Diyelim ki bir yaşamda öldürüldüm. Orada neden öldürüldüm? Neyi gözden kaçırdım ve bunu yapan kişi neden bunu yaptı? Karma dizimi tüm bu soruları yanıtlıyor. Geçtiğimiz aylarda iyileştirici, dönüştürücü, şifalandırıcı ve farkındalığı yüksek oranda artıran ruhsal bir çalışma ile tanıştım. Bu çalışma aile dizimi ve karma dizimi diye adlandırılıyor.
Hepimizin hayatında zaman zaman ne kadar uğraşsak da bir türlü çözümleyemediğimiz konular olabiliyor. Aile ve karma dizimi ise tam da bu noktada bizlere ışık tutuyor. Bu yöntem yaşanan tecrübelerin tüm insanlığın DNA’sına kaydedildiği savına dayanan kolektif bilinç kuramını temel alıyor. Bu yönteme göre insanın geçmişteki tüm düşünce ve edimlerinin enerjisel düzeyde kayıtlı olduğu kabul ediliyor. Bu terapi yöntemini Türkiye’de başarılı bir şekilde uygulayan sayın Aynur Salış ile tanışma şansım oldu. Kendisiyle yaptığımız söyleyişimizi sizlerle de paylaşıyorum.
Röportaj: Aynur Salış
Regresyon terapisi, aile dizimi ve karma dizimi arasındaki farklar nelerdir? Ortak özellikleri var mıdır, ne işe yararlar?
Aynur Salış: Aile dizimi sizin ailenizle ilgili konularda bireysel ya da grup çalışması şeklinde uygulanıyor. Aile diziminde siz öncelikle kendi köken ailenizi kabul etmeye gidiyorsunuz. Buna kabul etmenin ilk yolculuğu diyebiliriz. Kabul etmeyi öğrendiğimizde aidiyet duygumuzu geliştiririz. Kabul etmeyi bu nedenle öğreniyoruz. Kabul etmek bizi aidiyete götürür. Yani ben bu aileye aitim, ben bu aileye ait olduğum için onlardan biriyim, ben burada rahatım, bana bu kadar sevgi verebildiler, ben bunların hepsini kabul ediyorum.
Bir basamak düşünün, kabul etmek insanı bir basamak yukarı yükseltir. Bu da bu noktadan sonra sizi şuraya götürür: bundan sonra sizin kendinizi olduğunuz gibi kabul etmeniz gerekir. Burada da karma dizimi devreye giriyor. Karma dizimi ise kişinin kendini olduğu gibi kabul etmesi içindir. Karma dizimi çalışması şu konuları içeriyor: Benim bir geçmiş yaşamım var; yani ben ilk defa inmedim bu dünyaya, bu benim ilk bedenleşmem değil, benim bir hikayem var. O da bir grup çalışması ve temsilcilerle gerçekleştiriliyor. Burada ise konu şu; ben o zaman o yaşamımda neyi görmedim, neyi öğrenmedim ve bu hayatta neyi tekrar ediyorum. Karma dizimi bu işe yarıyor.
Çok basit bir örnek verecek olursak diyelim ki ben bir yaşamda öldürüldüm, ben orada neden öldürüldüm neyi gözden kaçırdım ve bunu yapan kişi neden bunu yaptı? Karma dizimi tüm bu soruları yanıtlıyor. Benim dışımda başka bir sistem daha vardı, başka bir fikir daha vardı, bunları açığa çıkarıyor. Aynı aile diziminde olduğu gibi atalarda bir sorun yaşandı ve o sorun kayıtlarda var ve bu konu sadece o atayla ilgili değildi, o ata başka birisiyle de sorun yaşadı, yani interaktif bir durum söz konusu.
Karma dizimi tüm bunları gösteriyor. Peki bu benim ne işime yarıyor?
