Öğretmenin okulda öğrenciye dayak atması suç mu?

Adana’da bir ilkokulda ‘d’ harfini yazamadığı gerekçesiyle öğrencisini döven öğretmen, Vali Mahmut Demirtaş’ın talimatıyla açığa alındı.

Adana’nın Seyhan ilçesinde öğrenciyi sınıfta darp eden ilkokul öğretmeninin görüntüleri Türkiye’deki okullarda dayak konusunu tekrar gündeme getirdi.

Valilikten yapılan açıklamada, merkez Seyhan ilçesi Şakirpaşa İlkokulunda birinci sınıf öğretmeninin, tahtada çalıştırma yaptırırken zorlanan öğrenciye bağırdığı, ittiği ve öğrencinin ensesine tokat attığına dair sınıfta bulunan bir veli tarafından çekilen görüntülerin bazı basın organlarında yer aldığı belirtildi. Açıklamada, Adana Valisi Mahmut Demirtaş’ın talimatıyla konuyla ilgili soruşturma açıldığı, soruşturmanın selameti için öğretmenin açığa alındığı bildirildi.


adana d harfini yazamayan ilkokul öğrencisi öğretmen açığa alındı okulda dayak

Okulda öğrenciye dayak suç mu?

Okulda dayak yani öğrencilerin okulda öğretmen tarafından fiziksel olarak cezalandırılması, yasa ve yönetmeliklerimizle de engellenmeye çalışılmaktadır. Ancak yetersizdir. Öğrenciye dayak atan, fiziksel zarar veren öğretmenin maaş kesilme, uyarı gibi cezalar alabileceği 4357 sayılı yasanın, 6. maddesinin b bendinde, 1702 sayılı yasanın 20 ve 22. maddelerinde de açıkça belirtilmektedir.

Aynı yasanın 27. maddesi gereğince öğrenciye cinsel tacizde bulunan öğretmen meslekten çıkarılma ile cezalandırılmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı Orta Öğretim Kurumları Ödül ve Disiplin Yönetmeliğinde de öğrencilerin bir başkasının iffet ve namusuna tecavüz etmeleri, kişilere eziyet etmeleri ve işkence yapmaları örgün eğitim dışına çıkmayı gerektiren davranışlardan biri olarak belirtilmektedir.

Dayak cezası konusunda yasa ve yönetmelikler yetersiz!

Bütün bunlara karşın, yapılan çalışmalar çocuğa karşı şiddetin engellenmesinde yasa ve yönetmeliklerin yetmediğini, önemli olanın toplumun bu konudaki düşünce ve tutumları olduğunu göstermiştir.

Ülkemizde okullarda uygulanan fiziksel cezanın boyutları kesin olarak bilinmemektedir. Yapılan az sayıda çalışmada okullardaki çocukların % 50-75’inin değişen derecelerde fiziksel cezaya uğradıkları gösterilmiştir.

Okullardaki şiddetin bir diğer boyutu ise çocukların diğer çocuklara uyguladığı şiddettir. Çocuklar arası şiddette hazırlayıcı etmenler daha önce kendisinin şiddetle karşılaşmış olması, gerçekleşmeyen umutlar, düş kırıklıkları, öç alma duyguları, paylaşılamayan öfke, antisosyal kişilik ve madde bağımlılığıdır.

Bu tip şiddet tek bir öğrencinin bireysel şiddeti olabileceği gibi, bu kişilik özelliklerine sahip birden fazla öğrencinin bir araya gelerek çeteler oluşturması ile de ortaya çıkabilir. Bu çocuklar bu yolla kendilerini daha güçlü hissedebilir, yaptıklarından zevk alabilir ya da diğerlerinin bunu hak ettiğini düşünebilirler.

