Aşk diye bir şey var mı?

Aşk var mı sizce? Direkt sorunca mantıksız gelebilir, ama hakikaten aşk diye bir şey var mı? Üzerine sayısız yazılar yazılan, filmler yapılan, şarkılar bestelenen o “şey” var mı?

Aşk diye bir şey var mı?

Aşk diye bir şey var mı?

İnsanlar nasıl oluyor da evlenebiliyorlar? Yıllarca tek bir insanla nasıl yaşayabiliyorlar, böyle bir kararı vermek ne derece kolay ya da zor? Tahammül sınırlarının bu denli azaldığı bir dönemde yaşadıkları şeyin aşk olduğuna ikna etmeleri çok zor olacak gerçekten. Bu bir alışkanlık veya bir süre sorunda da vefa borcuna evrilen bir duygu sadece, başka bir açıklaması varsa hodri meydan her yerden ulaşabilirsiniz bana.


Tanıyanlar bunları söyleyecek son insan olduğumu bilir ya da en azından düşünürler. Kuşlara çiçeklere, çevresine aşkla baktığını düşündüğünüz kaç insanın kafasından bu söylediklerim geçiyor bilebilir misiniz?

İdeallerinizin olması ve bunlara sıkı sıkıya bağlı olmanız takdire şayan, evet. Ama üzücü bir haberim var: Bu sizi aşık yapmıyor, sadece kendi çıkarınız ve şahsi tatmininiz için çabalayan bir insan yapıyor, özür dilerim…İddia edilen aşkı uğruna kendini feda etmek, sürünmek, ölmek bitmek…

Aslına baktığınızda hepsi öz tatmin için yapılan davranışlardan ibaret. Bunun ayırdına varmam toplamda bakacak olursak şimdiye kadarki bilinçli geçen ömrümü, minimal bakarsak da birkaç yılımı aldı diyebiliriz aslında. Ha bu söylediklerimle bütün sevdiğim şairleri, yazarları karşıma aldığımın da farkındayım.


Onların sanatına duyduğum imrenme ve saygıda en ufak bir eksilme söz konusu olmadan söylüyorum bütün söylediklerimi. Keza aşk değil de tüm bunların bireysel hazların tatmini olduğunu onlar da biliyordu belki, belki de bilmiyorlardı. Gerçek olan bir şey var ki, yaptıkları, yazdıkları saygı duyulması gereken şeyler.

Şair, yazar demişken… Nazım mesela, dillerden dillere dolaşan “aşk” hayatı; Sabahattin Ali’nin “Aşkım, iki günlük iptilalardı” dizesiyle ve tüm hayatıyla gözümüzün önüne serdiği şıpsevdiliği dediklerime kaynak oluşturur cinsten duruyor. Onlar belki aşk dedi adına bunun, ne çıkar!

Aşk dediğiniz şeyin bir vahşete adını vermesi…

Şimdi okumayı bırakın ve aşık olduğunuz insanı düşünün. Aslında her şeyin karşılıklı faydaya dayandığını fark etmeniz umarım çok zamanınızı almaz. Ha, bunda yanlış olan hiç ama hiçbir şey yok zaten lakin gereksiz ölmeleriniz bitmeleriniz, aşk dediğiniz şeyin bir vahşete adını vermesi [aşk cinayeti(!)] artık canımı sıkmaya başladı açıkçası. İşte tüm bunlardandır ki “aşk” diye bir şeyin (en azından yeryüzünde) olmadığının ayırdına varmak hepimiz için en sağlıklısı olacak gibi duruyor.


Sevmek devrimci bir eylem değildir yani efendim, sevmek düpedüz liberal, pragmatist bir eylemdir! Fakat, bu yanlış veya doğru orası beni aşar.

Sevgilinizi hayatınızın merkezine koymadan önce bu yazıyı okuyun!


Tayfun Yıldız
1997 yılının Mart ayında İstanbul’da doğdum. İki çocuklu bir ailenin büyük çocuğuyum. Çocukluğumu İstanbul’da nadir yeşil kalan yerlerden olan Çengelköy’de geçirdim. Hüseyin Avni Sözen Anadolu Lisesi'nden mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okumaya hak kazandım. Avrupa Hukuk Öğrencileri Derneği'nde aktif şekilde görev almaktayım. Kendimi gezgin olarak nitelemek yanlış olmayacaktır sanırım. Şimdilik 9 ülke 15 şehirle bir başlangıç yaptığım söylenebilir. Zira hayata dair hedeflerim arasında her kıtaya gitmek var, Antarktika dahil. Gelecekte hayatıma bir avukat ve yazar olarak devam etmek istiyorum.