Sosyal medya, her geçen gün başka bir tehlikeyle karşımıza çıkıyor. Bu kez tehlikenin adı: “Çocuk istismarı!”
Çocuk istismarı nedir?
Dünya Sağlık Örgütü’nce, “çocuğun sağlığını, fiziksel gelişimini olumsuz yönde etkileyen, bir yetişkin, toplum veya ülkesi tarafından bilerek veya bilmeyerek yapılan davranışlar” çocuk istismarı olarak kabul edilmektedir.
Peki çocuk istismarı ile sosyal medyanın ne ilgisi var?
Özellikle Instagram ve Facebook gibi sosyal paylaşım sitelerinde, anne-babalar, öğretmenler, doğum fotoğrafçıları, hatta kadın doğum doktorları, hiçbir sakınca görmeden çocuk fotoğrafları paylaşıyor. Özellikle bu işten reklam yapmaya, para kazanmaya ve ünlü olmaya çalışan blogger anneler, ipin ucunu kaçırmış durumda! Herhangi bir kişinin (ebeveynlerinden biri bile olsa), çocuğun kişilik haklarını hiçe sayarak, onun fotoğrafları üzerinden ün ve para kazanmaya çalışması istismar değil de nedir!
Hepimizin artık aşina olduğu blogger anneler, doğumundan itibaren, çocuklarının her anını herkese açık hesaplarında yayınlamaya çekinmedikleri gibi, bunu “anı biriktirmek” adı altında, normalleştirmeye çalışıyorlar. Hele ki, çocukları adına hesap açanlar işi apayrı noktalara götürüyor. Başka bir birey adına hesap açmak, o hesaba, sırf kendi duygularımızı tatmin etmek için, her şeyden habersiz bir çocuğun fotoğraflarını yüklemek doğru bir davranış olamaz. Ebeveynler, çocuklarının mahremiyetini düşünmek ve buna göre hareket etmek zorundadır. Beğenilme, takdir edilme arzularına çocuklarını alet etmemelilerdir.
Çocuklarımızın fotoğraflarını insanların gözleri önünde paylaşarak, çocuk istismarına da davetiye çıkarmış oluyoruz. Şimdi bir çoğunuz hesabının gizli olduğunu, fotoğrafları görenlerin sadece “tanıdığı insanlar” olduğunu düşünebilir. Fakat unutulmamalıdır ki, çocuk istismarı yapanların % 80’i çocuğun tanıdığı kişilerdir.
Milli Eğitim Bakanlığı’ndan bu konuyla ilgili genelge
Milli Eğitim Bakanlığı ise, öğretmenler için bu konuda gerekli uyarıları yapmış bulunmakta. MEB Hukuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan genelgede, “İl, ilçe, okul ve kurum yöneticileri tarafından, okul veya kurumlarında görev yapan tüm personel ile öğrenim gören öğrencilerin, kişilerle ilgili her türlü ses, yazı, görüntü ve video kayıtlarının internette veya farklı dijital ya da basılı ortamda hukuka aykırı şekilde paylaşılmasının Anayasaya, uluslararası sözleşmelere ve 1739 sayılı Kanun’a aykırı olduğu; bu fiillerin Türk Ceza Kanunu’nda suç olarak düzenlenmiş olduğu hususunda bilgilendirilmesi sağlanacak ve durumların önüne geçilmesi için önlemler alınacaktır” denildi.
Yani öğretmenlerin, velilerden izin almış olsalar dahi, öğrencilerin fotoğraflarını paylaşması yasaklanmış durumda.
Kayseri Barosu’ndan Sayın Avukat Tuğba Çiçek Usta, bu konuyla ilgili şu açıklamayı yapmıştır:
“4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 28. Maddesi gereğince kişilik, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlar ve ölümle sona erer. Çocuk hak ehliyetini, sağ doğmak koşuluyla, ana rahmine düştüğü andan başlayarak elde eder. Bu sebeple çocuğun yaşı kaç olursa olsun temel hakları korunmalıdır. Çocuğun temel haklarından birisi de unutulma hakkıdır. ‘Unutulma hakkı’ her ne kadar Anayasa’da açıkça yer almasa da, gelişen sosyal yaşam doğrultusunda Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay içtihatlarıyla bireyin temel hakkı olarak korunma altına alınmıştır.
Bu konuda Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17/6/2015 tarihli ve E.2014/4-56, K.2015/1679 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“Unutulma hakkı ile geçmişinde kendi iradesi ile veya üçüncü kişinin neden olduğu bir olay nedeni ile kişinin geleceğinin olumsuz bir şekilde etkilenmesinin engellenmesi sağlanmaktadır. Bireyin geçmişinde yaşadığı olumsuz etkilerden kurtularak geleceğini şekillendirebilmesi bireyin yararına olduğu gibi toplumun kalitesinin gelişmişlik seviyesinin yükselmesine etkisi de tartışılmazdır. Unutulma hakkı; üstün bir kamu yararı olmadığı sürece, dijital hafızada yer alan geçmişte yaşanılan olumsuz olayların bir süre sonra unutulmasını, başkalarının bilmesini istemediği kişisel verilerin silinmesini ve yayılmasının önlemesini isteme hakkı olarak ifade edilebilir. Bu hak bir yandan kişiye ‘geçmişini kontrol etme’, ‘belirli hususların geçmişinden silinmesini ve hatırlanmamayı isteme hakkı’ sağladığı gibi, diğer yandan muhataplarına kişi hakkındaki bir kısım bilgilerin üçüncü kişilerin kullanmamasını veya üçüncü kişilerin hatırlamamasına yönelik önlenmeleri alma yükümlülüğü yükler.
Bu hakkın; bireylerin fotoğraf, internet günlüğü gibi kendileri hakkındaki içerikleri silmek için üçüncü şahısları zorlamayı içermesinin yanında geçmişteki cezalarına ilişkin bilgilerin veya haklarında olumsuz yorumlara neden olabilecek bilgi ve fotoğraflarının kaldırılmasını isteme hakkını tanıdığı kabul edilmektedir. Diğer taraftan bu hak, bireyin geçmişindeki belirli yönlerinin mümkün olmayacak biçimde hatırlanmaması için önlemler alınmasını gerektirmektedir. Avrupa insan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 8. maddesinde yer alan özel yaşama saygı hakkı altında korunan ‘mahremiyet hakkı’nın, bireyin kendisi hakkındaki bilgileri kontrol edebilmesi şeklindeki hukuki çıkarlarını da içerdiği ifade edilmektedir. Zira bireyin kendisine ait herhangi bir bilginin, kendi rızası olmaksızın açıklanmaması, yayılmaması ve bu bilgilere başkalarının ulaşamaması kısacası kişisel verilerinin mahrem kalması konusunda hukuki menfaati bulunmaktadır. (Gülay Arslan Öncü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde Özel Yaşamın Korunması, Beta Yayınları, İstanbul 2011, s.182). Kişiye unutulma hakkının sağlanması ile birlikte özel hayatının gizliliği korunmuş olacaktır.”
**
Çocuğun temel haklarını koruyacak kişilerin en başında aileler gelmesi gerekir iken, sosyal fenomen olma arzusu neticesinde çocukların kişisel egolara alet edilmesi ve sosyal medya aracılığıyla temel haklarının çiğnenmesi alenen hukuka aykırıdır. Bu sebeple ailelerin hukuksal sorumluluğu doğmaktadır.”