Duygularını ifade edebilen, insan ilişkilerinde başarılı, uyumlu, yaşama umutla bakan çocuklarda ise şiddet eğilimi düşüktür. Bir çocuğun şiddete yatkınlığı değerlendirilirken olumsuz özelliklerine ek olarak olumlu yanları da gözönüne alınmalı; olumsuz yanları ağır basıyorsa psikolojik destek sağlanmalıdır.

Türkiye'de eğitim: Türkiye dayaklı eğitimi tartışıyor
Türkiye’de dayak ile eğitim

Okulda öğrencilere yönelik şiddet 

Çocuklar kreşler, yuvalar, bakım evleri ve okullar gibi eğitim kurumlarında şiddete uğrayabilirler. Bu şiddet diğer yerlerdekilerine benzer olarak duygusal, fiziksel ya da cinsel istismar biçiminde olabilir. Duygusal istismarın sıklığı konusunda kesin veri bulunmamaktadır, fiziksel ya da cinsel istismarda olduğu gibi nesnel bulguların olmayışı tanıyı güçleştirmektedir.

Fiziksel istismar okullarda cezalandırma yöntemi olarak sıklıkla kullanılmaktadır. Fiziksel istismar tanımın içine dayağa ek olarak, sarsma, çimdikleme, kulak çekme, iğne batırma, rahatsızlık verecek pozisyonda uzun süre durmaya zorlama, ceza olarak aşırı egzersiz yaptırma vb. davranışlar da girmektedir.

Fiziksel istismara erkek çocuklar daha fazla maruz kalmaktadırlar. Erkek öğretmenlerin de fiziksel cezalandırmaya daha sık başvurduğu görülmektedir. Bu, geleneksel kültürde babanın evdeki otoriter tutumunun okula taşınması olarak yorumlanabilir.

Fiziksel ceza başarılı olmadığı gibi çocukta olumsuz davranışları artırıyor

Toplumdaki yaygın kanının aksine araştırmalar eğitimde fiziksel cezanın başarılı olmadığını; övgü, ödüllendirme gibi olumlu güdülemelerin daha etkili olduğunu göstermektedir. Fiziksel ceza öğrencinin okuldan korkmasına, özgüvenini yitirmesine neden olurken, davranışı daha kötüleştirmekte, saldırgan ve yıkıcı tutumları artırmaksa, sınıf düzenini bozma, eşyalara zarar verme, öğretmenlere karşılık verme, yalan söyleme gibi olumsuz davranışları artırmaktadır. İstenmeyen davranışı değiştirme konusunda fiziksel cezanın etkisi geçicidir. Bir süre sonra yinelenen olumsuz davranışta sonuç alabilmek için giderek cezanın şiddetinin artırılması gerekir.

Çocuğa karşı şiddetin önlenmesinde öğretmenin rolü ne olmalı?

Çocuklarla her gün bir arada olup onları sürekli olarak gözlemleme olanağına sahip öğretmenler, çocukların davranışları ya da görünümlerindeki en ufak değişikliği bile farkedip nedenini anlama konusunda özel bir öneme sahiptirler.

Çocukları yaşıtlarıyla bir arada gördükleri için aradaki farkı daha iyi algılayabilirler. Örneğin deneyimli ve çocuk istismarı konusunda bilgili bir öğretmen, öğrencisinin yüzünde ya da vücudunda gördüğü yara bere ile ilgilenip başına ne geldiğini araştırabilir; davranışlarındaki içe kapanma, mutsuz, keyifsiz görünme, dikkatini toplayamama, okul başarısında düşme, hırçınlık, saldırganlık vb. değişiklikleri gözleyebilir. Herhangi bir sorunla karşılaşan öğrencisinin kendisiyle dertleşmesi için uygun ortamı yaratabilir. Bu sayede öğrenciye yararı olabilecek çözümler üretilmesine katkıda bulunabilir.

