Umuda yürüyüş

Önce görmezden gelirler, sonra alay ederler, sonra seninle savaşırlar ve sonra sen kazanırsın. (Mahatma Gandhi)

Umuda yürüyüş kemal kılıçdaroğlu adalet yürüyüşü gandi

Umuda yürüyüş

Atatürk İngilizleri yenene kadar Tanrı’yı İngiliz zanneden bir adamdan, İngiliz İmparatorluğu’nu dize getiren bir adama dönüşen Mahatma Gandhi’nin öyküsü umutsuzluğun insanlara neler yaptırabileceğinin yırtıcı hikayesidir. Direnişin pasifi, eylemin aktifinden her zaman daha sarsıcıdır ve tarihte bu hep böyle olmuştur. Gezi olayları sırasında Erdem Gündüz’ün başlattığı Duran Adam eylemi bir çığ gibi büyümüş ve hala hafızalardan silinmemiştir. Unutmayın ki; bu yüksek IQ’lu eylemin gücünü belirleyen, meydanlara topladığı insan sayısı değil dudaklara kondurduğu tebessümün kibridir.

Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü, bir yanıyla umuda yolculuksa diğer yanıyla da “Ben hayatımın hiç bir anında umutsuzluk nedir tanımadım.” diyen Mustafa Kemal’e gönderilen bir selamdır.


Mahatma Gandhi’nin Tuz Yürüyüşü gibi insanda saygı uyandıran büyük pasif direnişler vardır. Bu da onlardan biri olur mu bilemem ama şundan eminim: Yetmiş yaşında bir adamın kendisi için değil inandığı değerler uğruna yağmur, çamur, bayram, seyran demeden; temmuz sıcağında, her türlü tehlikeye açık bir şekilde, yüzlerce kilometre yürümek için yollara düşmesi, ipi uzun bırakılmış troller hariç herkesin takdirini kazanmıştır. Çünkü kendisi için değil bir başkası için adalet istemek, insanoğlunun gösterebileceği en asil davranıştır.

Siz bakmayın öyle üst perdeden konuşanlara. Aslında iktidarların korkulu rüyasıdır bu pasif direnişler. Zira boyutunun ne olduğunu, nerelere kadar uzanacağını ve olayın nerede biteceğini kimse kestiremez.


Halbuki aktif eylemler öyle mi? Verirsin gazı, sıkarsın TOMA’dan suyu, dağıtırsın topluluğu, bitirirsin eylemi. Tek endişen TOMA’daki suyun erken bitmesidir. Onun da ucunu bağladın mı musluğa, hamakta uzanmış sulanan bahçeyi seyreder gibi… Değme keyfine!

Burada ise yapabileceğin en büyük karşı eylem; Rabia işareti yapan bir avuç kurt görünümlü sokak zibidisine slogan attırıp, onları topluluğun peşine takmaktır. Bu ise onları, sahibinin peşinden giden fino görünümüne sokmaktan başka işe yaramaz.

İşte bu yüzden ne yapacaklarını şaşırdılar. Zira, görmezden geldiler olmadı; alay ettiler olmadı; tehdit ettiler olmadı. Geriye kala kala bir tek savaşmaları kaldı. Kaybetmeyi de şimdilik göze alamıyorlar.


Bakalım göreceğiz; Müslüman Türk, Budist Hintli’nin yaptığı etkiyi yapabilecek mi?

Devlet Bahçeli ve Mustafa Destici nereye koşuyor?


Taner Erim
1966 yılında İstanbul'da doğan yazar, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden mezun olmuştur. Hava Kuvvetlerinin çeşitli birimlerinde hekim olarak görev yaptıktan sonra 2010 yılında emekli olmuştur. Halen özel sektörde kulak burun boğaz uzmanı ve bir yüksek öğretim kurumunda öğretim görevlisi olarak çalışmakta olan yazarın ilgi alanları siyasi tarih, sinema ve motosiklettir.