Aleksandr Puşkin, köklü bir aristokrat aileden gelen Binbaşı Sergei ile Etiyopyalı bir prensin kızı olan Osipovna’nın oğlu olarak 1799’da Moskova’da dünyaya geldi.
Küçük yaşlarından itibaren Fransız edebiyatına merak sardı. Liseden mezun olup hariciyeye girene kadar birçok ünlü şair ve edebiyatçıyla yakın ilişki kurdu. 1820 yılında halkı ayaklanmaya çağıran tavırları nedeniyle Çar I. Aleksandr’ın emriyle Odessa‘ya sürgün edildi. Rusya’nın en büyük şairi ve romancısı olan Aleksandr Puşkin, 1823’te manzum romanı Yevgeni Onegin’i yazdı.
Puşkin, Moskova’nın bitmez tükenmez balolarından birinde yüksek rütbeli bir bürokratın kızının aşka çağıran valsinin gerçekte onu ölüme çağırdığından habersizdir. Vals ustası Natalya çok güzel bir kadındır. Moskova’daki yüksek sosyetenin en şık hanımlarındandır ve daha da beteri kendi güzelliğine aşık olacak kadar da narsisttir. Ferman dinlemeyen aşk Puşkin’in ruhunu istila eder ve genç adam evlenme teklifinde bulunur bu narsist kadına. Natalya ise şairi oyalar.
Bu durum karşısında umutsuzluğa kapılan Puşkin, Moskova’dan uzaklaşmak ve aşkını unutmak için orduya yazılır. Sosyete yaşamından uzaklaşır ama bir türlü Natalya’nın güzelliğini zihninden silemez. Her oyalanan aşık gibi bu durum içindeki coşkuyu besler, büyütür. Duyguları aklının önüne geçer ve Moskova’ya dönerek evlenme teklifini yineler. Uzun uğraşlardan sonra genç kadını ikna etmeyi başarır. Bu evlilikten doğan kızı ileride annesinden aldığı güzelliği ve babasından aldığı esmerliği ile Lev Tolstoy’u etkilemiş, Anna Karenina’sı için ilham kaynağı olmuştur.
Aşksız evlilikten evliliksiz aşka…
Büyük şair, Natalya’nın kendisine karşı soğuk davranmasının içinde körüklediği kuşkuyu dizginleyemez. Nitekim bir süre sonra; aşksız evliliğin, evliliksiz aşkı doğurmuştur. Fransız İhtilali’nden kaçan bir ailenin çocuğu olan ve aynı zamanda baldızı ile evli Dantes isimli bir subayın bir süreden beri karısı Natalya’ya kur yaptığını; karısının da bu kura karşılık verdiğini öğrenir.
O dönem, Rusya’da modaya dönüşen düello geleneğinin yaygın olduğu dönemdir. Şerefini kurtarmak için Puşkin, Dantes’i düelloya davet eder ve randevulaşırlar. Şair, fırtına bulutlarının üstüne gitmekten çekinmez. Zira düelloya çağırdığı kişi bir keskin nişancıdır. Puşkin’in düello silahını almak için gümüşlerini bile sattığı söylenir. Düelloda adres sormayan kurşun; Dantes’i omzundan, Puşkin’i ise karnından yaralar. Büyük yazar, iki gün sonra can çekişerek ölür. Tek taraflı aşkların, ölümü göze alacak kadar büyük olsa bile sevgiyi yaratmaya yetmediğini fark ettiğinde 38 yaşındadır. Natalya ile geçirdiği aşk, kuşku ve heyecanla dolu 6 yıldan ise asla pişman değildir.
Şairin öldüğünü haber alan halk evine akın eder.
Basit halktan seçkin aristokratlara kadar herkes sokakları doldurur. Bir kapıcı; “Hakiki Rus öldü!” diye ağlamaktadır. Düellodan sonra Dantes, kızı ile birlikte Fransa’ya sığınır ve kalan yaşamını ilkesiz bir politikacı olarak sürdürür. Puşkin’i öldürdüğü için ise hiçbir zaman pişmanlık duymaz. Tercümeleri okuyan kızı, Puşkin’in katilinin kendi babası olduğunu öğrendiğinde onu lanetler ve bir daha hiç görüşmez.
Yıllar sonra hâlâ şairin intikamını almak isteyen biri vardır: Ünlü Rus yazar Maksim Gorki…
1895’te ilk Avrupa gezisinde, Maksim Gorki’yi Paris yakınlarında, uzun boylu, şık giyimli yaşlı bir adamla tanıştırırlar. O yaşlı adam Dantes’in ta kendisidir. Dantes’in gülümseyerek uzattığı el havada kalır ve Gorki; “Affedersiniz beyefendi ama ben büyük Rus şairini vuran eli sıkmam.” der. Dantes büyük bir öfkeyle; “Benim elim kendi onurunu korudu; öldürmek için ateş etmedi.” diye cevaplar.
Bundan sonra gelişen olayları Miziev şöyle anlatır:
“Gorki, düelloyu aristokrat saçmalığı olarak görmesine rağmen, Dantes’e düelloya hazır olduğunu bildirir; adresini verir ve çekip gider. Sabah, yazarın oteline Dantes’in mektubunu getirirler. Dantes mektupta, başlangıçta kendisini cezalandırmak istediğini ama dostlarının kendisine şairin şiirlerini getirdiğinde bunların etkisi altında kaldığını ve Rus şiirini doğmakta olan güneşinden yoksun kılmak istemediğini yazmıştır. Kim bilir, belki de Rus edebiyatından iki büyük kurban fazla diye düşünmüştür.”
Şöyle der Puşkin: “Ne ünlü bir soy ne güzellik ne kuvvet ne zenginlik, hiçbir şey bizi felaketlerden kurtaramaz.”
Bu söz ile adeta kendi yaşamını özetlemiştir büyük yazar.