2010 yılının Şubat ayında dönemin Alman Finans Bakanı Wolfgang Schauble, Avrupa Para Fonu EMF’in kuruluşu için öneri sunmuştu. Esasında o dönem bu girişim pek ciddiye alınmamıştı ve dolayısıyla başarılı olmamıştı. Nitekim daha sonra 2017’de bu fikir tekrar ortaya atıldı. Mevcut durumda ise EMF’in kuruluşu için üye ülkelerin hükümetlerinden 2019’un ortasına kadar gerekli mevzuat ve düzenlemelerin yapılması ve kabul edilmesi bekleniyor.
Fikrin temelinde piyasadaki para akışının azalmasıyla veya başka sebeplerle kendini gösteren ani durgunluklara ve negatif şoklara karşı ekonomilerin kendini korumak için, ya da bir nevi esneklik sağlamak için bulduğu çare vardı. Bununla birlikte kafalarda soru işareti oluşturan bir mesele de böyle bir kuruluşun euro birliğinin belki de en önemli parasal otoritesi olan Avrupa Merkez Bankası ile birlikte nasıl bir varlık göstereceği.
Hatırlatmak gerekir ki sermaye piyasaları birliği için kriz yönetimi önemli bir mesele. Bunun sebebi aslında pratikte tek bir pazar ve tek bir para politikası yönetimi olmasına rağmen mali açıdan bir birliğin sağlanamaması, üstelik mali açıdan gerçekleştirilmesi öngörülen politikalarda da bir ihtilaf durumunun mevcut olması.
AB’nin önceliği, makroekonomik dengesizliklerin üstesinden gelmek.
Cari açık bunlardan bir tanesi. Değişen küresel ekonomide bu yönde ihtiyatlı bir değişim önemli, çünkü hele bugünlerde uluslararası ticareti sekteye uğratabilecek gelişmeler karşısında dış ticarete bağımlı bir ekonomik yapı – ki bu ekonomik yapının oldukça hassas dengeler üzerine kurulduğu da borç krizi döneminde tecrübe edildi – darbelere açık hale geliyor. Avrupa Komisyonu ise bu girişim ile hükümetleri yapısal reform yapma konusunda teşvik edebileceğini öngörüyor (özellikle Macron gibi dinamik yeni liderlerin bu tür girişimleri desteklemesi ve öncülük etmesi de reform hareketliliklerine ivme kazandırıyor). Avrupa Komisyonu bu teşvik girişimini de ekonomilerinde ve işgücü piyasalarında en iyi performansı sağlayan ülkeleri ödüllendirerek yapmayı planlamakta. Zor zamanlarda düşük maliyetli kredi ve mali yardımlarla teşvik sağlayıp, güzel havalarda da koşullandırmayı arttırmayı uygun görüyor.
Mali kurtarma fonlarının kullanımında acil karar almayı hızlandırmak için ise oybirliği yerine çoğunlukla oylama sistemi önerisi getirildi. EMF’in kuruluşu ile kurtarma programları uygulanan ülkelerin bu programların koşullarını düzgün bir şekilde yerine getirip getirmediği de daha dikkatlice izlenebilir.
EMF’in isminin ne olacağı konusunda da tartışmalar sürüyor.
Kamunun tepkisini çekmemesi, siyasi çekişmelere meydan verilmemesi konusunda dikkatli olunması gerektiği yorumları yapılıyor. AB içinde EMF’in gücü ve prosedürlerini de aşan değişiklikler yapılmasından endişe eden bir çok hükümet var. Diğer bir çok kurum gibi bu tür bir fonun Avrupa Komisyonu’nun siyasi olarak etkisinde kalacağı düşünülmekte.
Avrupa Komisyonu’nun 6 Aralık 2017’deki raporunda ESM’in (AB’nin borç krizi döneminde batma riski olan ülkeleri kurtarma amacıyla oluşturulmuş hükümetler arası bir kuruluş); EMF’e dönüşümüyle mevcut finansal ve kurumsal yapıların temelde korunacağı vurgulandı. İhtiyacı olan üye ülkelere finansal istikrar desteği sağlanacağı, Bankalar Birliği’nin bir parçası olarak Single Resolution Fund’a dayanak oluşturacağı belirtildi. Dolayısıyla böyle bir fonun kurulmasının bankacılık sisteminde güven yaratacağı, bu suretle gerçekleştirilen faaliyetlerin kredibilitesini destekleyeceği savunuldu. Prensipte bu tür bir mali destek konusunda anlaşıldığı ancak operasyonel olarak da bunun faaliyete geçmesi gerektiği belirtildi.
Merkel’in 2010 yılında Avrupa Para Fonu EMF’in kurulumu fikri ilk ortaya atıldığında belirttiği gibi; EMF’in kurulumu AB’nin özünü teşkil ettiği anlaşmalarında değişiklik olmadan gerçekleştirilemez. Yani aslında ekonomik atılımları gerçekleştirebilmek ve mali yapısını güçlendirmek için Avrupa yine bir siyasi fikirbirliğine varmak zorunda. Nitekim Merkel ve Macron arasında devamlı olarak gerçekleştirilen ve çok önemli olan sancılı görüşmelerin temel meselelerinden biri de tam olarak bu.