Ben bunları çözdükten sonra bir daha bu yaşantımda o karakterde insanları hayatıma çekmiyorum. Çünkü o alan artık benim için şifalanmış oluyor ve ben o alandan çıkmış oluyorum. Konu burada sadece o öldürülme sahnesine bakmak değil, konu orada gizli olan neydi ve ben neyi görmedim? Ve karşımdaki kişi aslında bana bunu neden yaptı, oradaki ilişki ve çelişki neydi? Bu konuların tümüne ışık tutuyor karma dizimi. Regresyona gelicek olursak regresyon bireysel yapılan bir çalışmadır, terapist danışan ile o hayata geri gider, o hayattaki travmaya bakar ve çözer.
İnsanlar bu tarz terapileri seçerken neye göre karar vermeliler, nelere dikkat etmeliler?
Aynur Salış: Aslında o kadar zor değil karar vermek. Diyelim ki sizin ailenizle ilgili bir sorununuz var ve siz bunu çözmek için ne kadar uğraşsanız ve niyet etseniz de çözemiyorsanız, içinizdeki sevgiyi akıtmaya çalışıyor ama bu bir türlü bu olmuyorsa bunun başka bir sebebi vardır. Bu noktada aile dizimi seçilir. Ama içinizde şöyle bir duygu varsa; ben bu konuyu çözemiyorum, işin içinden çıkamıyorum, beni bir şey hapsediyor, ben bu duygudan özgürleşemiyorum, bu hissettiğim şeyin arkasında başka bir şey var.
“Bu sorular geldiği an bu sizi karma dizimine götürür.”
Yani bu şu anlama gelir: buradaki konu benim. Burada annemle babamla vs. bunu çözemiyorum olayı yok, burada daha çok, niye aynı insanlar hayatıma giriyor, niye ben aynı noktada paramı kaybediyorum, neden ben aynı noktada hep mobbinge uğruyorum, neden hep aynı noktada hep aynı şeyde bir tekrar var, neden hep aynı ilişki formatını deneyimliyorum? vs. Tüm bunlar benim karmam ile ilgilidir. Bunlar benim bir zamanlar hayatımda anlamadığım, çözemediğim ve şimdiki hayatımda çözmeye çalıştığım, çabaladığım konulardır.
Bu tarz terapi yöntemleri ile modern tıpla da ortak çalışmalar yapılabilir mi?
Aynur Salış: Avrupa’da bu tarz çalışmalara rastlıyoruz. Artık şifacılar ve hekimler adı altında kongreler düzenleniyor. Eşit çalışıyorlar hatta bu şekilde çalışan hastaneler de açıldı. Şöyle bir şey oluyor; orada aile dizimcisi dizimini yapıyor, psikiyatrist kendi alanında bakıyor, diğer hekim kendi alanında bakıyor. Yani danışanların sorunlarına bütünsel bakış açısı ile bakılıyor.
Dönüşüm hayat boyu gerçekleşen bir süreç midir? Bu terapi yöntemlerine başvururken ihtiyaçlar sıralamasının önemi nedir?
Aynur Salış: İnsan özgür iradesi olan bir varlıktır. Nereye kadar ilerleyeceğine kendisi karar verir, hedefini kendisi belirler. Eğer siz diyorsanız ki ben kalbimdeki saf sevgiye ulaşmak istiyorum bu uzun bir yoldur. Ama siz diyorsanız ki ben ilişkilerimi düzelteyim, kendime bir aile kurayım orada rahat edeyim, biraz da maddiyat olsun beni doyuracak şekilde benim istediğim bu kadar diyorsanız bu kadardır sizin yolunuz. Ama hayata baktığımızda öğretiler hiç bir zaman bitmez. Kişi sadece bu terapi yöntemleri ile dönüşmez, hayatın kendisi de sizi dönüştürür. Örneğin sevdiğiniz insanları kaybedersiniz, arkadaşlarınız hayatınızdan gidebilir, çocuğunuz büyür bunların hepsi de birer dönüşümdür. Ev değiştiriyorsunuz, mobilya değiştiriyorsunuz, besinlerinizi değiştiriyorsunuz, bunlar da bir dönüşümdür. Dolayısı ile dönüşümün bir sonu yoktur.
