“Piyasada düzgün erkek yok. Etrafta düzgün kadın kalmadı.” Bu sözleri duymak için bir ilişki danışmanı olmaya gerek yok. Eminim hepiniz bu cümleleri etrafınızdaki bekar arkadaşlarınızdan sıklıkla duyuyorsunuzdur. Belki de siz, bunun böyle olduğuna inanıyorsunuz. İlişkiniz yok; olmasını istiyorsunuz ama maalesef etrafta ilişki yaşayabileceğiniz düzgün bir insan yok…
Bazı insanların bekar statülerinin bir nedeni olarak kabul ettikleri bu düşünce, aslında toplum olarak geldiğimiz “sıfır farkındalık” durumumun bir uzantısı. Kendimizden uzaklaştığımızın ve toplumsal dayatmaların hareketlerimize yansıdığının bir göstergesi. Bu yazıda düzgün kadın ve düzgün erkek kavramlarından yola çıkarak, toplumsal baskılardan sıyrılıp, kendimizi tanımamız ve aradığımız ilişkiye bir adım daha yaklaşabilmemiz için faydalı olacağına inandığım bir perspektif sunmak istiyorum. Fakat meselenin toplumsal boyutundan önce, bu kavramların ilişki tarafındaki etkilerine bir göz atalım.
Kimdir bu düzgün kadın? Nedir bu düzgün erkek?
Danışmanlık yaptığım çöpçatanlık firmasının verilerine göre ilişki yaşanabilecek düzgün erkek, kariyeri olan, maddi güce sahip, “çirkin” ya da obez olmayan, dürüst, sadık, ilişkisine sahip çıkan, sevdiği kadın için savaşan, herhangi bir bağımlılığı, aşırı bir tutuculuğu olmayan saygılı baba adaylarının genel adı. Günümüzde, birçok bekar kadın tarafından aranıyorlar. Son “düzgün erkek”, 2014 yılında dünya evine girdi. Şu an eşi ve üç çocuğu ile birlikte son derece “düzgün” bir yaşam sürmekte.
Yine tecrübelerime dayanarak söyleyebilirim ki, ilişki yaşanacak düzgün kadın 37 yaşının altında, hoş görünümlü, belirli bir seksapeli olan ama bunu son derece doğal bir şekilde dışa vuran, evlenmemiş, çocuğu olmayan, trip atmayan, ayakları yere basan, geleceğin anne adaylarına verilen isim. Bu kadınlar saklanıyor. Dışarı bir çıksalar, peşlerinden koşacak binlerce erkek var.
Öncelikle etrafta düzgün erkek ya da kadın kalmadığı inancı, ilişki konusunda problem yaşayan ya da istediği mutluluğu yakalamayan bireylerin, güçlerini kendi ellerinden alarak kontrolleri altında olmayan ‘diğerleri’ne vermeleri demektir. Problem bende değil, başkalarında demek, problemin çözümünün de başkalarında olduğu anlamına gelir.
Aynı nedenden ötürü bu düşünce, gerçekten de ilişki isteyen insanların kendilerini sabote etme yöntemlerinden bir tanesidir. Onlara, bir ilişki için yapmaları gereken her şeyi yapıyorlarmış illüzyonunu verir. Bu nedenle bireyde, “Çabalıyorum ama bir türlü olmuyor” ya da “Yapmadığım şey kalmadı ama elde var sıfır’’ gibi serzenişlerle örneklendirilebilecek karamsar bir psikoloji oluşturur. Problemi çözmek adına bir adım bile atılmamışken, sanki kilometreler kat edilmiş fakat aranılan hala bulunamamış hissiyatı yaratır.
Kriterler, puanlar ve listeler ışığında bir ilişki
İlişki arayan bir kadın örneği üzerinden gidelim. Yalnızlığından mustarip ve bu durumu çözmek adına aksiyon aldığını düşünüyor. “Çok sosyalim, geniş bir çevrem var, sürekli yeni birileri ile tanışıyorum, buluşmalara gidiyorum ama karşıma çıkan adamlar düzgün değil” düşüncesinde.
Belki de gerçek bu. Eğer şansa ya da kadere inanıyorsanız belki de bu kadın gerçekten de şanssız; hayat onun karşısına hep düzgün olmayan insanlar çıkarıyor. Bu durumda kadının yapabileceği hiçbir şey yok. Mucizevi bir şekilde şans onun yüzüne gülmezse yalnız kalmaya devam edecek.
Peki sizce bu inanca tutunmak sağlıklı mı? Kadının aradığı ilişkiyi bulması için gereken motivasyonu sağlıyor mu?
Cevabınız ne olursa olsun, doğrularınızı bir kenara bırakmanızı ve bir de bu perspektifi düşünmenizi istiyorum.
Düzgün adam nedir? Kime göre, neye göre düzgündür? Yukarıdaki örnekte bahsi geçen kadının kafasında bir liste yer almaktadır ve kadın karşılaştığı her adamı bu kriterlere göre puanlamaktadır. Adamın düzgünlüğünü de bu puanlama belirler. Adamın işi iyi değilse azmi yok demektir; sınıfta kalır. Çok fazla parası yoksa başarısızdır, barajı geçemez. Şişmansa zaten direkt elenir. Hadi bu engelleri bir şekilde geçti diyelim… Kadınla buluştular. Kadının kafasında yeni bir liste belirir. Adam kendisi ile ilgili her şeyi anlatmak istemez, dürüst değildir. Her gün arayıp sormaz, ilişkisine sahip çıkmıyordur. Etrafında başka kadınlar vardır, sadık değildir: “Yok, bu iş yürümez. Adam düzgün değildir.”
