Bağırsak florası veya bağırsak mikrobiyotası, dengesizliği halinde vücutta zararlı etkileri olabilen karmaşık bir sistemi oluşturan mikroorganizmalardır. Peki bağırsak floramızın sürekli olarak karşı karşıya kaldığı tehlikeleri biliyor muyuz? Hangi ilaçlar, ikinci beyin olarak bilinen ‘mikrobiyota’ya zarar verir?
Sindirim kanalımızda 500 civarında tanımlanmış bakteri türü ve 2 kg ağırlığa ulaşabilecek şekilde vücudumuzdaki hücre sayısından halihazırda 3 trilyon ve daha fazla sayıda “bugs” bulunmaktadır. (Bazı bilimciler ise bizim sadece %10 insan olduğumuzu ve hücrelerin %90’ının da mikrobiyel olduğunu söylemektedir.)
Bağırsaktaki faydalı bakterilerin patojenik olanlara yönelik ideal dengesi yüzde 85 iyi, yüzde 15 kötü bakteri şeklindedir. Bu oranı muhafaza etmek bağırsak sağlığını en iyi seviyede tutmanın sırrıdır.
24 saat
İyi haber ise sadece 24 saat gibi kısa bir sürede yediklerinizi basitçe değiştirerek yeni bir bağırsak florası elde edebilirsiniz. Bu nedenle, bağırsak florası ne tüketiyorsa siz de osunuz.
Antibiyotikler
Hepimiz antibiyotik kullanmışızdır. Modern dünyada en yaygın reçete edilen ilaç antibiyotiktir. Doğduğumuz andan itibaren bu tür ilaçlara sadece reçeteyle değil, yiyecekler yoluyla da sürekli olarak maruz kalırız.
Çiftlik hayvanları ve kümes hayvanlarına düzenli olarak antibiyotik verilir. Bu yüzden onlardan aldığımız bütün ürünler (et, süt, yumurta), bize sürekli olarak antibiyotik ve bu hayvanların vücudunda oluşurken aynı zamanda toksin de üreten antibiyotiğe dirençli bakteriler taşır.
Çiftlik balıkları ve kabuklu deniz ürünlerinin tanklarına da düzenli olarak antibiyotik atılır. Pek çok meyve, sebze, tahıl, baklagiller ve kabuklu yemişler antibiyotik spreyleriyle hastalıklardan korunur.
Antibiyotiklere maruz kalmadan yaşayamıyoruz
Karmaşık modern dünyamızda antibiyotiklere maruz kalmadan yaşayamıyoruz. Hayatımızın o kadar “normal” bir parçası haline gelmişlerdir ki çoğumuz “antibiyotik bana ne yapar?” sorusunu aklına bile getirmez. 1950’lerde yılda yüzlerce ton olan antibiyotik üretimi 1990’larda yılda on binlerce tona çıkınca, bu gruptan ilaçların insan sağlığına etkileri konusunda endişeyle yapılan çalışmalar ve kanıtları da arttı.
Bu araştırmaların sonuçları şöyledir:
- Antibiyotiklerin sadece bağırsakta değil, vücuttaki diğer organlarda ve dokularda yaşayan yararlı bakteriler üzerinde de yok edici etkisi vardır.
- Antibiyotikler; bakteri, virüs ve mantarları iyi huyludan kötü huyluya dönüştürür ve dokulara saldırıp hastalık oluşturma yeteneği kazandırır.
- Antibiyotikler, bakterileri antibiyotiklere dayanıklı hale getirir. Bu yüzden ilaç endüstrisi bu yeni ve değişmiş bakterilerle savaşması için sürekli olarak daha güçlü antibiyotikler üretmek zorunda kalır. Bunun örneklerinden biri tüberkülozdur. Antibiyotiklerin yaygın kullanımıyla ortaya çıkan Tuberculosis, bilinen tüm antibiyotiklere dirençli varyasyonlara sahiptir.
- Antibiyotiklerin bağışıklık sistemi üzerindeki doğrudan hasar verici etkisi bizi enfeksiyonlara açık hale getirir; “daha fazla antibiyotik daha fazla enfeksiyon” döngüsüne yol açar.
Farklı antibiyotik gruplarının bağırsak florası üzerindeki etkileri
Penisilinler
Bu grupta isimlerinin sonunda “-silin” uzantısı olan Amoksilin, Amfisilin, Fluklosasilin gibi yaygın olarak kullanılan antibiyotikler bulunur. Bu ilaçlar özellikle iki ana yararlı bakteri grubuna zarar verir: Lactobacilli ve Bifidobacteria. Aynı zamanda patojen bir bakteri ailesi olan Proteus ailesinden Streptococci veStaphylococci’nin üremesini teşvik eder.
Bu antibiyotik grubu, normalde kalın bağırsakta bulunan bakterilerin yukarıya, ince bağırsağa doğru çıkmasına ve kişinin İBS (İrritabl Bağırsak Sendromu) ve diğer sindirim hastalıklarına yatkın hale gelmesine neden olur.
Tetrasiklinler (Tetrasiklin, Doksisiklin ve diğer “-siklinler”)
Bu gruptaki ilaçlar yaygın olarak ergenlere, üç ay ile iki yıl arası uzun süreli akne tedavisi için verilir. Tetrasiklinler, mukus zarlarının protein yapısını değiştirerek özellikle bağırsak duvarında toksik bir etki oluşturur.