Bert Hellinger
Aile dizimi ve karma diziminin geçmişten bugüne kadar nasıl bir gelişim süreci oldu? 10 yıl sonra bu terapi yöntemlerine baktığımızda hangi noktaya gelmiş olabilirler? Nasıl hayal edebiliriz?
Aynur Salış: Aile dizimini bugünkü formatına getiren Bert Hellinger isimli üstattır. İlk başladığında çok teknik içeriyordu, çok fazla soru sorulurdu. Aile dizimi bugün şu noktaya geldi: Bir hareket var ve o harekete sadece alan açmak, o hareketin içinde şifanın akışına izin vermek. Biz buna sessiz dizimler diyoruz. Tamamen sessiz olan, bazen de üç kelimenin konuşulduğu dizimler. Mesela bir dizimde sadece teşekkür ederim demiştim, başka bir şey yoktu.
Burada bakış açısı şu artık: Biz aslında burada büyük bir hareketin içindeyiz. Evren olarak, birey olarak, evrenin bir parçası olarak bu dünyada yaşayan bir birey olarak bütünün bir parçasıyız. Ve aslında bunu yöneten bir güç var. Siz buna ilahi güç diyebilirsiniz. Hellinger buna büyük ruh diyor, büyük hareket ettiren ruh diyor ve dizimde bu ruhun teslimiyetine veriyor kendisini. Yani kendisi artık müdahale etmiyor. Bu aşamaya gelmek için dizimi yapan kişinin de tamamen ilahi teslimiyettte olması gerekiyor.
Hellinger bu durumu son kitaplarında muazzam bir şekilde anlatıyor. Dizim çalışmaları aynı zamanda ruhun ne kadar kıymetli bir yolculuk yaptığını da gösteriyor. İlk süreçlerde aile dizimleri çok net anlaşılamıyordu, insanlar neden bu aileyi seçtiklerini anlamakta zorluk çekiyorlardı. Ben bu aileyi neden seçtim? Çünkü bu aile benim ruhumun erdemleşme sürecinde ilahi düzende bana destek oldu. Hellinger’in anlatmak istediği şey bu.
Hellinger’in uzun yol isimli kitabı insanın ruhsal yolculuğunu çok güzel bir şekilde anlatıyor. Çevirisi de çok güzel bir şekilde yaplmış bir kitaptır. Aile dizimi ve karma dizimi için genç bir yöntem diyebiliriz. Peki bu nereye gidecek? Bir gün baktığımız zaman şöyle bir şey olacak: Karma dizimi karmik kolektif alanları da şifalandırıyor. Mesela aile diziminde o travmaya bağlı olan bütün aile fertleri şifalanıyor.
Bunun aynısını karma dizimi de yapıyor. Bu da çok güzel bir şey çünkü bu gezegenin üzerinden ne kadar kolektif travmatik alanlar şifalanırsa o kadar insan sevgiye daha rahat ulaşabilir. Bizler kolektiflerden çok etkileniyoruz. Daha derine baktığmız zaman toplumun ayrı bir kolektifi var, kültürün ayrı bir kolektifi var; örf adet kolektifleri var, kadınların, erkeklerin kolektifleri vs. bir sürü kolektifler var. Ne kadar çok kolektifler şifalanırsa yeni gelen ruhların da travmatize gelmesine gerek kalmaz. Çünkü ruh enerji boyutundan geçip ana rahmine düşüyor ve bedenleniyor.
Kabul etmek
Kabul etmek nedir?
