103 yaşında bir dev. Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ. Sedef Kabaş tarafından biyografik yaşam öyküsünün kaleme alındığı “Muazzam Muazzez”de 100 yaşın sırları ve yaşama dair muhteşem tavsiyelerini bizimle paylaşıyor…
Günümüz internet dünyasının yanında hala gerçek biyografik yaşam öykülerine sahip büyüklerimizin olması umut verici… Belki ilerde hikayesi olan gerçek bir yaşam öykümüz olmayacak, yaşamlarımızda her şey o kadar hızlı akmakta ki… Bu anlamda Sedef Kabaş kültür mirasımıza bu eserle önemli bir katkıda bulunmuş ve bize sevgili Muazzez İlmiye Çığ hanımefendiyi, her şeyden önce paylaştıkları değerli bilgilerle unuttuklarımızı hatırlatmış… Kendisine bu cesaret ve vefasından dolayı ne kadar teşekkür etsek azdır…
“Muazzam Muazzez” yediden yetmişe herkese değerli bir rehber niyetine yaşam için el kitabı… Aynı zamanda kitabın gelirinin tamamı Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne bağışlanacak. Kitabı alarak vereceğiniz bu destek nice çocuğun çağdaş eğitim imkanı bulmasına da yardımcı olmuş olacak… Bir deniz yıldızı, bin deniz yıldızı olur diyerek bir tane bile alsak katkımız paha biçilemez…
Muazzez İlmiye Çığ: Asırlık çınar
Kitapta Sedef kabaş’ın sevgili Muazzez İlmiye Çığ‘a yönlendirdiği “Günümüz gençlerini nasıl buluyorsunuz, anne babalara çocuk yetiştirme konusunda neler tavsiye edersiniz?” sorusuna verdiği cevaptan yola çıkarak gençlerin ebeveynlerine biraz atıfta bulunmak istiyorum:
“Gençleri eleştirenlere çok kızıyorum. Şimdiki gençler kötüyse bunun sorumlusu büyükler. Biz gençlere ne verdik ki? Spor sahaları mı yaptık? Kütüphaneler mi açtık? Eskiden ne güzel halkevleri vardı. Bunlar kapatıldı. Çocuklar ve gençler burada toplanır, sohbet eder, sosyalleşirdi. Gençlerin sosyalleşeceği yer yok. Mutlaka bara mı gitmeliler, arkadaşlarıyla vakit geçirebilmek için?
Bundan 30 yıl önce Ataköy’de bir hanım tenis kortu yaptırttı. Belediye de çevresini iki metre yüksekliğinde telle kapattı. Ancak tenis oynayabilmesi için telin dört metre olması gerekiyordu. Bu hanım teli yükselttirmek için çok uğraştı, ama başarılı olamadı. O güzelim saha hiçbir zaman tenis için kullanılamadı, futbol sahası oluverdi. Çevre apartmanlarda oturanlar çocukların gürültüsünden şikayet edip durdu.
Çocuklara belediyeye gidip oyun sahası istemelerini önerdim. Çocuklar gittiklerini ve yetkililer tarafından kovulduklarını söyledi. Çocukluğunu yaşayamayan çocuktan ne bekleyeceksin? Bundan on 10 – 15 yıl önce Adana’da bir doktor, bir vakfın desteğiyle olimpik bir yüzme havuz yaptırdı ve pek çok kişiden bunun gereksiz olduğu konusunda eleştiri aldı… Ben 101 yaşındayım ve 100 sene daha ileri görüşteyim. Bu eleştirileri anlayamıyorum. Çocukların ne evde, ne dışarıda doğru dürüst imkanları var. Ailelerin bir kısmı düşüncesizce para harcıyor. Bir kısmının ise ne parası, ne de vakti var”.
“Çocuklarınıza vereceğiniz en büyük hediye, sevgi ve şefkat… Özellikle babalar çocuklara çok yakın olmalı. Ben anne olduğum halde çalıştığım için çocuklarıma o kadar yakın olamadım. Çalışıyorum tüm gün, eve geliyorum, evde de işlerim var. Onların ancak dersleriyle ilgilendim ama hayatlarıyla istediğim kadar meşgul olamadım. Kendimi bu konuda suçlu hissediyorum.
