“Ahmet Kaya devrimcilerin yüksek sesle, milliyetçilerin ise kısık sesle dinlediği bir sanatçıdır.” Yıllar sonra ortak paydalarda buluşarak, kardeş türkülerin beraber yakılıp beraber söylendiği gibi mermilerin son bulduğu bir ülke ideali olsa…
Müziğin evrenselliği gibi siyaset de evrensel olsa
Bir gün bir arkadaşım çıktı, bana bir anısını anlattı ve bak Erdal dedi…
Üniversitede 4 yıl beraber zaman geçirdiğim; üniversitenin ilk senesinde aynı yurtta aynı odada kaldığım, üstüne bir de iki yıl boyunca beraber yüksek lisans yaptığımız biri…
Değerli bir yol arkadaşım…
Beraber yemek yapıp yediğim, uzun saatler konuşup tartıştığım biri…
Her daim milliyetçi, ülkücü söylemlerde bulunan biriydi… Ben sosyalist, devrimci türküler dinlerken o, ülkücü şarkılar dinlerdi…
Ben Grup Yorum dinlerken o, Ozan Arif dinlerdi…
Ben Deniz Gezmiş‘in yaptıklarını anlatıp savunurken, o tarihten “Kürşat”ı anlatırdı…
Bir gün garip bir şey oldu…
O mutfağa geçip yemek yaparken, ben ise yorgun olmamdan dolayı salona geçip elime onun bilgisayarını alıp kurcalamaya başladım. Çok samimi olduğumuz için de birbirimizin bir şeyini alıp kullanmamızda bir sakınca yoktu…
O gün de öyle oldu…
Bilgisayarı açtım, biraz müzik dinlemek istedim. Arkadaşımın fotoğraflarına girip hem birlikte geçirdiğimiz yılların anıları olan o fotoğraflara bakmak bir yandan da müziklerinden dinlemek istedim…
Yanlışlıkla bir dosyaya girdim…
O an ağzım açık kaldı, şaşırdım ve bakakaldım…
Hayatımda ender olan zamanlardan bir bölümdü…
Bilgisayara baktım; bir an benim mi bu bilgisayar diye hayrete düştüm…
Karşımdaki fotoğraflarda Deniz Gezmiş’in karizmatik fotoğrafları, Bülent Ecevit’in “mavi gömlek”li fotoğrafları; müziklerde ise Ahmet Kaya, Grup Yorum şarkıları…
Hayatımın şokuydu… Yıllarca sağcı – solcu tartışması yaşadığım arkadaşım, benim devrimci şarkılarımı dinliyordu…
Bu hikayeyi burada keserek, arkadaşımın bu anlattığını ben de yazıma taşımak istedim…
Bunu neden anlatmak istedim? Bu sorunun cevabını vermeden Ahmet Kaya için bir söz vardır:
“Ahmet Kaya devrimcilerin yüksek sesle, milliyetçilerin ise kısık sesle dinlediği bir sanatçıdır”.
Müziğin evrenselliği de buradadır herhalde…
Şimdi sorduğum sorunun cevabını verebilirim…
Müziğin evrensel olması; herhalde insanları, farklı kültürleri ortak paydada buluşturmasından geliyor.
Yeni bir haber ortaya çıktı… Habere göre Mustafa Yıldızdoğan‘ın “Ölürüm Türkiyem” şarkısının müziğinin çalıntı olduğu iddia edildi… Bu ne kadar doğrudur bilemem ama ben dinlediğimde gerçekten de çok benzettim. Siz dinlediğiniz taktirde bunun için ne düşünürsünüz bilemiyorum ama bana tuhaf gelen başka bir şey oldu…
Şarkı Türk milliyetçiliğini ön plana çıkarırken, şarkının bestesinin yıllar önce Kürt müzik grubu “Koma Qamışlo”ya ait olduğunun iddia edilmesi…
Bunu görünce hem çok şaşırdım hem de çok mutlu oldum…
Türk milliyetçisi bir bestekarın Kürtçe dinlemesi ve oradan bu şarkının esinlenilmesi yada doğrudan alınması müziğin evrenselliğini; yıllar önce birbirinden haberi olmayan türdeş duyguların, hissiyatların yıllar sonra buluşması…
Siyaset de keşke böyle olsa! Yıllar sonra ortak paydalarda buluşarak, kardeş türkülerin beraber yakılıp beraber söylendiği gibi mermilerin ve şehitlerimizin de son bulduğu bir ülke ideali olsa…