Aynur Salış: Kabul etmek insan olarak baktığımız zaman bizim en büyük sınavımız. Çünkü kabul etmek yolun başlangıcıdır. Bu yol nereye gidiyor diye soracak olursam aslında kalbimdeki sevgiye gidiyorum, başka bir yere gittiğim yok. Ve bunun önünü kapatan bazı şeyler var; travma olabiilir, benim düşünce yapım olabilir vs. Kabul etmek aile dizimi açısından şöyle bir şeydir: Ben ailemi olduğum gibi kabul ettiğim an bundan önce görmediğim farketmediğim sevgi akmaya başlıyor. Ben bunu göz ile görmüyorum bunu sadece hissediyorum. Ve bu akmaya başladıkça bana rehberlik yapıyor; kalbimdeki sevgiye gitmem için, hatırlamam için.
“Kabul etmek kendime olan yolculuğumda belirli bilinç düzeyine gelmek ve farkındalığımı arttırmak için önemli bir etkendir.”
Yani bir sürü şeyi farkedebilirsiniz ama siz sonuçta bunu kabul ettiniz mi etmediniz mi şurada görünüyor: Siz onu hayatınızda uyguluyor musunuz? Sözde kabul etmekle olmuyor bu işler, yani eğer ben hata yaptığımı kabul ettiysem ve ondan sonra davranışımı değiştiriyorsam ve bunu da hayatın içinde yaşatıyorsam o zaman ben bunu gerçekten kabul etmişim demektir. Ama ben hayatın içinde bunu yaşatmıyorsam kabul etmemişimdir. Ve aslında hala çözdüğümü sandığım olayın içindeyimdir.
İlahi aşk yolunda insanları neler bekler? Nasıl bir yolculuktur?
Aynur Salış: İki insan hayatlarını birleştirdiğinde yaşam yolculuğunda aslında bir sınava da tabi olurlar. Buradaki sınav acaba bu kişiler birbirlerini oldukları gibi kabul ediyorlar ve seviyorlar mı yoksa birbirlerini değiştirmeye mi çalışıyorlar? İlişkiler ilk başta bir ihtiyaçtan doğar; yani ben sizi seviyorum siz beni seviyorsunuz, siz benim bir ihtiyacımı gideriyorsunuz, ben de sizin bir ihtiyacınızı gideriyorum. Burada hep bir alma verme var.
Biz burada aile dizimi açısından diyoruz ki alma ve vermenin bir dengesi olacak, dengesiz olduğu zaman iki taraftan biri gider. Uzun evliliklere ve beraberliklere baktığımız zaman çoğunlukla çiftler hayatlarının bir döneminde ilişkilerinin artık eskisi gibi olmadığını fark ederler. Bu süreçten sonra ilişkiler farklı bir boyuta girer. Burada şunun bilincinde olmak gerekir ki oranın sınavları çok fazla oluyor. Ben karşımdakini yıllarca gerçekten olduğu gibi kabul ettim mi, yoksa idare mi ettim, yoksa ben o ilişkide korktuğum için mi kaldım.
Tüm bu görmediğim her şey bir anda ortaya çıkar. Bunu çözdüğünüz an ikili ilişkide ilahi aşkı yaşatabilirsiniz. Bu sizi ilahi aşka götürür ama çok bilinçli gitmeniz gerekir, kendi içinize kendi aynanıza çok bilinçli bakmanız lazım. Çünkü ilahi aşk, ben sana değil kendi aynama bakıyorum, içimdeki aynayı temizlemeye gidiyorum demektir. Bu arada ilişki ihtiyaçtan çıkıyor ve çok kadim bir yere gidiyor. Bu çok farklı bir boyuttur, farklı bir bakış açısıdır.
Burada artık karşımdakini hiç bir şekilde değiştirme çabasına girmiyorum. Bu yolculuğa çıkmaya karar verdiğinizde artık başka bir sürecin içine girmiş oluyorsunuz. Tabi bu kesinlikle tek taraflı olabilecek bir şey değildir, her iki tarafın da bu durumu istemesi gerekiyor. Aslında bu basit bir süreç de değildir. Daha önce görmediğiniz ya da halının altına attığınız ne varsa gün ışığına çıkar. Burada önemli olan kendi içinize bakmanızdır. Bu yolculuğun sonunda kişiler saf sevgi haline ulaşırlar ve tek beden olma halini deneyimlerler.
