Demirtaş ve Yüksekdağ özgür kalmalı mı?

Geçmişte Leyla Zana içeri atıldı; dün Sebahat Tuncel; bugün Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ… Kürt siyasilerini içeri atmakla günü kurtarır; ancak ve ancak bir kesim milliyetçinin ruhu okşanır; fakat yaraya asla merhem olmaz…

Demirtaş ve Yüksekdağ özgür kalmalı mı?

Demirtaş ve Yüksekdağ özgür kalmalı mı?

Kürt politikasında yolunda gitmeyen bir şeyler var…

AKP’nin Kürt politikası yandaşlarını yanında tutarken, karşıtlarını da düşündürüyor. İktidarın birçok konuda olduğu gibi Kürt politikasında da yanlışlar içerisinde olduğu kesin…


Kürt politikasına “partinin geleceği”, “kişisel çıkarlar”, “iktidar veya koltuk sevdası” ile yaklaşıldığında Kürt halkının sorunlarını ötelemekten başka işe yaramıyor…

PKK, Türkiye’nin asla ve asla muhatap alamayacağı bir yapıyken AKP iktidarı, PKK’yı meşru bir kalıba sokmuştur. Aslında teröre karşı, daha önceki yıllarda bugün yaptığını yapmalıydı. Yani çatışmalıydı, vurmalıydı, kırmalıydı! Siyasi iradenin veya AKP’nin doğuda teröre karşı şu anki askerle yürüttüğü operasyonu eleştirmek yersiz olacak, anlamsız kalacaktır. Hatta gündemde var olan Kandil operasyonu da lüzum görüldüğü en erken zamanda da gerçekleştirilmelidir!

“Terörle müzakere olmaz, mücadele olur!”

MHP’den ayrılıp muhalifler safında yer alan milletvekili / akademisyen Ümit Özdağ‘ın da dediği gibi ‘terörle müzakere olmaz, mücadele olur’. Bu doğrultuda terör politikası yürütülmelidir…

Ancak, bu eylem PKK’ya kaşı yürütülmeli! AKP gibi ihtirasları, siyasi kızgınlıklarından dolayı HDP milletvekillerini içeri atmakla Kürt sorunsalını çözemezsiniz, ancak sürüncemede bırakırsınız!

Gelecekte politikayı yönetecek siyasilere daha ağır yükler bırakırsınız. Bu da sorunun çözümüne yeni sorunlar getirecektir.

Kürt gençlerini Türk milletine karşı küstürmemek gerekir. Ahmet Davutoğlu‘nun daha önce dediği gibi 1990’lı yıllardaki devletin şiddet yanlısı “beyaz toros politikası” veya doğunun sokaklarındaki panzerli fotoğrafları Kürt halkını, Kürt gençlerini al bayraktan uzaklaştırıp derin yaraların kabuk bağlamamasına neden olmuş; Kürt gençleri, terör örgütünün propagandası ile dağlara çekilmiştir. Türk milleti de Kürt kardeşlerden birinin dağda, diğerinin kışladaki mücadelesine sahne olmuştur.

Doğu sokaklarını terörden uzak tutmak, gençlerini de bu ülkede değerli olduğunu hissettirmek gerekir. O yüzden, iktidarın takviminde iki politikası olmalıdır: Biri Kürt politikası; bir diğeri PKK politikası…


PKK politikasının çözümü kolay ve nettir: Sonuna kadar çatışma!  

Kürt politikası ise o kadar kolay değildir! Önce barışçıl bir demokrasi vurgusu yapılmalıdır! 1990’lı yıllarda olduğu gibi siz, bugün de Kürt siyasilerini cezaevlerine tıkarsanız; bu sorun, karmaşaya dönüşür, Kürt politikasına çözüm olmadığı gibi PKK politikasına dönük sorunu da büyütürsünüz!

Geçmişte Leyla Zana içeri atıldı; dün Sebahat Tuncel; bugün Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ

Leyla Zana cezaevinden çıktı HDP’den kimse Cumhurbaşkanı ile konuşamadığı dönemde Zana, randevu aldı ve HDP’nin “akil insan”ı olarak görüşme yaptı. Sebahat Tuncel AKP döneminde cezaevinde milletvekili seçildi, dışarı çıktı ve büyük bir kesim tarafından kahraman gibi karşılandı…

Şimdi Demirtaş ve Yüksekdağ cezaevinde…

Kürt siyasilerini içeri atmakla günü kurtarır; ancak ve ancak bir kesim milliyetçinin ruhu okşanır; fakat yaraya asla merhem olmaz.

Siyaset duygularla yapılmaz! Realite gerekir, rasyonalite gerekir ve ortak akıl, irade gerekir. Bu yüzden Kürt politikasının başarıya ulaşması için bu isimlere demokratik kapıların açılması gerekir!

Siz devlet olarak, Kürt halkının gönlünden bu isimleri silmeye çalışsanız da; birileri günü geldiğinde daha önce Zana ve Tuncel’de olduğu gibi karşınıza bu isimleri daha güçlü çıkartır ve siz de bu güçlü büyümenin önünde duramazsınız!


O yüzden Demirtaş ve Yüksekdağ davasına bir kez daha bakmak gerekir!

Kürtçü hareketin anlamak istemediği şey


Erdal Kişioğlu
Kişioğlu, zıt düşüncelere sahip kişilerle tartışmayı seven ve her olaya bilimsel olarak yaklaşıp, olaylara septik yaklaşmaktan kaçınmayan biridir. Olayları derinlemesine incelemeyi ve yanlışın ortaya çıkarılıp doğruya nasıl ulaşılacağı konusunda fikir üretilip bunun üzerinden felsefe yapılmasını arzulayan biridir. Etik, ahlaki ve hukuki sınırları aşmadan herkesin, her ortamda eleştirilmesi taraftarıdır. Dogmatik düşüncelerden uzak; sormayı, sorgulamayı kendisine görev edinmiş ve bunun çabası içerisindedir… Her türlü bilgi alışverişine açık; farklı görüşlerin çarpıştıkça büyüyebileceğine ve kolektif düşünsel ürünlerin ikamesinin de olabileceğine inanmakta; halk için, halk yararına olan her şeyin de yanındadır…