Kadın ve Demokrasi Derneği KADEM’in kadına yönelik şiddetle mücadele kampanyasının “Cins Var Cins Var” konulu afişleri ve düşündürmesi gerekenler…
25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü kapsamında başlatılan ve son olarak şu günlerde televizyonlarda da “kamu spotu” olarak dönmeye başlayan kampanyayı, iktidarın kadın sivil toplum örgütlerinden birisi olarak nitelendirilen KADEM (Kadın ve Demokrasi Derneği) gerçekleştirmiş bulunmaktadır.
Söz konusu derneğin kadına yönelik faaliyetleri incelendiğinde, kadınların şiddete maruz kalmaktan nasıl “kurtulacağına” ve dahası nasıl mutlu bir hayatları olabileceğine ilişkin kavrayışlarını anlamak hiç de zor değildir. Bu yılın 25 Kasımında “kadına yönelik şiddetle mücadele günü” ile ilgili olarak başlatılan ve hali hazırda yürüyen çalışmalarından birisi de “cins var cins var” adlı kampanya olmuştur.
Bu kampanyada KADEM, kadına yönelik şiddetin ürettiği etkileyici çözüm ile nasıl durdurulacağını belediyelerin billboardlarında asılan afişler, okunması istenen broşürler ve izlenmesi sağlanan kamu spotlarıyla paylaşmıştır.
Peki bu afişlerde sorun nerede?
Billboardlarda yer alan afişler olsun, broşürler olsun, kamu spotları olsun ayı, kurt, penguen gibi hayvanlar üzerinden verilen mesajlar; erkek olan hayvanların ayrıcalıklı özelliklerine rağmen eşlerine yönelik ne kadar “şefkatli” olduklarına vurgu yapmaktadır.
Buradan hareketle insanların erkek olanlarının da eşlerine karşı aynı şekilde şefkatli, iyi ve olumlu olmalarını gereği öğütlenmektedir. Böylece “kadına yönelik şiddet” konusundaki çözümün canlıların erkek olanının insafına, karakterine, genetiğine ve lütfedeceği “doğru insan olmaya” kalmış durumdadır.
KADEM’in Cins Var Cins Var kampanyasında kullandığı ifadeler:
“Boz ayı; Ortalama 2 ile 4 metre boyunda, 150-200 kg ağırlığında olabilen boz ayılar saatte 48 km hızla koşabilirler. Boz ayının bir pençe darbesi bir sığırı dahi tek seferde öldürebilecek düzeydedir. Çok güçlü ve vahşi olmalarına rağmen boz ayı dişisine şiddet uygulamaz”.
“Kurt; 200 milyon koku alma hücresine sahiptir. Ürkütücü sesi 16 km mesafeden duyulabilir. 10 km mesafe yüzebilirler. 750 kg çene basıncına sahiptirler. Anadolu’da geleneksel adı canavar olan kurtlar, dişilerine asla saldırmazlar”.
“Penguen; -40 ile -50 derece soğukta yaşayabilen penguenler, balıkla beslenirler. 30-35 km hızla yüzebilirler. Yalnızlığı hiç sevmezler bu yüzden kalabalık bir ailede yaşamlarını sürdürürler. Oldukça fedakâr olan erkek penguenler yavrularına eşleriyle birlikte bakar. Kıskanç olmalarına rağmen eşlerine asla şiddet uygulamazlar.”
Erkekler hayvanlar gibi “iyi insan” algısı
Kampanya doğrultusunda hazırlanmış olan afişler, broşürler video kayıtları ve kamu spotları topluma yönelik olarak kadınların şiddete maruz kalmamalarının; huzurlu olmalarının biricik çözümünün ana temasının oturtulduğu zemin erkeklerin tıpkı iyi hayvanlar gibi “iyi insan” olmalarıdır.
Sözde kadınların demokratik katılımlarını amaçlayan ve sözde demokrasinin kadınlar ile inşa edileceğini söyleyen benzeri sivil toplum örgütlerinden birisi olan devlet/hükumet destekli ve dolayısıyla en etkili olan KADEM’in cinsiyet kimliği meselesine dair “esas ideolojiyi” nasıl işlediğinin; yani “postmodern gericiliği” nasıl olağanlaştırmaya çalışmasıdır bu kampanya.
Her yerde ve herkesle eşitlik
Oysa kadın meselesi nesnel koşulları be nedenselliği olan bir sorun olup, nedenselliği ortadan kaldıracak olan nesnel koşulların değiştirilmesi ile çözümlenebilecek bir sorundur. Kadının kurtuluşu, onun herkesle ve her yerde eşit konuma ulaşmasıyla mümkündür. Bu bağlamda esas mesele sınıfsal eşitsizlik kökenli cinsiyet ayrımcılığıdır. Dolayısıyla çözümü de öncelikle sınıfsal mücadele ile ilgili olup eşitlik temelli ve amaçlıdır.
