Eurostat’ın verilerine göre İtalya, diğer Avrupa Birliği üye ülkelerine görece en az göçmene sahip olan ülke. Bunun yanında her sene binlerce kişi İtalya kıyılarına ulaşmak için Akdeniz’i geçmeye çalışırken hayatını kaybediyor. Haberlerde de en çok bahsi geçen konulardan biri göçmen sorunu. Örneğin aşırı sağ partilerden biri olan Lega Nord’un sloganı ‘akını durdur’.
İtalya’daki yaygın kanı, Avrupa’nın göçmen krizini çözmede başarısız olduğu yönünde, Pew Research’ün verilerine göre de birlik içinde bu konuda en yüksek tatminsizliği gösteriyor, ekonomik meselelerle birlikte tabi. Eurobarometer’ın 2017 ağustos verilerine göre ise toplumsal bağlamda parasal birliği en az destekleyen ülke sahip.
İtalya’nın kamu borcu oldukça yüksek ve çok ciddi bir sorun teşkil ediyor. Bunun dışında başlıca ekonomik meseleler işgücü piyasasında reform, bankaların stabilize edilmesi ve bir an önce ekonomide büyümenin arttırılması. Fakat bir görüşe göre İtalya’nın şu anda odaklanması gereken -özellikle kriz sonrası dönemde – büyümenin olmadığı dönemlere nazaran, potansiyel büyümesini artırması. Bununla birlikte durgunluk döneminde mali politikalar kullanılıp ekonomi canlandırılabilir. Ancak kriz öncesi dönemdeki ivmesini yakalamamış olsa da, az çok rayına oturmuş bir ekonominin bütçe açığını arttırmasının doğru olmadığı düşünülüyor.
İtalya AB’ye ve Eurozone mevzuatına bağlı olduğu için, bilhassa hükümet borcu bu kadar yüksekken – seçim kampanyalarının iddia ettiği üzere- mali açıdan bir genişleme, siyasi anlamda da ciddi bir sıkıntı yaratacaktır. Çünkü AB, sistemsel bir risk yaratmasını önlemek adına ülkelerin kamu borçlarını ve bütçe açıklarının artışları konusunda hassas.
Dolayısıyla hem Euro bölgesinde yer alıp, hem yüksek borçlanma yapıp, hem de durgun bir büyümeye sahip olmak kabul edilmiyor.
İtalya’nın büyüme oranı şu anda Avrupa’daki en düşük büyümelerden biri ve büyümenin kriz öncesi dönemle arasındaki fark, Yunanistan ile beraber birlik içinde en yükseği.
Verimlilik oranı da oldukça düşük, diğer G7 ülkeleri arasında oldukça büyük bir fark var. Öte yandan işsizlik halen daha kriz öncesi dönemin oldukça üstünde, hem de istihdam oranı diğer bir çok AB ülkesine göre düşük seyrediyor. Bu durum da beyin göçünün önemli bir sebebi.
Kamu borcunun yüksek oluşu İtalya’daki siyasi atmosferi en çok zorlayan meselelerden biri. GSYH’ya oranı %132, bu durum hükümet gelirlerini ve GSYH’yı baskı altına alıyor. Bu borçlanma ile birlikte Avrupa Merkez Bankası’nın faizleri artıracağı ihtimali, ki bunun yakın bir gelecekte olacağına kesin gözüyle bakılıyor – tedirginlik yaratmakta. Faiz arttırımı, ekonomik canlanma yaratmak amacıyla vergi kesintileri veya hükümet harcamalarını arttırma olanağını sınırlıyor, bu tür araçlara alan bırakmıyor.
Reformlar ve yeni düzenlemelerle, AB’nin de yoğun çabasıyla, İtalyan bankaların sorunlu borçlanması bir miktar azaldı, ancak halen daha sıkıntılı süreç devam etmekte. Doğrudan yabancı yatırımlar ise halen daha düşük seviyede, son yıllarda bu yatırımlarda artış görülse de, kırtasiyecilik yabancı yatırımlar için bir engel teşkil ediyor. Bu tür yatırımları çekmenin elbette en önemli yolu öncelikle stabiliteyi sağlamak. Ancak hem siyasetin öngörülebilir olduğunu söylemek zor, hem de aşırı sağ ve popülist partilerin mevcudiyeti ciddi endişe yaratıyor.