Bu bilindik bir gezi yazısı değildir!

Otostop mu, lüks otelde tatil mi? Yola tek mi çıkmak, yoksa yoldaşla mı? Çok okuyan mı bilir çok gezen mi? Bu bilindik bir gezi yazısı değil!

Bu bilindik bir gezi yazısı değildir!

Bu bilindik bir gezi yazısı değildir!

Son zamanlarda icra etmekten rutin işlerime zaman ayırmakta zorlandığım bir eylemden bahsetmek istiyorum: Gezmek…

İnsanın kendiyle olan yolculuğu mu daha çetindir yoksa 45 derece sıcak altında otostop çekerkenki yolculuğu mu, bunu uzun uzadıya tartışabilirim. Ama emin olduğum bir şey var ki o da ikisini birleştirince ortaya mükemmel huzurun ve dinginliğin çıktığıdır. Özellikle de tekseniz kendinizle ya da özellikle vicdanınızla olan sorunlarınızı çözmek daha uygun bir ortam düşünemiyorum. Rutininizden uzaklaşıp farklı yerlerde farklı kişilerle olmak beyninizi ufak bir şok etkisine maruz bırakacağı gibi olaylara farklı bakış açılarıyla yaklaşmanıza olanak sağlayacaktır.


Ha, bu bahsettiğim yüksek yıldızlı otellere gidip “dinlenmek” diyebileceğimiz aktivite değil bu arada. Gün sonunda yatağa -ya da çadıra, siz bilirsiniz orasını- girdiğinizde bacaklarınızda yürümekten oluşan o tatlı ağrıyla cebelleşirken gün içinde edindiğiniz bilgileri, tanıştığınız insanları ve onların hikayelerini anımsayarak huzurlu bir uykuya dalmaktan bahsediyorum. Burada tüketim odaklı modern toplum eleştirisi çıkartmaya kalkmıyorum. Lüks tatil de tabi ki tercih edilebilir elbette, bahsettiğimiz bu değil sadece.


Gelelim başka bir soruya: Tek çıkmak mı? Niye ki?

Gezdiğiniz yerlerde öyle insanlarla tanışacaksınız ki zaten yalız kalmayacaksınız. Bir daha edinemeyeceğiniz tecrübeleri edinmek ve kendi hayatınızın tek adamı olup tüm kararları kendi iradenizle verebilmek için tek çıkın. Küçükken otobüste giderken kafanızı cama yaslayıp kendinizi bir film sahnesinde hayal etmediniz mi hiç yahu? İşte tam olarak ondan bahsediyorum. Zaten yolda yeterince yan karakter katılacak, hayatınızın başrolünü daha en baştan kimseyle paylaşmayın. Şu zamanda ne kadar mümkün bilemiyorum ama yapabiliyorsanız telefonunuzu da kapalı tutun. Özgürlüğün formülünün “tuzu biberi” de bu olsa gerek. Zira telefonu kelepçe olarak resmeden o klişe karikatürle maalesef haklı çıkmaya devam ediyor.

Her şehirde her şeyi görmeniz mümkün değil elbette. Fakat siz de o çok popüler turistik yerleri sıkıcı buluyorsanız mümkünse bu tek çıktığınız sıkıcı yola yerel bir yol arkadaşıyla devam edin ki size şehrin o gıcık turistik yerlerinin altında gizli olan gerçek yaşantısını, dokusunu ve insanların gündelik hayatlarını en sade halleriyle göstersin.

Çok okuyan mı bilir çok gezen mi?


Son olarak da şu “Çok okuyan mı bilir çok gezen mi?” klişesine karşı çıkacağım. Hayır efendim ikisi de tek başlarına hiçbir şey bilmezler. Bir tercih yapmak zorunda değiliz, çok okuyup çok gezen en çok bilir!

Tatilde gidebileceğiniz 8 alternatif rota


Tayfun Yıldız
1997 yılının Mart ayında İstanbul’da doğdum. İki çocuklu bir ailenin büyük çocuğuyum. Çocukluğumu İstanbul’da nadir yeşil kalan yerlerden olan Çengelköy’de geçirdim. Hüseyin Avni Sözen Anadolu Lisesi'nden mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okumaya hak kazandım. Avrupa Hukuk Öğrencileri Derneği'nde aktif şekilde görev almaktayım. Kendimi gezgin olarak nitelemek yanlış olmayacaktır sanırım. Şimdilik 9 ülke 15 şehirle bir başlangıç yaptığım söylenebilir. Zira hayata dair hedeflerim arasında her kıtaya gitmek var, Antarktika dahil. Gelecekte hayatıma bir avukat ve yazar olarak devam etmek istiyorum.