‘Şükür’ sadece bir söz dizisi veya düşünce değil, o bir hal. Peki nerede yanılıyoruz?
Şükür kıyaslamak, yetinmek, avunmak mı demek? Dinin insana huzur vermek için önerdiği bir düşünce, ilerleme isteğine mani olacak bir uyuşturucu mu? Eğer şükrü, daha beterini düşünerek halimizden memnun olmak zannediyorsak bu kavrama dair bir yanılış içindeyiz derim. Tıpkı geçici bir tatmin ile mutluluğun farklı şeyler olması gibi; birbirlerini andıran, ama biri diğerinin sahtesi. ‘Şükür’ deyince şükretmiş olmuyoruz, ama böyle bir kelime sarf etmeden de şükür halini yaşayabiliyoruz. Peki yanılış nerede?
“Söyleneceğine sen haline şükret, bundan daha kötü durumda olanlar da var.”
Bu nasıl bir tavsiye ki başkasının kötü halini düşünerek kendimi iyi hissedeyim? Bu hem başkalarının başına kötü şeyler gelince sevinmeme yol açar, hem de hadi hissettim diyelim, kendimi başkalarıyla kıyaslamaya başlamışken neden orada durayım? Talihsiz olanları düşünmeyi boş verip, daha iyi durumda gördüklerimle kıyaslamama engel ne? Hele ki bu çağda her birimiz herkesten ayrı bir özelken, koskoca BEN neden daha iyiye yönelmeyip halimle yetinecek, sahip olduğuma şükredip avunacakmışım?
Burada büyük bir yanılış var, ama sorun şükretmekle ilgili değil, onu ne sandığımızla ilgili sanırım. Söylene söylene anlamı unutulagelmiş olan bu kıyas tavsiyesi özünde bir yerlerde, ‘sahip olduklarının farkına var‘ demek olsa gerek. En basitinden yokluğunu hayal et ki varlığını anla diye de bu formül çıkmış: ‘olmayanları düşün’.
Ya “Onu bile bulamayanlar” daha bile mutluysa?
Afrika’da bir STK olan Volunteer Universal’ın kurucuları oradaki durumu ve koşulları anlatıyordu. “Büyük fakirlik, evet var. Ama bir yandan başka yerde olmayan derecede gerçek bir mutluluk var. Çocuklar, insanlar mutlu!” Yani bizim hayatımızı beğenmezken düşünüp kendimizi iyi hissedeceğimiz o ‘onu da bulamayanlar’ kendilerini bizden hayli daha iyi hissediyorlar.
Peki bu nasıl matematik, yoksullukta mıdır öyleyse mutluluk? Kaybedecek bir şeyin olmamasıyla mı eşdeğerdir varlığın coşkusunu tadabilmek? Eğer öyleyse sanırım mutluluğu istemediğime karar vereceğim, çünkü ben diğer tüm şeyleri istiyorum. Mesela saygınlık, konfor, istediğin yere istediğin zaman gidebilme lüksü, hayallerimi gerçekleştirmek vs… (Hepsini mutlu hissettireceğini düşündüğüm için istediğimi bir saniyeliğine göz ardı ediyorum). Ya da sahi öyle mi? Tüm bunları mutlu olmak için mi istiyoruz?
Ufuğun ötesindeki mutluluk ve diğer sakinleştiriciler
Mutluluk bir şeyleri başarmanın ötesinde olan bir şey mi gerçekten? Yoksa metalaştığı için talep ettiğimiz bunca şeyin bize kalıcı bir mutluluk bahşetmemesinden bir sığınak, bir avuntu mu bu düşünce? Yani mutluluk orada, ufuk çizgisinin ötesinde bir yerde, ve yeterince yol kat edersek ufka varacak ve bir gün mutluluk ovasında huzurla oturacağız(?!). Ya da daha az hayalperest olanlar mutluluğun bir yalan olduğuna çoktan inanmış, o yolu yürümek için motivasyon sağlayan bir kurgu olduğuna karar vermişlerdir bile. Peki ya bu inanış da başka bir avuntuysa?
Şükrün, dinin insanları sakinleştirmek için kullandığı bir yalan olduğunu düşünenler kelimelerin tuzağına düşmüş olabilirler mi? Şükrün insan icadı olduğunu düşünmek onun ne olduğunu karıştırmaktan kaynaklı olsa gerek. Dinin insan icadı olduğu, ve şükrün tanrıyla ilgili bir kavram olduğu algısı buna kolaylıkla yol açabilir. Lakin ‘şükür’ sadece bir söz dizgisi veya düşünce değil, o bir hal.
Şükret diyoruz da haybeye mi?
Tanzania’daki o mutlu insanların dilinde ‘şükür’ kelimesinin bir karşılığı var mı, devamlı birbirlerine şükretmeyi hatırlatıyorlar mı bilmiyorum. Belki hiç ihtiyaç bile duymamışlardır, birer kelime atfetmediğimiz onca doğal durum gibi. Çünkü kuru kuru ‘şükür valla’ demekle şükretmiş olmuyoruz, ama hiçbir söz sarf etmeden de bu hali hissedebiliyoruz. O durduk yere geliveren ve için içine sığmadığı coşku dolu ‘iyi ki’ anları örneğin. ‘İyi ki arkadaşlarımsınız’, ‘iyi ki güneş açtı’, ‘iyi ki şuan sessizlik var’… Bizim bu kelimeye ne m analar atfettiğimizle ilgisiz olarak deneyimlediğimiz bir şey yani şükür.
Bu durumda mutsuz birine şükretmesini söylemek biraz nafile görünüyor. Zaten tam olarak o hali yaşayamamaktan muzdaripken, dalga geçmek gibi hatta. Açıkça ki sözle olacak iş değil. Üstelik şükrün ne olduğu tam bilinmediğinden, bu tavsiyeyi verdiğimiz kişiyi elinde okunmaz bir reçete, eczacısız dükkanda aval aval gezmeye gönderdiğimizin farkında değiliz. Yine de her derde deva tek ilaç bu belki. Çünkü nelere sahip olursan ol, bana öyle geliyor ki bunun tadını çıkarmanın anahtarı şükür.
O halde, çareyi sözde aramak değil özde bulmak dileğiyle.