Aşık insan; bir bilgenin sabrını taşırabilecek kadar saldırgan, bir kediyi sakinleştirebilecek kadar uysal, bir topluluğu gülmekten kırıp geçirebilecek kadar pozitif, yanındakileri intihara sürükleyebilecek kadar negatif, bütün gece dans edebilecek kadar enerjik, bütün gün uyuyabilecek kadar yorgun, bir haftalık işi yarım günde bitirebilecek kadar hızlı, yarım günlük işi bir haftaya yayabilecek kadar yavaş, bir gelincik kadar narin, bir çam ağacı kadarda güçlü olabilir.
Yani tam anlamıyla “aşk’ta meydana gelme ihtimali olan bir iş kazası durumu…”
Birine aşık olma duygusu genellikle aranmadan, yani kendiliğinden oluşan bir süreçtir. Bu yoğun duyguyu yaşayan birçok kişi bu histe yoğun duygulanımda çok uzun süre kalmak, hatta ölene kadar hiç bitmesin isteyebilir. Ancak bu duygunun ömrü genelde 6 ay ile 2 yıl arasında değişmekte. Sağlıklı yürümesi gereken bir ilişkide aşk daha sonra yerini sevgiye bırakmalıdır. Bu dönüşüm kişiler arasında aşk’ımız yok oldu veya sona erdi şeklinde yorumlansa da, aşk’ımızın yerine sağlam bir güven ve sevgi aldı şeklinde ifade etmek birliktelikleri daha sağlam yapmakta. Şayet aşk duygusu uzun süre devam ediyorsa bu çok sağlıklı bir durum değil, tersine bir bağımlılık obsesyon halinin devamı olarak nitelendirilmelidir.
Kısaca, aşık olunan kişi artık uyuşturucu madde gibi bağımlılık yapar.
Bilim insanlarının yaptığı araştırmada aşık olan kişi ile obsesif kompulsif bozukluk teşhisi koyulan hastalar arasında ki his ve algılar aynı bulunmuştur.
Yani aşk aslında beyin açısından bir takıntı hastalığı gibi tanımlanabilir.
Aşk acısı gerçek bir acıdır.
Aşk acısı herhangi bir arkadaştan veya tanıdıktan ayrılmaya göre daha derin ve acı vericidir. Hatta bazı zaman anne veya baba kaybında yaşanan hüzünden bile daha derin olabilir. Çünkü aşk’ı besleyen duygu beynin amigdalarında meydana gelir. Bir nevi yasak bölge hali…
Ayrılığın hemen başlarında giderek yoğunlaşan ve giderek derinleşen dayanamıyorum hissi ömür boyu aynı yoğunlukta devam etmez. Aşık olduğu insanı tekrar tekrar arayan ve düşünen birisi, bir yandan da bu sürecin sona ereceğinden korkar. Günümüzde aşık olduğu kişi tarafından sürekli yok sayılan, dışlanan, hakarete uğrayan ve yine de ondan vazgeçemeyen birçok kişi vardır. Bu sanki bir uyuşturucu krizi gibidir. Sevgilisinden 50 defa ayrılıp 51. defa tekrar birleşen insanlar artmaktadır. Bu bağımlılık sonucu ev, iş, okul performansı bozulur. Olumsuz duyguları başkalarına yönlendirme nedeniyle kişiler arası ilişkilerde bozulmalar sıklıkla görülür. (2)
Bu kadar yoğun duyguyu yaşayan kişi, ya eski sevgiliye dönerek ya da yeni bir ilişkiye başlayarak unutum sürecini daha sağlıklı geçirebilir. Tıpkı çok sevdiğin birisini kaybettikten sonra yaşanan “yas” durumunda olduğu gibi beynin amigdala kısmının başka kişiye yönlendirilmesi hali.
Acı, aşkın kendisinde değil sahiplenme tutkusunda
Kişi aşik olduğu kişiyi kendine ait bir nesneymiş gibi algılıyor ve kaybedince de bir şeyini kaybetmiş gibi acı hissediyor. Ancak unutulmaması gereken şey aşk kavramı içinde acı varsa bu durumun ruhsal bir hastalık belirtisi oluşudur.
Kadınlar daha çok aşk acısı çekiyor denir ama bu bence kadınların duygularını daha kolay ifade etmelerinden kaynaklanır. Biz erkeklerde ise ifade sorunu vardır. Erkek ağlamaz, erkek söylemez ve erkektir dayanır gibi insani insanlığından uzaklaştıran bir takım kalıplar; erkeklerin bu duyguları kendi içinde yaşamasına neden olur. Bu konuda ifade özürlü olan biz erkeklerin daha zavallı olduğunu düşünüyorum. Ancak bu arada sahiplenme duygusu erkeklerde daha fazla olduğu için aslında biten aşklardan sonra bizler daha çok acı çekiyoruz.(1)
Gerçek aşk, iki ayrı özgürlüğün karşılıklı tanınmasıdır. O zaman her iki aşık da hem kendisinin, hem de karşısındakinin varlığını olumlu ve olumsuz yönleri ile olduğu gibi görebilecek, kabul edebilecektir. Zaman içinde aşkın saygı- sevgi temelinde bir ilişkiye dönüşmesi daha uygundur. Eğer kişi yoğun yüksek duygulanım ihtiyacını aşık olarak karşılamak istiyorsa veya kendi içsel sorunlarını sevgili üzerinden rahatlatmak istiyorsa bunun ömür boyu devamı mümkün olmayacaktır. Sağlıklı bir ruhsal yapı, öteki insanın zaman zaman hayır diyeceği veya olumsuz geri bildirimler yapacağı gerçeğine tahammül eder. Hayatın olumlu ve olumsuz yönlerini olduğu görerek kabullenebilir.
“Aşk kazası”, “iş kazasına” dönmeden…
O’nu zihinden ve hayatından çıkarmanın yolu onu hatırlatan obje ve sembolleri de hayatından yavaş yavaş çıkarmaktır. Çağrışım yapan hediyeler, E-mailler, mesajlar acıyı tekrarlamaktan başka bir işe yaramaz. Eski sevgilinin verdiği bir kolye, bileklik, çiçek, saat, giysi ve onu herhangi bir şekilde hatırlatan her türlü nesne kişiye aşk acısını tekrar yaşatır. Bu yüzden eski sevgiliyi özlemek fonksiyonu olan bu nesnelerin yavaş yavaş çöpe atılması, yas sürecinin tamamlanmasında işe yarayacaktır. Onu hatırlatan objenin maddi veya manevi değeri ne olursa olsun eninde sonunda ondan kurtulmak hedefler arasında olmalıdır. Sosyal medya ağlarından onu takip etmek kesinlikle önerilmez. Aksi takdirde böyle birisinin acıdan haz aldığı bir durum var mı bakılması gerekir.
Halbuki aşkın sevginin içinde zamanı paylaşmak, emek, fedakarlık, bereket hatta estetik var. Bunlar öğrenilebilir ama biz bunları bırakın öğrenmeyi konuşmayı bile başaramayan, şans tanımayan çiftleriz. Aşk ve sevgi de öğrenilebilir ama öğrenmek için de emek ve fedekarlık gerekir. Üstelik ölünceye kadar sürecek bir öğretidir bu. Aşk’ı sadece gençlik dönemine ait bir duygu olarak düşünmek yanlış.
O kadar zevklidir ki; keşke hepimiz zamanımızın bir parçasını bu öğretiye ayırsak, yasamak daha keyifli ve anlamlı olmaz mıydı sizce de?
Kaynak: 1-Uzm.Dr. Timur Harzadın /Güncel psikoloji 2- www.bilgedede.net