“Tutucu ailelerde çocuklara yeterince sevgi gösterilmiyor”
Babaları kızlarını çok severdi, o da elinden geldiğince onlarla ilgilenmeye çalışırdı. Çocuklarla devamlı ilgilenmek, onları dinlemek, problemlerini çözmek gerekiyor ama en önemlisi sevgi ve şefkat. Bazı kusurları olsa bile anne ve babanın o sevgi ve şefkati çocukta yer ediyor, çocuklara verebileceğimiz en büyük hediye bu. Maalesef kimi tutucu ailelerde çocuklara yeterince sevgi gösterilmiyor.
Din, ahlak, sosyal yaşama dair kurallar genelde korku kültürü ile veriliyor. Bir de ben şuna inanıyorum; insan sevgisi olmayanın ne çocuk, ne doğa, ne hayvan sevgisi olur. İnsan sevgisi olmayınca hiçbir şey olmaz. Bu yüzden ben bu türdeki tutucu insanlara dindar demiyorum, dinci diyorum. Mesela benim annem çok dindardı ama dinci değildi. Dinin tüm gerekliliklerini yerine getirirdi ama sevgi doluydu, merhametliydi, anlayışlıydı. Gençler de bayılırdı anneme.”
“Çocuk günahsızdır, anne babadan ne görürse onu alır”
Her ne kadar günümüz gençlerini sorumsuz olmakla suçlasak da onları yetiştiren ebeveynler asıl dikkatle gözlemlenmesi ve eğitilmesi gereken kitle olarak zannımca. Çünkü çocuk günahsızdır, anne babadan ne görürse onu alır. Dürüstlüğü, fedakarlığı, kimsenin hakkını yememeyi, insanların hak ve özgürlüklerine saygı duymayı anneden babadan gördüğü ölçüde ilerde kendi hayatına da uygulayacaktır. Gördüğüm davranış normlarının tersini uygulaması binde bir ihtimal olur… Şayet aksini görmüşse, karakteri aksi yönde gelişecektir. Çocuklar, anne babaların geleceğe ektikleri tohumlarıdır. İyi bakılır, büyütülürse herkese faydalı, meyve veren bir ağaç olurken aksi durumda tohumdan fidana bile dönüşemeyen bitki zerreciği olarak kalır…
İyi bir ağaç yetiştirmenin kuralları varsa, suyunu zamanında vermek, belirli zamanlarda budamak, yetişeceği yeri doğru seçmek gibi; iyi bir insan yetiştirmenin de belli kuralları vardır. Şimdiki gençleri bu anlamda farkındalığı yüksek buluyorum. Ellerinde bir kitap, çocuk nasıl yetiştirilir? Mutlaka uzman kişilerin fikirlerinden yararlanıyorlar. İyi toplumların mimarları anne babalar…
“İyiyi de belirliyoruz, kötüyü de; nereden baktığına bağlı”
Onlar doğru emek ve bilinçle geleceğin bireylerini yetiştirecek en çekirdek yapı. Okullar, eğitimler, sertifikalar sonra geliyor. Önce herşey çekirdek ailede başlıyor. Ebeveynler kendi yetiştirdiği çocuktan memnun değilse, adımlarını bir geriye sarıp ayak izlerine bakmalı…Çünkü her çocuk günahsız doğar, yetiştirilme şekli, aile, çevre, kültür ve genler gibi etkenler onu iyi ya da kötü yapar. İyi ya da kötü de yoktur aslında.
Bu nereden baktığımıza bağlıdır. İyiyi de biz belirliyoruz, kötüyü de. İnsan vicdanı hür, fikri hür’se insandır. Yoksa iyi ya da kötü değil, insan olmaya adım atmış ya da atamamış olarak değerlendirilebilir. Burada tabiki ebeveynlere çok iş düşüyor. Bir genç daha yolun başındadır, suçlu olamaz, sadece cahildir. Onun ihtiyacı olan tek şey iyi bir rehberdir… Bir ebeveyn olarak aynada yansıyan suretinden şikayetçiysen, yansımana iyi bakmalısın…