Öğretmenin istismar ve ihmale uğradığından kuşkulandığı durumları sosyal hizmetler kurumlarına ve gereğinde adli makamlara bildirmesi gereklidir. Bu bildirim hem öğrencinin istismardan kurtulmasını, hem de istismarcının cezalandırılmasını ve olabiliyorsa tedavisini sağlar. Buna karşın resmi makamlarca kayda geçen istismar olgularının pek azı öğretmenler tarafından bildirilmektedir.

Bunun nedenleri arasında öğretmenlerin bu tür olayları kime ve nasıl bildireceklerini bilememe, bildirmenin yararlı olacağına inanmama, sonuçlarından çekinme; çok ağır olmayan durumlarda da dayağın ailede çocuğu terbiye etmek için kullanılabilecek uygun bir yöntem olduğuna inanma, aile içi durumlara karışmak istememe gibi bir çok etmen sayılabilir.

Öğretmenin dayağın etkin bir disiplin yöntemi olduğuna ilişkin inancı, çocuğun evde olduğu kadar okulda da fiziksel istismarla karşılaşmasına yol açmaktadır. Çocuğun eğitiminde dayağın yararlı olduğu geleneksel olarak da kabul görmektedir. “Öğretmenin vurduğu yerde gül biter”, “Eti senin kemiği benim” gibi özdeyişlerimiz toplumun öğretmene bu hakkı tanıdığını vurgulamaktadır.

Çocuğun şiddetten korunma hakkı nedir?

Çocuk Hakları Sözleşmesi, çocuğun bir birey olarak hakları olduğunu anlatan, dünya çocuklarının yaşam kalitesini hak ettikleri düzeye çıkarmayı amaçlayan bir sözleşmedir. Birleşmiş Milletler tarafından 1989 yılında kabul edilmiş ve 1990’da üye devletlerin imza ve onayına açılmıştır. Bugün dünyanın hemen hemen her ülkesince kabul edilmiş olan sözleşme Türkiye Cumhuriyeti tarafından da 1990’da imzalanmış, 1995 yılında ise Bakanlar Kurulu’nca onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Toplam 54 maddesi bulunan Çocuk Hakları Sözleşmesinin 19. maddesi çocuğun şiddetten korunma hakkı ile ilgilidir.

Madde 19:

*Bu sözleşmeye taraf devletler, çocuğun anababasının ya da onlardan yalnızca birinin, yasal vasi veya vasilerinin ya da bakımını üstlenen herhangi bir kişinin yanındayken bedensel ya da zihinsel saldırı, şiddet veya suistimale, ihmal ya da ihmalkar muameleye, ırza geçme dahil her türlü istismar ve kötü muameleye karşı korunması için; yasal, idari, toplumsal, eğitsel bütün önlemleri alırlar.

*Bu tür koruyucu önlemler; burada tanımlanmış olan çocuklara kötü muamele olaylarının önlenmesi, belirlenmesi, bildirilmesi yetkili makama havale edilmesi, soruşturulması, tedavisi ve izlenmesi için gerekli başkaca yöntemleri ve uygun olduğu takdirde adli makamların işe el koyması olduğu kadar durumun gereklerine göre çocuğa ve onun bakımını üstlenen kişilere gereken desteği sağlama amacıyla sosyal programların düzenlenmesi için etkin usulleri de içermelidir.

Müslüman bir ülkede mi yaşıyoruz gerçekten? Sorsan Türkiye'nin yüzde 99'u Müslüman; ama yapılanlara bakıldığında hiç de öyle değil!..

Çocuğa karşı şiddet ve çocuk ihmali nedir?

Çocukların bedensel, zihinsel ya da ruhsal sağlıklarına zarar veren, gelişimlerini engelleyen tutum ve davranışlara maruz bırakılmalarıdır. Bu tutum ve davranışlar çocuğu 3 biçimde örseleyebilir:


1-Fiziksel: Çocuğun kaza dışı olan yaralanmasıdır. Bu yaralanma dövülme, yanma, ısırılma vb. gibi yollarla gelişebilir.