“Postmodern gericiliğin” söylediği gibi, kadınlara yönelik lütfedilecek önem ve bu sayede gerçekleşmesi beklenen kadınları kollama anlayışının sağlayacağı görece “huzur” neyse, kadın sorununu sadece kadın hakları temelinden hareket ederek kadını öne çıkarmayı hedefleyen mücadele anlayışı arasında, nitelik olarak değil ama elde edilecek sonuç olarak pek bir fark olamayacaktır.
Sorun düzen, sistem sömürü ile doğrudan ilgilidir!
Düzen, sistem ve sömürünün eril olması ise rolleri erkeklerin ele geçirmiş olması ile ilgilidir. Erkeğin üzerinden değil, sistemin üzerinden bakıldığında yıkılması ve yeniden inşa edilmesi gereken düzendir. Erkek o düzenin bir parçasıdır. Düzen yeniden inşa edildiğinde erkek de yeniden inşa olacaktır.
Aslında eşitsiz ve ayrımcı sistemin rol verdiği bazı kadınlara iyi bakıldığında, yani sistemin içinde yer alarak, bir yerlere gelmiş veya getirilmiş kadınların durumlarına iyi bakıldığında, asıl meselenin mevcut düzen içinde kadının sadece bir yerlere gelmesi ile çözümlenemeyeceğinin somut örnekleri ile doludur.
Örneğin bazı kadın bakanlar, bazı kadın milletvekilleri, bazı iş kadınları, bazı kadın gazeteciler iyi gözlemlendiğinde cinsiyet kimliği farklılığının zihniyet farklılığı yaratmadığını açıkça yaşayarak öğrenmiş bulunuyoruz.
Öldürülen veya şiddete maruz kalan kadınların ekonomik açıdan bağımsız olup olmadıkları incelendiğinde, genelinin muhtaç konumda veya rolde olduğu açıktır. Dolayısıyla kadına yönelik şiddetin asıl nedeninin “eşitsizlik” olduğu ve kadınlar, kadın oldukları için değil, erkekler ile eşit koşullarda olmalarına izin verilmediği için mağduriyet yaşadıkları görülmektedir.
Sınıf mücadelesinde kadın, erkek yoktur!
Ezilenler ve ezenler vardır. Ezilenlerin sınıfsal kazanımları cinsiyet kimliği üzerinden değil, sınıf kimliği üzerinden dağıtıldığında ortada kadın ve erkek meselesi diye bir şey olmayacaktır. Çünkü olması için hiç bir nesnel koşul söz konusu olmayacaktır. Muhtaç konumda olan kadının şiddete maruz kalmaması ancak o sınıfın eşit bireyi olmasıyla mümkündür.
Şiddeti engelleme mağdur eden konumundaki erkeğin ahlakına, karakterine ve olumlu kişilik özelliklerine bırakılacak bir konu değildir. Dolayısıyla sorun kesinlikle sınıfsaldır. Çözümü de öncelikle ezilen sınıfın eşitlik mücadelesi ve kazanımları ile mümkün olabilecektir.
Kadınların gerçek anlamda eşitliği, öncelikle sınıfın kendi içinde eşitliği ile mümkündür!
Sınıfın kendi içinde eşitliği ise diğer sınıfların sömürüsüne son vermekle ilgilidir. Bunun dışında verilen ve verilecek olan kadın mücadelesi bazı kadınların kazanımlarına yönelik bir mücadele olur ki; Bunun da ölçütü yine ekonomik bağımsızlıktan geçer. Ekonomik olarak kendini idame ve ikame edebilen kadınlar kurtulurlar peki ya diğerleri?
Özetle kadın sorunu ve çözümüne ilişkin iki açmazımız söz konudur. İlki mevcut sistemin yarattığı ve güya çözümünü de ürettiği tam bir çürümedir. Bir kadın derneği kadınların kurtuluşunu, huzurunu, muhtaç hale getirilmiş oldukları erkeklerinin iyi niyetine, ahlakına ve inanışına ve sağlığına bağlayarak çözümlemektedir. İşte çürüme dediğimiz şey tam olarak budur. Bu aynı zamanda “zulüm” diye tanımlanan şeyin ta kendisidir.
İkincisi ise sıkışma hali ve gerçekliğine tekabül eder. Bu sıkışma hali kadın hakları meselesinin insan hakları meselesinden ayrıştırılması ile ilgilidir ve bu şekliyle çizilen mücadele çözüm açısından “kadının kurtuluşunu” sağlamaktan uzak görünmektedir.