Öncelikle bu düşünce yapısı en önemli faktörü, yani insanı göz ardı etmektedir. Her insan farklıdır. Mücadeleleri, yaşanmışlıkları, düşünce yapıları eşsizdir ve bunun doğrusu ya da yanlışı yoktur. Olması gerekeni yoktur. Bu düşünce yapısı aynı zamanda varsayımlara dayalıdır ve kişinin karakteri ile ilgili gerçekleri yansıtmayabilir.
İkinci olarak, her ilişki farklıdır. Bir insanla çok “düzgün” bir ilişki yaşayan “düzgün” bir adam, başkasıyla son derece hastalıklı, çarpık ve sağlıksız bir ilişki yaşayabilir. Kafanızdaki tüm kriterlere uyan birisi ile son derece mutsuz bir birlikteliğiniz olabilir. Bir insanın bekarken sahip olduğu maddi ve manevi her şey, ilişkisi ile birlikte iyiye ya da kötüye dönüşebilir. Öyleyse, bu kriterler ne işimize yarar?
Neden bir ilişki istiyorsunuz?
İlişkiniz yok ve bir arayış içerisindesiniz. Kendinize dürüst olun. İlişki sizin için ne demek? Aradığınız şey tam olarak ne? Hayatınızı gerçek anlamda iyisiyle kötüsüyle paylaşabileceğiniz bir ortak arayışı içerisinde misiniz? Çocuğunuza iyi bir anne ya da baba adayı mı arıyorsunuz yoksa? Tek başınıza kalmaktan mı sıkıldınız? Heyecan mı arıyorsunuz? Önce, ilişki isteğinizin ardındaki nedenleri keşfedin.
Sonra, aynayı kendinize çevirin. Karşı tarafta aradığınız özellikler sizde var mı? Siz sadık mısınız? Bir kariyeriniz var mı? Maddi gücünüz ne durumda? Peki ya kilonuz? Kendinizde olmayan bir şeyi başkasında aramak kulağa nasıl geliyor? Yaşamadığınız bir hayatı, başkasından beklemek ne kadar mantıklı?
Önemli olan, neyi neden istediğinizi bilmek. “Sevgilimin iyi bir eğitimi olması lazım.” Neden? Amacınız sevgiliniz ile bir okul açmak ve ders vermek değilse, bu neden lazım? İyi eğitim bir ilişkide neyin garantisi ki böyle bir kriter var kafanızda?
Yazının en başında belirttiğim, toplumdaki “sıfır farkındalık” konusu tam da bu aslında. Bunlar kimin kriterleri? Gerçekten de size mi ait? Bizi mutlu edeceklerini biliyor muyuz? Bu konuda farkındalığımızın olması elzem. Aksi takdirde kendimizden uzaklaşıyoruz ve toplumumuzun belirlediği sınırlar içerisinde sıkışıp kalıyoruz. Sahip olduklarımızın çoğuna sahip olmak istediğimiz için değil, sahip olmamız gerektiğine inandığımız için sahip oluyoruz. Bu, maalesef ilişkilerde de böyle. Düzgün erkek, düzgün kadın gibi kavramlar üzerinden insanları açıkça yargılıyor, sınıflandırıyor ve mutsuzluğumuzun kuyusunu kazıyoruz. Üstelik bunları yapmak hakkımızmış gibi davranıyoruz.
Bu düşünce yapısı ile cinsellik, din, etnik köken gibi daha birçok konuyu da tabu haline getiriyoruz. İlişkilerimizin önüne engel koyuyoruz. Günün sonunda istediğimiz belki de sadece anlaşılabilmek ya da sevilmek. Ama sadece ailesi ailemize, dini dinimize, kültürü kültürümüze uyan birisi bizi anlasın ve sevsin istiyoruz. Bu ne kadar doğru? Hepsini bir kenara bırakalım, biz kendimizi ne kadar anlıyoruz ve seviyoruz?
Çıkış noktası insan
Kriterleriniz olmasın demiyorum. Eğitim, maddiyat, kariyer gibi konular önemli değil de demiyorum. Sadece bunlara bakarken buz dağının görünmeyen kısmı “insan” faktörünü unutmayalım diyorum. Önemli olan bu kriterlerin insana nasıl yansıdığı ve insanın sahip oldukları ya da olmadıkları ile ne yapmayı seçtiği değil mi?
Biri sizinle ilgili bir liste yapsa ve sizi bu kriterlerde değerlendirse kendinizi nasıl hissedersiniz? Geçerli notu alamadığınız her kriter için bir açıklamanız var değil mi? Evet! Herkesin var. Karşı tarafa da en azından bu açıklamayı yapabilme şansını verin diyorum.
Hepinize gelişim ve sorgulama dolu bir hafta diliyorum. Kendinize iyi davranın.