Bunun iki sonucu vardır: Birincisi; bağırsak duvarını anatomik olarak patojen mikropların saldırısına açık hale getirir. İkincisi; bağışıklık sistemini bu değişmiş proteinlere saldırması için harekete geçirerek, vücudun kendi bağırsağına karşı bir otoimmün reaksiyon geliştirmesine sebep olur.
Tetrasiklinler aynı zamanda sindirim yolunda hastalığa yol açan Candida mantarının, Staphylococci ve Clostridia bakterilerinin üremesinin tetikler.
Aminoglikozitler (Gentamisin, Kanamisin), Makrolitler (Eritromisin) ve diğer “-misin”ler
Bu ilaçlar, bağırsakta özellikle fizyolojik E.coli ve Enterococci gibi yararlı bakteri kolonileri üzerinde yıkıcı etkiye sahiptir. Uzun süreli bir antibiyotik tedavisi, bu bakterileri sindirim sisteminden tamamen temizleyebilir ve onu E.coli’nin patojen türleriyle diğer mikroplara açık hale getirebilir.
Antifungal (anti-mantar) antibiyotikler (Nistatin, Amfoterisin vb.)
Bu ilaçlar Protheus ailesinin ve ciddi hastalıklara yol açabilen laktoz-negatif E.coli türlerinin üremesini tetikler.
Antibiyotik kombinasyonlarının, tek başına alınan antibiyotiklere göre bağırsak florası üzerindeki olumsuz etkileri daha fazladır. Antibiyotik ağızdan alınıyorsa ve akne, kronik sistit, kronik kulak enfeksiyonu ve diğer kronik enfeksiyonlarda olduğu gibi düşük dozda uzun süreli kullanım gerektiriyorsa daha da zararlıdır.
Tıp personeli ve ilaç endüstrisi çalışanları, düşük dozlarda antibiyotiğe maruz kalma riski taşırlar. Aslında bu kişilerde bağırsak disbiyozu (anormal bağırsak florası) çok yaygındır.
Antibiyotik yüksek dozda verildiğinde, bağırsakta hangi bakteri, virüs veya mantarın önce gelirse doldurabileceği boş oyuklar oluşturur. Bu oyukların patojen yerine dost bakterilerle dolması için antibiyotikle birlikte iyi bir probiyotik vermek çok önemlidir.
Antibiyotik kullanım süresi kısa ve doz düşük olduğunda bile bağırsaktaki yararlı bakterilerin iyileşmesi çok uzun sürer. Fizyolojik E.coli 1-2 haftada, Bifidobacteria ve Veillonelli 2-3 haftada, bakteroidler ve Pepstreptococci bir ayda iyileşir.
Bağırsak florası bu süre içinde başka hasar verici faktörlerle karşılaşırsa, şiddetli bir bağırsak disbiyozu başlayabilir.
Diğer ilaçlar
Çoğu ilaç, özellikle de uzun sürelerle veya sürekli olarak kullanılırsa bağırsak florasına zarar verir. Kronik ağrısı olanlara genellikle uzun süreli kullanmaları için ağrı kesici ve analjezikler (aspirin, ibuprofen vb.) verilir. Bu ilaçlar bağırsakta hastalıklara yol açabilecek hemalotik türde bakteriler ve Campylobacter gelişimini tetikler.
Prednizolon, Hidrokortizon, Betametazon, Deksametazon gibi steroid ilaçlar da bağırsak florasına zarar verir. Ayrıca bu ilaçların bağışıklık bastırma özellikleri vücudu tüm enfeksiyonlara açık hale getirir. Örneğin, steroid tedavisinin nerdeyse kaçınılmaz olarak aşırı mantar oluşumuna, özellikle de Candida türlerinin artışına sebep olduğu biliniyor.
Doğum kontrol hapları yıllardır çok sayıda kadın, özellikle de genç kadınlar tarafından kullanılıyor. Bu ilaç grubunun bağırsak florası üzerinde yıkıcı etkisi var. Bir kadın, çocuk sahibi olacağı zamana gelene kadar bu ilaçları kullandığında bağırsak florası anormalleşmiş oluyor.
Bebekler steril bir bağırsakla doğarlar ve bağırsak florasının çoğunu annesinden alırlar. Annenin bağırsak florası anormalse çocuğuna da bu şekilde geçer ve çocuk, egzama, astım, diğer alerjiler ve ciddi öğrenme bozukluklarına yatkın hale gelir.
Uyku hapları, mide ekşimesine karşı verilen ilaçlar, sinir yatıştırıcı ilaçlar, sitotoksik ilaçlar gibi diğer ilaç grupları; bağırsak florası, sindirim sistemi ve bağışıklık sisteminde farklı hasarlara yol açar.
İlaç kaynaklı bağırsak disbiyozu, genellikle en ciddi ve tedaviye en dirençli hastalıklardandır. Batıda son 50 yıl içinde ilaç kullanımı korkunç derecede artmıştır. Reçeteli veya reçetesiz satılan ilaçları almak günlük hayatın nerdeyse normal bir parçası, komşularla üzerinde sohbet edecek bir konu haline gelmiştir. Ama çoğu insan bırakın bağırsak florasını, bu ilaçların vücutlarına neler yaptığından habersizdir.
Kaynak: GAPS Bağırsak ve Psikoloji Sendromu, Uzm. Dr. Natasha Campbell-McBride MD