Haklı çığlığını parayla bastırmaya çalışan sizin gibi büyük (!) adamların karşısında adeta mağrur duruş sergileyen kanser hastası Dilek Özçelik aramızdan ayrıldı. Peki, şimdi kaç tane VIP cami yaptırarak rahatlatabileceksiniz o kör vicdanlarınızı?
Ne olmuştu?
Takvimlerden 15 Nisan 2013.
Trakya Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği Bölümü 3. sınıf öğrencisiydi Dilek Özçelik.
22 yaşındaydı. Lenf kanseriydi. İlaç lazımdı.
Dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar iki günlük Trakya gezisi için Edirne’ye gelmişti. Selimiye camiye öğle namazını kılmak için giderken yanına gelen lenf kanser hastası Dilek Özçelik, Bayraktar’ın elinden tuttu, derdini anlattı, yardım istedi. Bunun üzerine Bayraktar, Dilek Özçelik’in avucuna para sıkıştırarak “Al işte bu parayı kızım. Başka ne yapacağım? Onları sen kendin al. Al onu al. Cebinden düşürme. Orada epey para var.” diyerek camiye yöneldi ve namaza durdu. Ne namaz ama!
Sonra ne oldu?
Bayraktar’ın yaklaşımı ve tavrını hazmedemeyen Dilek namaz çıkışı Bayraktar’ın yanına koştu ve “Bakanım bir şey diyeceğim. Kimseye bir zararım yok. Sadece yanlış anlaşıldım. Ben dilenci değilim. İnsanlık konusunda bir kez daha hayal kırıklığına uğradım. Görüyorum ki çaresizliği hiç tatmamışsınız hayatınızda.” diyerek gözyaşlarına boğuldu. Polislerin müdahalesine maruz kaldı.
Hüseyin Çelik: Erdoğan Bayraktar linç edilmek istendi
Eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik; Erdoğan Bayraktar’ın Dilek Özçelik’in avucuna 2 bin lira para sokuşturarak “Al kızım, git ilacını al” sözlerine; yöntemi sorgulayabilirsiniz ama bu tepeden tırnağa iyi niyetle yapılmış bir davranıştır, Erdoğan Bayraktar linç edilmek isteniyor; çok ayıp, dedi.
Dilek Özçelik: Parayı saymadım
Dilek Özçelik Erdoğan Bayraktar’ın kendisine 2 bin lira vermediğini söylemiş ve 2 bin lira olsa avucuma sığmazdı, demişti. 200, 300 ya da en fazla 400 lira para vardı demesi üzerine Hüseyin Çelik “200, 300, 400 lira diyor, onun net rakamını söylemiyor” diyerek gülmüştü.
Halbuki Dilek Özçelik’in istediği bu değildi ve bunu ne Bayraktar anlayabilmişti ne de Çelik.
Şimdi, hangisi can yakıcı?
Dilek Özçelik’in lenf kanseri olması mı?
Erdoğan Bayraktar’ın ‘al, başımın gözümün sadakası olsun’ dermiş gibi Dilek’in avuçlarının arasına para sıkıştırması mı?
Polisin Dilek’in başını öne eğerek yaptığı güç gösterisi mi?
Çelik’in, paranın miktarına takılıp kalması mı?
Yoksa çığlığını parayla bastırmaya çalışan o büyük(!) adamların karşısında mağrur duruşlu kadının; Dilek Özçelik’in aramızdan ayrılması mı?
İçlerinde gizli, saklı kalan merhamete filiz olmadıkları için insaniyet duygularından yoksun, vicdanları çürütülmüş ve beyinlerindeki lobları adeta parazitleştirilmiş ve insanlık tarihinin yüz karası olan o büyük (!) adamlara inat bir dilek tutalım; dilekler artık kazansın, dilekler artık ölmesin.