Futbolu çok seviyoruz. Bu tutkunun kökeni acaba bambaşka bir yerde olabilir mi? Yoksa topçu avcı, gol de av mı? Futbol aslında ilkel avcı içgüdülerimizi mi tetikliyor?
Geçen gün aklıma takıldı. Sonra kendimce kurguladığım bir yap-bozun parçalarını kendi kurguma göre birleştirince tümevarım ile bir takım sonuçlara vardım ayak topu ile ilgili. Belki de dünyadaki bu baskın futbol sevgisinin kök nedenini sosyolojide değil de antropolojide aramak gerekir.
Eskilere gideceğim. İnsanoğlunun atalarının avcı olduğunu hepimiz duymuşuzdur. Ve insanoğlunun avcılığının sadece alet edevat üretimi ile hayvanları öldürme üzerine kurulu olmadığı da gün gibi ortada. Son dönemde izlediğim bir belgeselde, insanın doğadaki en dayanıklı koşucu olduğunu duydum. Çok şaşırtıcı değil mi, olay hızlı koşmaktan ziyade dayanıma ve uzun mesafeye geldiğinde, insanı geçebilen tek bir canlı bile yok.
İdmanlı bir insan, 24 saat içerisinde 150 km mesafeyi koşarak katedebiliyor. Ve insan bunu tüm vücudundan terleyebilerek sürekli soğuyabilmesine borçlu… Afrika’da bu şekilde avlanan kabilelere on yıl öncesine kadar rastlanıyormuş. Hayvanları daireler içerisinde koşturup, deparlar attırıp sonunda sıcaktan çökme noktasına getirerek yakalıyorlar.
Neden başka bir spor değil de futbol?
Bu bilgi, daha önce aklımı çelmiş olan bir sorunun tartışmasını tekrar açtı ve ilginç boyutlar getirdi. Ayak topu ya da daha çok kullanılan namıyla futbol sadece ülkemizin değil birçok ülkenin en yaygın sporu. Dünyada yaklaşık 3 milyar kişinin sürekli takip ettiği söyleniyor. İnsanların hayatlarının bir parçası haline gelmiş durumda. Peki neden başka bir spor değil de, futbol? Neden tenis değil, neden yüzme, eskrim, masa tenisi değil de futbol? Eskiden hep sokakta kolayca oynanan ve en basit imkânlarla bile müsabakaya çevrilebilmesi sebebiyle işlevsel kolaylığından dolayı insanları çok çektiğini düşünürdüm.
Ancak aklıma şöyle bir hipotez geldi. Bu spor, bana bir anda avcı dönemindeki davranışı hatırlattı. Evvela, sürekli bir koşma faaliyeti var. Bir hedefin peşinde koşuluyor. Ve uzun süreli bir koşmadan bahsediyoruz.
Paul Scholes, Manchester United‘da oynarken 90 dakikada 11,5 km koştuğunda, bunun insanın doğası gereği çok da inanılmaz olmadığını göz önüne almak gerekiyor. Zira mevzubahis tempo, 24 saatte 184 km’ye tekabül ediyor ve ilk 90 dakika için insan doğasına uygun bir mesafe. Kadın-erkek sınıflandırması hesaba katıldığında, atalarımızda avcı olan tarafın kadından ziyade erkek taifesi olduğu akıllarımızdan çıkmaz. Ne hikmetse futbol erkekleri daha fazla cezbediyor.
Bütün bu ögeleri bir araya topladığımızda, futbol sevgisinin daha küçük yaşlardan başlayarak sanki ilkel dönemden kalan avcı davranışlarımızı tetiklemesinden kaynaklandığını düşünüyorum. Acaba bu konuda yapılmış bir araştırma veya makale var mıdır bilmiyorum. Ama yapılırsa sonucunu da çok büyük bir merakla bekliyorum.