Birkaç gün önce bir toplantıda Sayın Cumhurbaşkanı tarafından dile getirildiği şekliyle başarılı olunamayan ve olamadığımız iki alanın eğitim ve kültür alanları olduğu belirtilmiş veya belirlenmişti.
Bu ifadeyi, (yönergeyi / talimatı) değerlendirmek gerektiğinde, birincisi demek ki sağlıkta, ekonomide, sanatta, sporda, ticarette, sanayide başarılı olduğumuz anlamı çıkmaktadır. Ya da bu alanlarda başarısız olunmadığı belirlenmiş demektir. Bu alanlarda ne ölçüde başarılıyız ve başarısızız gibi tartışmalar bundan böyle abesle iştigaldir. Bundan böyle makro ve mikro ekonomik göstergeler, cari açık, enflasyon, büyüme, işsizlik, dış ticaret açığı gibi meseleler çok da anlamlı değildir. Yani söz konusu ifade bu konularda “eğitim ve kültür” alanında olduğumuz gibi “başarısız” değiliz demektir.
Söz konusu ifadede “başarılı olamadığımız tek alan eğitim ve kültürdür” belirlemesine gelince, kastedildiği şekliyle eğitimde başarısız olunduğuna dair saptama yapılırken, o akşam ve ertesi gün yazılı ve görsel medyada çoğu kişi bu ifadeyi bir itiraf olarak okudu ve değerlendirdi.
Oysa ifade edilmek istenen şey, bilimsel, çağdaş ve evrensel eğitimde başarısız olduğumuza dair bir ifade değildir. Eğer öyle olsaydı en azından uluslararası ölçme değerlendirme sonuçlarına ilişkin Türkiye’nin başarı durumuna yönelik bazı vurgular ve atıfların yapılması gerekirdi. Ya da yurt içinde yapılan birçok merkezi ölçme değerlendirme sınavlarının sonuçlarına ilişkin sıfır çeken, okuduğunu anlamayan öğrencilerin durumundan söz edilirdi. Oysa söz konusu “eğitimdeki başarısızlık” ifadesinde böylesi bir kıyaslama ve saptamalar yoktur.
‘İmam hatip sayısı halen yeterli değil’ manası
Anlaşıldığı kadarıyla bu ifade daha çok, eğitim çıktıları olarak arzu edilen nesil niteliğine ve niceliğine ulaşma konusunda yetersiz kalındığına dairdir. Örneğin hala imam-hatip ortaokul ve liselerinin okul sayısı olarak diğer ortaokullar ve lise sayısının, imam-hatip ortaokul ve lise öğrenci sayılarının diğer ortaokul ve lise öğrenci sayısının altında olduğuna dairdir. Yani özetle istenilen ve amaçlanan eğitimin, tüm çocukları ve gençleri içine alan bir modele dönüştürülememiş olunmasıyla ilgilidir.
Kültüre meselesine gelince, kültür ha deyince oluşacak bir şey değildir. Çünkü kültür “birikim” ve “biriktirilerek kurumsallaşan” yaşam tarzı, yaşam anlayışı ve üretim ilişkilerindeki yerleşik işleyişi, dolayısıyla da toplumsal yaşamın da buna bağlı şekillenişi demektir
Ama bu konuda alınan mesafe vardır. Hem de azımsanmayacak kadar.
Örneğin ticaret ahlakı ve ticaret kültürü konusunda “biriktirilen” yaşanmışlıklar bizi “talan kültürü” ve “ihale kültürü” bağlamında bir yerlerden almış ve bir yerlere getirmiştir.
Keza sanatsızlık kültürü konusunda alınan mesafe azımsanmayacak denli birikim elde etmiştir.
Yine güçlü olmanın dayanılmaz hafifliği ve güce tapma kültürü konusunda gelinen nokta, tüm çalışan sınıflar açısından pek ala istenilen düzeylere ulaşmıştır.
Uzatmadan, kültür var olanlara bakarak geçmişten neler getirdiğimiz demektir.
Var olanlara bakarak geleceğe neler taşıyacağımız konusunda tahminler yapmak ve hangi anlamda “eksik” veya “başarısız” olduğumuz çok açıktır.
Özetle; Eğitim ve kültürde başarısızlık ifadesi bir itiraf değil, hedefe tam ulaşmamışlığı ifade eden bir talimattır.