Bazen kendi eksenimizde yaşarken biriyle karşılaşırız ve bir bağ oluşur. Peki buna sebep olan şey nedir hiç düşündünüz mü?
Tüm ekseninden şaşmışlara…
Eski zamanlarda olan bir evin içini düşünün. Çok değil, 40-50 sene evvel her evde bir radyo vardı. O radyo da yalnızca birkaç frekansı tutturabilirdi. Bu nedenle hep aynı frekans gece gündüz eve seslenirdi. Ev sakini bazen kulak kesilir, bazense hiç oralı olmaz ev işi yapardı. Komşusuyla kahve içerdi ya da pazarda olurdu. Ama kulak kesildiği takdirde o radyo sesi hep orada olurdu. Sanki en uzak yıldıza dek sonsuza kadar o radyo sesi eve seslenecekti.
Bazı insanlarla olan bağımızı da bu radyo sesine benzetiyorum. Tabi bu bağ radyo gibi dinlemekle değil, hissetmekle oluyor. Bazen kendi eksenimizde yaşarken biriyle karşılaşırız ve bir bağ oluşur. Eski zamanların radyoları gibi çok nadir bir frekanstır bu. Eksenler farklıdır çünkü.
Nereden yakaladım bu frekansı diye düşünedururken anlarsın bunun düşünülecek değil, hissedilecek bir şey olduğunu. Bilirsin ki karşılaştığın kişiyle bir daha hayatında hiç konuşmasan da o bağın en uzak yıldıza dek sonsuza kadar süreceğini. Bilmezsin! Hissedersin. Aynı radyo gibi, sen dinlesen de dinlemesen de o hep seslenecektir en içine.
Bazen şanslı hissedersin kendi ekseninden taştığın için. Sana verilen sürede böyle bir bağı bulduğun için. Belki bu frekansı yakalamış ekseni kaymış başkalarıyla da karşılaşıp birbirinizi anlayacaksınız.
Bazen de şanssız hissedersin çevrene ördüğün duvarların kumdan kaleler olduğunu fark ettiğin için. Çünkü ruhunu çıplak görebilene karşı savunman yoktur. Mazeretin, senaryon hele rolün hiç olamaz. Çoktan hissetmiştir dün gece gördüğün rüyayı o.
Olur da yakalarsanız böyle bir frekans izin verin sarssın sizi ekseninizden. O da sarsılmıştır zira nedenini niçinini düşünmekten. Zaman, kazanılıp kaybedilen değil, yaşanılan bir şey. Belki herkes kendi eksenine dönecek ama iyi ki geçerken uğramış diyeceksin. O ise seni duymuş olacak çoktan, hissedeceksin.