2-Cinsel: Çocuğun rızası olsun ya da olmasın ırzına geçilmesi, cinsel organlarının ellenmesi, müstehcen sözlere maruz bırakılması, yetişkinin cinsel organlarını okşamaya yöneltilmesi veya zorlanması, pornografide ya da fuhuşta kullanılması, çocuğa pornografik materyal izletilmesi, teşhircilik gibi davranışlara maruz bırakılmasıdır.

3-Duygusal: Reddetme, yalnız bırakma, aşırı koruma, aşırı hoşgörü, baskı, sevgiden ve uyarandan yoksun bırakma, sürekli eleştiri, aşağılama, tehdit, suçlama, yok sayma, çocuğun yaşına ve özelliklerine uygun olmayan beklentiler içinde olma, çocuğu aile içi uyuşmazlıklarda taraf tutmaya zorlama, aile içi şiddete tanık etme vb. gibi davranışlardır.

Çocuk ihmali: Çocuğu yeterli beslenmesi, sağlık kontrollerinin yaptırılması, hastalandığı zaman doktora götürülmesi, uygun ve temiz giydirilmesi gibi temel gereksinimlerinin karşılanmamasıdır.

Çocuğa karşı şiddetin sonuçları nelerdir?

Şiddetle karşılaşan çocukta çeşitli sakatlıklar ortaya çıkabilir. Kırıklar, beyin kanamaları, iç organ yaralanmaları sonucu ortopedik sakatlıklar, felçler, havale, zeka özürü, çeşitli organ yetersizlikleri gelişebilir. Bu hasarların çok ağır olması durumunda ölüm ortaya çıkar.

Yaşamı kurtulanlarda ise depresyon, kaygı bozukluğu, sosyal uyumsuzluk vb. gibi ruhsal sorunlar gelişebilir. Bu kişilerde uyuşturucu bağımlılığı, suça ve fuhuşa yatkınlıkta artış olduğu gösterilmiştir. Zeka özürü ya da ruhsal örselenme sonucu bu çocuklarda genellikle okul başarısı düşüktür. Dayak çocuğun bilişsel gelişimini de olumsuz yönde etkilemektedir.

Fiziksel cezalandırmayla terbiye edildiği düşünülen çocuklar, kaba gücün sorunları çözmek için etkin bir yöntem olduğuna inanarak büyürler ve erişkin yaşlarda kendileri de başka çocukları istismar eden erişkinlere dönüşebilirler, böylece istismar olayları kuşaktan kuşağa sürüp gider.

Şiddet uygulayanlar kimlerdir? Hangi durumlarda risk artar?

Çocuğa şiddet uygulayan kişiler çoğu kez tanıdığı, evi, okulu, işyeri gibi yakın çevresinde bulunan erişkinlerdir. Aile içi şiddet çocuğa anne babası ya da evdeki diğer büyükler tarafından, okulda şiddet ise öğretmenler, görevliler ya da diğer öğrenciler tarafından uygulanmaktadır.

Anne baba yaşının çok genç olması, işsizlik, ekonomik sıkıntılar, aile içi geçimsizlik, alkol ya da uyuşturucu kullanımı, çok çocuklu aile, ana babada ruhsal bozukluk gibi etmenler aile içinde çocuğun şiddete maruz kalmasını artırırken, okulda da öğretmenin kişilik bozukluğu, kalabalık sınıflar, sosyal baskılar, disiplin yöntemi olarak dayağın kabul görmesi gibi nedenler şiddete yol açmaktadır.

Bunlara ek olarak zihinsel ya da bedensel özürlü, hiperaktif ya da uyum güçlüğü çeken çocuklar şiddete daha sık maruz kalmaktadırlar.

Sonuç ve Öneriler:

Çocukları şiddetten korumanın ilk adımı şiddetin varlığını kabul etmektir. “Bizde böyle şeyler olmaz.” “Bu kadarcık dövme şiddet sayılmaz” gibi yaklaşımlar şiddeti inkar etmektir. Ülkemizde fiziksel cezanın disiplin yöntemi olarak yaygın bir kullanımı olduğu bilinmekteyse de boyutları konusunda ayrıntılı çalışmalara gereksinim vardır.

