vardı! Bu gerekçeler de, bugün teker teker gerçekleşiyor. Nasıl mı gerçekleşiyor?


AKP’nin nasıl ki, suni bir demokrasisi, adaleti varsa; gücü de, büyüyen ama suni olan bir yapıya sahip. Yani niceliği (oy oranları olarak) olan, ancak nitelikten yoksun bir büyüme…

AKP aldığı oyların çokluğuna bakarak ülkedeki yönetimini şekillendiriyor. Yeri geldiğinde siyaseten gaza basıyor, yeri geldiğinde ise frene… Enis Berberoğlu’nun tutuklanması gaza bastığını, Ömer Kavurmacı’nın serbest bırakılıp ikinci kez tutuklanması ise frene bastığını gösteriyor…

AKP şu an bir güç zehirlenmesi yaşıyor!

“Yani halktan gücü alırım, istediğimi de yaparım” düşüncesiyle siyasi stratejisini belirliyor. Bu da halkın kafasında soru işaretleri yaratıyor…

İktidar, uygulamış olduğu politika ile yumuşak despotizmin çerçevesini belirliyor; her geçen gün de bu çerçeveyi genişleterek yoluna devam ediyor. Bu yaşananlara bakıldığında çanların AKP için çaldığını söyleyebiliriz!

Zaman zaman dile getirmeye çalışıyorum… AKP iktidarının izlediği politikaya baktığımda bir dejavu yaşıyorum. O dönemi yaşamadım ama bolca okuduğum, araştırdığım için AKP deyince aklıma Adnan Menderes‘in Demokrat Parti‘si geliyor. Sadece adında olan demokrasiyi asla benimsememiş; ismini, sadece perde yaparak iktidarda 10 yıl kalmış bir parti…

Demokrat (!) Menderes ne yazık ki, iktidardan darbe ile indirilmiştir. AKP’nin uyguladığı siyaset, bana her zaman Menderes’in son yıllarını anımsatıyor. Menderes de güç zehirlenmesi ile aklına eseni yaptırmıştı. Yeri geldiğinde kendisine yakın Zafer Gazetesi‘ni kullanarak propagandasını yaptırmış, yeri geldiğinde o dönemin İslamcı yazarı Necip Fazıl’a örtülü ödenekten sağladığı finansmanla “Büyük Doğu” dergisinde Demokrat Parti’yi şaha kaldırma çalışmalarına hız vermişti…


AKP, iktidarda kalmak istiyorsa, güç zehirlenmesinden kurtularak daha çok demokrasi vurgusu yapıp bunu yaşama geçirmelidir. Aksi durumda (bir grup) AKP’li olup saf değiştirenlerin çoğunluğu ile AKP de demokrasi ile güçlü bir şekilde çanların sesini duyacaktır!..

16 Nisan’da evet diyenler keklendi mi acaba?


Erdal Kişioğlu
Kişioğlu, zıt düşüncelere sahip kişilerle tartışmayı seven ve her olaya bilimsel olarak yaklaşıp, olaylara septik yaklaşmaktan kaçınmayan biridir. Olayları derinlemesine incelemeyi ve yanlışın ortaya çıkarılıp doğruya nasıl ulaşılacağı konusunda fikir üretilip bunun üzerinden felsefe yapılmasını arzulayan biridir. Etik, ahlaki ve hukuki sınırları aşmadan herkesin, her ortamda eleştirilmesi taraftarıdır. Dogmatik düşüncelerden uzak; sormayı, sorgulamayı kendisine görev edinmiş ve bunun çabası içerisindedir… Her türlü bilgi alışverişine açık; farklı görüşlerin çarpıştıkça büyüyebileceğine ve kolektif düşünsel ürünlerin ikamesinin de olabileceğine inanmakta; halk için, halk yararına olan her şeyin de yanındadır…