Gluten hassasiyeti, beslenme ve sağlıklı yaşam alanında tüm dünyada en ateşli tartışma konularının başında geliyor. Son araştırmalar, gluten hassasiyeti olan insanların aslında düşündükleri kadar hassas olmayabileceğini ortaya çıkardı.
Norveç’teki Oslo Üniversitesi ve Avustralya’daki Monash Üniversitesi araştırmacıları tarafından yürütülen ve ciddi bilimsel çalışmaların yer aldığı Gastroenterology dergisinde de yayımlanan araştırmaya göre aranan suçlu gluten olmayabilir!
Gluten hassasiyeti, beslenme ve sağlıklı yaşam alanında tüm dünyada en ateşli tartışma konularının başında geliyor. Bazı araştırmalara göre çölyak hastalığı taşımayan kişilerdeki belirtiler, glutenli ya da glutensiz beslenmiş olması farketmeksizin benzer özellik gösterebiliyor. Yani her iki türlü de şişkinlik, sindirim sistemi hassasiyeti gibi hafif rahatsızlık hissi oluşabiliyor. Buna rağmen gluten içermeyen gıda zincirlerine her geçen gün yenileri ekleniyor. Üstelik glutensiz beslenenlerde tip 2 diyabet riski de daha yüksek.
Asıl suçlunun fruktan olduğu görüldü
Monash Üniversitesi’nden Peter Gibson, New Scientist dergisine yaptığı açıklamada, “Çölyak hastalığı ve insanların buğday yemeyi bıraktıklarında daha iyi hissetmeye başlamaları yüzünden asıl suçlunun gluten olduğu sanılıyor ancak artık ilk varsayımların yanlış olduğunu görüyoruz” dedi.
Gibson’ın bu açıklamasının dayanağı ise bu araştırmada, glutenden ziyade, fruktan adı verilen bir şeker bağının asıl suçlu olarak ortaya çıkması.
Hem gluten hem de fruktan, buğday, arpa, çavdar gibi tahıllarda bulunuyor. Bu açıdan bazı eski araştırmaları da destekleyen veriler sunan çalışmada çölyak hastalığı taşımayan ancak glutensiz diyet yapan 59 kişiden özel tahıl barları yenmesi istendi.
Fruktan daha fazla şişkinlik yaptı
Hazırlanan üç bar tipinden ilki gluten, ikincisi fruktan içeriyordu ve üçüncü tip olan kontrol barı her ikisini de içermiyordu. Katılımcılar üç gruba ayrıldı ve her kişi, bir hafta boyunca aralıksız tek bir tip barı yiyip sonrasında bir hafta ara vererek diğer tip barı yemeye başladı.
Çalışmaya katılan insanlara hangi barın ne içerdiği söylenmedi. Sonuçlar, fruktan içerikli barın, kontrol barına kıyasla yüzde 15 daha fazla şişkinlik belirtileri ve yüzde 13 daha fazla gastrointestinal (mide ve bağırsakla ilgili) rahatsızlıkları tetiklediğini gösterdi.
Ancak gluten içerikli barla kontrol barı arasındaki sonuçlarda hiçbir farklılık ortaya çıkmadı.
Glutensiz diyet diyabet riskini artırabilir
İnsanların yüzde 13’ü ekmek ve makarna gibi yiyecekleri tükettikten sonra şişkinlik gibi belirtilere sahip olduğunu düşünerek glüten hassasiyeti olduğunu iddia ediyor.
Ancak sadece yüzde 1’i ishal ve hazımsızlık gibi belirtileri içeren, şiddetli bağışıklık sistemi tepkilerine neden olan çölyak hastalığının bilincinde.
Tahminlere göre gluten hassasiyeti doğru olmayabilir ve sorunun asıl kaynağı fruktan olabilir. Bu durum, soya sosu gibi düşük fruktan, yüksek gluten içeren gıdalara yönelmeye neden olabilir ve böylece glutensiz diyet uygulayan insanların tip 2 diyabeti geliştirme riskini de düşürebilir. Çünkü tıbbi olarak gerekli olmadığı halde gluteni diyetten çıkarmak da diyabet riskini de artırıyor.
Yetersiz lif alımı diyabeti tetikliyor
American Heart Association’da yer alan bir habere göre analizlerde, fazla gluten tüketenlerdeki diyabet riskinin, günde 4 gramdan daha az gluten tüketenlere göre yüzde 13 daha düşük olduğu ve diyetlerinde az gluten bulunanların daha az tahıl lifi aldıkları belirlendi.
Riskin, egzersiz alışkanlığı, kilo, günlük kalori alımı ve ailede diyabet hikayesi gibi faktörlerin dikkate alınmasından sonra da değişmediği görüldü. Bunun olası sebeplerinin ise glutensiz diyet uygulayanların yeteri kadar lif ve vitamin-mineraller gibi önemli besin öğelerinden mahrum kalıyor olma ihtimali…
Çoğu paketlenmiş hazır gıda olan glutensiz yiyeceklerde fazla miktarda katkı maddesi, tuz, şeker, nişasta (pirinç, soya, mısır…) gibi sağlıksız besin öğelerinin bulunma ihtimali olabileceği belirtiliyor.
Tip 2 Diyabet nedir?
Erişkinlerde görülen diyabet türüne Tip 2 Diyabet denir. Pankreas insülin üretir; fakat insülin direnci nedeniyle vücut bunu gerektiği gibi kullanamaz. Daha çok 40 yaş üzerindeki kişilerde ortaya çıkar.
Tip 2 Diyabet belirtileri nelerdir?
Tip 2 diyabetin başlıca belirtileri; sık idrara çıkma (poliüri), çok su içme (polidipsi), çok yemek yeme (polifaji), kilo artışı veya kilo kaybı, plazma kan glukoz düzeyinin yükselmesidir (aç karnına 126 mg/dl’den yüksek olması).
Şeker yüksekliği neden önemli?
İnsülin, pankreas bezi tarafından üretilen ve kana salınan bir hormondur. Ana görevi; kandaki şekeri (glukozu) hücrelerin içine taşımaktır. Hücrelerdeki glukoz, günlük yaşamımızı devam ettirmeyi sağlayan ana enerji kaynağıdır.
Tip 2 diyabet, genellikle insülin salgılanmasında bir yetersizlik ve/veya hücrelerin bu hormona karşı duyarlılığının azalması sonucunda gelişir. Çünkü, sindirim sistemi kaynaklı direnç hormonları ve hücre içindeki bazı sinyal mekanizmaları; ya insülinin hücre içine girişine izin vermez ya da hücre içinde insüline karşı bir direnç oluşur.
Bu tabloya “İnsülin Direnci” denilmektedir. Direnç nedeniyle insülin normal işlevini yerine getiremez. Tip 2 diyabette başlangıçta insülin salınımı artar ancak artan insülin salınımı da kandaki yüksek şeker seviyelerini azaltamaz.
İnsülin görevini yerine getiremeyince, besinlerle aldığımız şeker ve diğer besin unsurları ihtiyaç duyan hücrelere giremez. Böylelikle, hücrelerde şeker azlığı yaşanırken, kandaki şeker seviyeleri normal değerlerin üstüne çıkar. Kandaki şekerin çok artması, zehir etkisi yaratır ve vücudun tüm hücrelerini tahrip eder.