Öğretmenler çocuk istismarı konusunda gerek mezuniyet öncesi gerek hizmet içi eğitimlerde bilgilendirilmeli, istismara uğramış çocukları farketme konusunda beceri kazandırılmalıdır. Öğretmen, çocuğu eğitirken asla fiziksel ceza uygulamayarak örnek olmalı, uygulayanları da hoşgörmemelidir. Toplumun çocuk istismarı konusunda duyarlılığını artırmak, öğrencilerinin anne babalarını ve diğer bireyleri eğitmek konusunda öğretmene önemli görevler düşmektedir. Okul aile birliği toplantıları ve veli görüşmelerinden bu amaçlar için yararlanılabilir.

Okulda ve evde disiplini sağlamak için dayak dışı seçenekler bulunmaktadır. Bu seçenekleri uygulamanın çocukta olumlu davranışı geliştirmede daha başarılı olduğu kanıtlanmıştır. Aşağıda bu tür seçeneklerin bazıları özetlenmiştir.

Dayak dışı yollarla disiplini nasıl sağlayabiliriz?

*Çocukla yaşına uygun bir dille konuşarak iyi iletişim kurun. Sözel öğretmen-öğrenci ilişkisi çocuğun bilişsel yeteneklerini geliştirir.

*Olaylara çocuğun gözüyle bakıp, kendinizi onun yerine koyabilmeye çalışın. Size çok kabul edilemez görünen bir durum çocuğun gözünde tamamen farklı olabilir.

*Çocuğa yaşına uygun, kabul edilebilir, kesin ve tutarlı sınırlar çizin, belli kurallar koyun. Bunların aşılmasını istemediğinizi kesin bir dille ifade edin.

*Çocuk sınırları aştığında ya da kurallara uymadığında sonuçları ile yüzleştirin. Örneğin yeri kirleten çocuktan orayı temizlemesini, birini inciten çocuktan özür dilemesini isteyin.

* Çocuğa konuşma ve davranışlarınızla örnek olun.”Lütfen, teşekkür ederim” gibi kelimelerin kullanılmasını özendirin. Sabır, nezaket, saygı gibi kavramları anlatarak değil davranışlarınızla öğretin.

*Çocuğun birden fazla istenmeyen davranışı varsa hepsini bir anda ele almayın, birer birer ilgilenin. Bu davranışın neden sorun yarattığını açıkça anlatın, değiştirdiğinde onu iyi davranışından dolayı kutlayın.

*Çocuğun olumlu davranışlarını onayladığınızı beden dilinizle de gösterin. Bazen bir küçük gülümseme, sırt sıvazlama ya da bir baş hareketi birçok söze bedeldir.

*Çocuklara sorunlara çözümler üretme, sorunlarla başa çıkma konusunda destek olun, ancak onların yerine kararlar vermeyin. Bırakın kendi kararlarını verip, davranışlarını kendileri belirlesinler; bu özgüvenleri için çok yararlıdır.


Yaşamak, sağlıklı büyük ve gelişmek, eğitim olanaklarına sahip olmak gibi hakların yanısıra bu haklarını kullanırken huzurlu ve mutlu olmak, şiddete maruz kalmamak da çocukların en doğal hakkıdır. Bu hakka sahip olmak için onların en büyük yardımcıları ise öğretmenler olacaktır. (Kaynak: Dr. Figen Şahin, Prof. Dr. Ufuk Beyazova MEB)

Video: Sıbyan Mektebine giden çocukların korkunç dünyası


Editor
Haber Merkezi ▪ İndigo Dergisi, 19 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. Amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. Ayrıca İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İndigo Dergisi herhangi bir çıkar grubu, ideolojik veya politik hiçbir oluşumun parçası değildir.