Bu ülkede değişen pek bir şey olmaz… 60 yıl önce yaşanan bir olayın benzerini bugün yaşarsınız… 40 yıllık terör olayında da değişen sadece şehidin adı olur, köyü olur olur, rütbesi olur…
Değişen sadece şehidin adı olur!
Bu ülkede ne fazladır, en çok ne yaşanır, ne olur?
Bu ülkede en çok bebeğe tecavüz olur, kadına dayak olur, şehit olur…
Hırsızlık olur, gasp olur…
Tuhaf olaylar da olur…
İstanbul’un en işlek yeri olan İstiklal Caddesi’nde yürürken bir anda kafanıza 2×5 oranında metal düşer Hakk’ın rahmetine kavuşursunuz…
Bir yurtta yangın çıkar, 8 – 10 kişi yangın merdivenlerinin kilitli olması nedeni ile bu dünyadan göçüp gider…
Doğru dürüst güvenlik önlemi alınmaz; üzeri sadece bir tahta parçası ile kapatılan foseptik çukuruna bir kadın düşer, kadını kurtarmak için o çukura inen üç kişiyle beraber dört kişi hayatını kaybeder…
Orhan Veli, 1950 yılında bir belediyenin açtığı çukur nedeniyle yaşama veda etti. Yıl 2017 olup da aradan geçen 67 yıla rağmen, hala insan hatası nedeniyle hayatını kaybedenler oluyorsa durup düşünmek gerekir. Tevekkül etmeyi, sadece çukurun üzerine bırakılan o tahta parçasına bağlamak da trajikomiklikten öte değildir!
Bir ülkede 40 yıl geçmesine rağmen hala terör nedeniyle şehit geliyorsa bir kez değil iki kez düşünülmelidir!
“Teröre karşı önlem aldık” diyorsanız veya halkın karşısına çıkıp da her Milli Güvenlik toplantısından sonra “İç ve dış düşmanlara karşı mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz” açıklamasında bulunup da yıllar geçmesine rağmen şehit geliyorsa orada bir sorun var demektir…
Biraz da hata sanki biz halkta…
Teröre lanet okuyoruz, tabi okuyacağız; “Vatan sağ olsun!” diyoruz, eyvallah sağ olsun; o başka…
Ses çıkarmıyoruz, haykırmıyoruz, boynumuzu büküyoruz!
Ancak yeterli midir bu; sadece isyan etmek?..
Bir filmde geçtiği gibi “Şehit olursan 45 saniyeliğine meşhur olursun!”. Hepi topu bu kadar!
Kardeş ağlar, ana ağlar, baba ağlar…
Ardından baba veya anne “Bir oğlum var, gerekiyorsa onu şehit vereceğim!” diye bağırır…
Her şehitten sonra kaybeden cefakar Türk halkı olur!
Biraz sorarız, “Neden hep fakirin çocuğu şehit olur?” diye…
O kadar…
Cevabı bellidir aslında bu sorunun… Sırtı kalın, ensesi kalının nüfuzu vardır. Birilerini araya sokar ve çocuğu batıda askere başlar veya alır bir çürük raporu Amerika’da gemi ticaretine başlar; seninki ise Zap’a, Hakurk’a, Basyan’a koşar!
Sonra, senin şehidin olan bu 20 yaşındaki genç fidan unutulur; bir sonraki fidanın ya da fidanların nereden geleceğinin yüreğe korkusu düşülür…
Sonuçta bu ülkede değişen bir şey olmaz! Değişen sadece şehidin adı olur, yaşı olur, rütbesi olur, köyü olur, çocuğunun sayısı olur, eşinin adı olur…