Özgür olmak
Özgür olmak ne demektir? Kanatlarımızı kullanmaktan bizi alıkoyan şeyler nelerdir?
Aynur Salış: Aile dizimi açısından biz hep şöyle bir kelime kullanıyoruz: Kabul etmenin özgürlüğü. Bu çok kilit bir sözdür. Biz burada aslında kabul etmenin özgürlüğü derken şunu anlatmaya çalışıyoruz; ben kendi köken ailemi yani annemi, babamı, halamı, teyzemi, dedemi, abimi, kardeşimi artık kim varsa köken ailemde hepsini olduğu gibi kabul ettiğim an o travmalardan özgürüm.
Burada bizim kastettiğimiz özgürlük şudur:
Ben özgür olduğum için özümde neysem artık bunu yaşatabilirim. Benim geçmişe dayalı olan hangi deneyimlerim beni korkuttu, yaraladı veya dünyevi duygulara yol açtı? Bunları da çözdükten sonra aslında sevgim tamamen özgürdür artık. Yani ben olduğum gibi özgürüm. Çünkü ben artık olduğu gibi her şeyi kabul etmişim ve bunu da kabul ettiğim için bundan sonra teslimiyete doğru gidiyorum.
Başka şekilde ifade edecek olursak artık suçlu suçsuz haklı haksız ne varsa hepsini bırakıyorum ve kendi ruhuma teslim olarak saf sevgiyi özgür bir şekilde deneyimliyorum. Özgürlük kavramına dünyevi olarak baktığımız zaman ise, örneğin siz bir anneyseniz hiçbir zaman özgür değilsinizdir, ölene kadar o çocuğa karşı olan sorumluluklarınızı yerine getirmek zorundasınızdır. Babaysanız da aynısı geçerli. Siz bir iş yerinde çalışıyorsanız özgür değilsinizdir. Oranın kuralları, hiyerarşisi vardır ve siz de bunun bir parçasısınızdır.
Size verilen bir iş var ve siz bunu yapmak zorundasınızdır aksi halde paranızı alamazsınız. Bizim burada kastettğimiz özgürlük sevgide yaşanan özgürlüktür. Sevginiz yargısız akıyor, yorum yapmıyor, değerlendirmiyor iyi kötü diye ayrım yapmıyor ise o zaman o saf halinizle özgürsünüz demektir. O zaman kanatlarınız da temizdir artık uçabilirsiniz.
Bert Hellinger bir tane seminerinde şöyle bir hikaye anlatmıştı: Siz önce bir yuvaya düşersiniz, bir kuş düşünün onun bir yuvası vardır. Bu yuvada bir sürü çalı çırpı vs. vardır, fakat siz bunların nereden geldiğini bilmezsiniz. Bunlar bizim atalarımızdır. Siz bu yuvaya düştükten sonra orada büyür, kabuğunuzu kırar ve etrafınıza bakarsınız. Bu benim annem bu benim babam dersiniz. Kişi bu yuvasını olduğu gibi kabul ettiğinde kanatları beyazlaşır ve özgürleşir. Ve daha sonra da kendi kurduğu ailesine orada yaşadığı travmaları götürmez.
Kendi mutlu sonumuzu yazmak için korkularımızdan nasıl özgürleşebiliriz? Korkularımız gerçek mi?
Aynur Salış: Aslında korkularımız bize rehberlik eden duygularımızdır. Bunu içselleştirirsek o zaman korkularımıza farklı bir bakış açısıyla bakarız. Bir şeyden korktuğumuz an içimize döneriz ve kendimize şu soruyu sorarız: Bu korku bana neyi göstermeye çalışıyor? Korkularımız yok olmaya başladıkça biz artık sevgiye güveniriz. Kısacası korkularımız içimizdeki saf sevgiye olan yolculuğumuzda bize yardımcı olurlar.
