İslam dünyasında Eflatun olarak bilinen Platon, bundan yüzyıllar önce “Devlet” isimli eserinin 7. Kitabında “Mağara Benzetmesi”ni yapmıştır. Antik Yunan filozofunun günümüzde hâlâ geçerliliğini koruyan benzetmesi, bizlerin bilerek ve isteyerek zincirlerimizi kırmayışımızdan dolayıdır!
Eflatun (Platon) kimdir?
MÖ 427 ile MÖ 347 yılları arasında yaşamış, Antik klasik Yunan filozofudur. Atina’da dünyaya gelmiştir. Sokrates’in öğrencisi, Aristoteles’in hocasıdır. Atina’daki ‘Akademia’ isimli okulun kurucusudur. Görüşleri İslam ve Hristiyan felsefesini derinden etkilemiştir.
Felsefe dünyasının en büyük düşünürlerinden biridir. Eflatun’un felsefesi idealar öğretisine dayanır.
İdealar öğretisi nedir?
İdealar öğretisi, tüm görünür şeylerin, görünür dünyanın ötesinde ve ondan bağımsız bir gerçeklikle idealarla ilişkili olduğu kabulüne dayanır. İdealar, duyu organlarımızla kavrayabileceğimiz bir yapıda değildirler. Eflatun, ideaları, görünür şeylerin asıl doğaları olarak görür ve idea sözcüğünü sık sık doğa sözcüğü yerine kullanır.
İdeaların da kendi içlerinde bir düzeni vardır ve bu düzenin en üstünde “İyi” ideası yer alır. Diğer tüm idealar kendisinden pay aldığı ve kendisine yöneldiği İyi İdeası, evrendeki düzenin birleştirici ilkesidir. İyi İdesı’nın bu yüksek konumu İyi ile varlığın özdeşliği kabulüne dayanır: “İyi varlıktır ve varlık iyidir.”
Mağara Benzetmesi
“Bir mağara düşün. Girişi boydan boya gün ışığına açık bir yer altı mağarası. İnsanlar düşün bu mağarada.Çocukluktan beri zincire vurulmuş hepsi, ne yerlerinden kıpırdamaları, ne başlarını çevirmeleri mümkün, yalnız karşılarını görüyorlar. Arkalarından bir ışık geliyor. Uzaktan, tepede yakılan bir ateşten. Ateşle aralarında bir yol var, yol boyunca alçak bir duvar. Göz bağcıları (illüzyonist) seyircilerden ayıran setleri bilirsin, üzerlerinde kuklalarını sergilerler, öyle bir duvar işte. Ve insanlar düşün, ellerinde eşyalar: Tahtadan, taştan insan veya hayvan heykelcikleri, boy boy, biçim biçim. Bu insanlar duvar boyunca yürümektedirler, kimi konuşarak, kimi susarak.
Garip bir tablo diyeceksin, hele esirler daha da garip. Doğru… O esirler ki ömür boyu başlarını çeviremeyecek, arkalarından geçen nesnelerin duvara vuran gölgelerini izleyecekler. Şimdi de mağarada seslerin yankılandığını düşün… Dışarıdan biri konuştu mu, esirler gölgelerin konuştuğunu sanır, öyle değil mi? Kısaca onlar için tek gerçek vardır: Gölgeler.
Tutalım ki zincirlerini çözdük esirlerin. Ne olurdu anlatayım. Ayağa kalkmaya, başını çevirmeye, ışığa bakmaya zorlanan esir, bunları yaparken acı duyardı. Gözleri kamaşır, gölgelerini görmeye alıştığı cisimleri tanıyamazdı.
Bir de düşün ki tutsağı mağaradan çıkarıp güneşin aydınlattığı bölgeye sürükledik. Gün ışığına yaklaştıkça gözleri daha da kamaştı. Hiçbirini seçemez oldu gerçek nesnelerin. Sonra yavaş yavaş alıştı aydınlığa. Ve düşünmeye başladı. Eski günlerini hatırladı. Mutluydu şimdi, mağarada kalan eski arkadaşlarına acıyordu.
Adamın mağaraya döndüğünü tasavvur et. Karanlığa kolay kolay alışabilir mi? Dostlarına hakikati söylese onu dinlerler mi?” (Platon, Devlet).
Mağaradaki esirler bizler miyiz?
Bu benzetmede mağara, toplumu temsil eder. Zincir, bireyi sınırlandıran toplum kurallarıdır. Gölgeler, toplum tarafından benimsenmiş, sorgulanmamış doğrulardır.
Zincirlenmiş esirler ise, toplumun parçası olan, farkındalığı gelişmemiş bireyi temsil eder. Bu esirler, mağara duvarında gördükleri gölgelerle yetinir, gerçeği hiç sorgulamaz, merak etmez.
Eflatun’a göre filozof, zincirlerini kırıp gerçekleri görebilen ve mağaraya geri dönüp zincirlenmiş insanlara gördüklerini anlatan, onları inandırmaya çalışan insandır.
Fakat karanlığa alışan gözler, ışığa kolay kolay bakamaz. Acı duyar ve tekrar karanlığa dönmek ister. Gerçek ışığa alışması zaman alır, cesaret ve kararlılık ister.
Yüzyıllar önce yapılan bir benzetmenin, günümüz toplumunu birebir anlatıyor olması son derece düşündürücüdür. Sürü psikolojisiyle hareket eden, gerçeği görmek yerine kendisine gösterilenlerle yetinen bireyler “Mağara Benzetmesi”nin yüzyıllarca daha devam edeceğinin garantisidir.