Grup terapisi ile bireysel terapi arasındaki fark
Burada yapılan grup terapileri ve bireysel terapiler arasındaki fark nedir?
Aynur Salış: Grup aile dizimlerinde şöyle bir durum oluyor. Bir defa o gün oraya gelen herkes için bir dizim yapılıyor. O travmanın altında ne varsa onu çözüyoruz. Bir de ikinci bir şey daha oluyor; temsilciler dizimler sırasında sürekli aktif oldukları için kendi hayatlarında çözemedikleri bir çok konuyu da çözmüş oluyorlar. Çünkü o gün o grup dizimine gelen kişiler de tesadüfi olarak orada bulunmuyorlar. Hepsinin mutlaka çözümlemeleri gereken ortak konuları oluyor.
Çiftlerle olan seanslarınız ne şekilde oluyor?
Aynur Salış: Bireysel çalışmalar yapıyorum. Öncelikle kişilerin köken ailelerini inceliyorum ve danışan kişilerin çözümlemek istedikleri sorunlarının kendi köken ailelerinde çözülüp çözülmediğine bakıyorum. Örneğin çiftlerin köken ailelerinde boşanmalar gerçekleştiyse ve bu konular çözülmediyse boşanmalar tekrarlanıyor. Köken ailelerde şifalanmayan konular tekrarlanır. Toplum içinde şunu sık duyarsınız; bu ailenin kaderi budur, hep bunu yaşarlar.
Boşanmalarda giden kişi ve kalan kişi dediğimiz bir durum vardır.
Yani aidiyetten çıkıp giden bir kişi var, bu anne de olabilir baba da olabilir, sebep her ne olursa olursa gitmeyi seçen kişiler ailede kalmak istemiyorlardır. Diyelim ki baba gitti, çocuğun arkası bu durumda aile dizimi açısından boş kalıyor. Eğer çift bunu kendi aralarında kırgınlıklar yaratmadan bilinçli bir şekilde çözdülerse ve çocuklara da bu travmayı vermeden ayrılırlarsa bu çocuklar ağlamazlar.
Çünkü burada çiftler tüm durumları kendi içlerinde şifalandırmışlardır. Ve bu durum tabi ki çok büyük bir dürüstlük ister, kolay bir süreç değildir. Bazı ebeveynlerde şöyle bir durum olabiliyor; her şey bitti gitti artık ben olayı görmek istemiyorum, benim yeni hayatım başladı. Yeni hayat diye bir şey olamaz çünkü diğer tarafta hala o aile duruyordur, bu bir realitedir ve siz bu realiteyi yok edemezsiniz. Çiftler arasında mutlaka ortak bir şifalandırmanın yapılması gerekir. Bu kişiler artık çift rolünden ebeveyn rolüne geçerler.
Bu arada bireylerin kendi içlerinde de olup bitenleri şifalandırmaları gerekir. Şifalanmayan her şey sistemde kalıyor ve sistem bir şekilde onu dengelemeye gidiyor. Mesela ben bir örnek vermek istiyorum: Türkiye’deki 30 ile 38 yaşındaki kadınlar hep aldatılıyor aynı yaş gruplarındaki erkekler de bunu yaşıyor ve büyük bir çoğunlukla kimse bunu dile getirmiyor, mesela sistem açısından bu bir ihanettir.
Çünkü yanınızdaki kişi bu ilişki içinde her şeyin yolunda olduğunu ve bir sevginin olduğunu sanıyor, diğeri için sevgi bitmiş olabilir ve o ilişkiden gitmiş olabilir, burada biz fiziksel ihanete bakmıyoruz sevgiye olan ihanete bakıyoruz. Yani aile dizimi açısından hep sevgi zarar görüyor. Sevgi ihanete uğradığı an travmatize oluyor, travmatize olduğu an da sistemde artık sevgi falan akmıyor aksine öfke akıyor.
Sevgili Aynur Salış’a bu keyifli ve bol ışıklı röportaj için çok teşekkür ediyorum.