Eren Çevik: Fotoğrafta mevsimler ve yalnızlık

Eren Çevik, sadece iç sesini takip eden genç bir fotoğrafçı. Tüm fotoğrafları kendi ruh halini yansıtıyor. Çevik’in yakaladığı kareler, fotoğrafın en estetik iletişim aracı olmasının yanında, insanlara dokunmanın en sağlıklı yollarından biri olduğuna da kanıt teşkil ediyor.

eren çevik fotoğraf
Fotoğraflar: Eren Çevik

Röportaj: Eren Çevik

Hemen hemen tüm fotoğraflarınız melankolik ve hüzünlü. Neden böyle?

Eren Çevik: Bu melankoli ya da hüzün benim “şöyle olsun” diye seçtiğim bir durum değil. Hem genel hayatımın böyle evrilmesi, hem yaptığım işlerde kendimi görme arzum, hem de o melankoli, hüzün ya da ıssızlık halinden gerçek anlamda zevk almamdan kaynaklı bir durum. Çocukluğumdan beri o atmosferden keyif aldım. Benim yaptığım şey; yaşadığım o anda hissetiklerimin görsel bir dille anlatımı.


Neden fotoğraf cekmeye başladınız peki?

Eren Çevik: Hem bir şeyler üretmek hem de kendimi bu yolla daha iyi ifade edebilme gayesiyle başladı.

Duygularınızı fotoğrafla, yani görsel olarak daha iyi anlatabildiğinizi söyleyebilir miyiz?

Eren Çevik: Melankoli halini bir cümle ile yazmakla, aynı ruh halini fotoğraf yoluyla anlatmak farklı etkiler yaratıyor. Bunu kelimeler ile anlatmak, hele ki hüznü, ters etki yaratabilir. Fotoğraftan yalnızca tek bir anlam çıkacağını düşünmüyorum. Kişiden kişiye değişebilecek sınırsız farklı anlam çıkabilir. Bakma yoluyla daha hızlı algılıyor insan ve bu şekilde mesaj daha geniş kitlelere yayılabilir.

Gezi olaylarını düşünün; ilk önce Twitter’da 140 karakterle anlatılarak başladı, sonra fotoğraf ve diğer görsellerle yayıldı. Görsel daha etkileyici yani. Kısa ve öz bir yazı ve ona eşlik eden bir fotoğrafla insanlara daha çabuk ve net mesaj verebiliyorsunuz. Yazıdan sınırlı anlamlar çıkarırsınız, fotoğraftan ise bakan insana göre çok farklı anlamlar çıkabiliyor.

Ama öte yandan, günümüzde görsel kullanılarak farklı algılar da yaratılabiliyor. Fotoğrafın
başlığı ya da alt yazısı sade ve basit olmalı bence. İnsanın kafasını karıştırmamalı. Mesela bir şarkıyı sadece dinlersen başka bir şey düşünürsün, video klibiyle izlersen daha başka.  Görsellik duygu karmaşası yaşatıyor bazen de insana.

Kaybede kaybede büyüyoruz

Fotoğraf çekmek hayatınızda önemli bir yer teşkil ediyor sanırım.

Eren Çevik: Evet. İnsanların, hayvanların veya objelerin yaşam içindeki hallerine bakmayı ve bunu fotoğraflamayı seviyorum. Söylemekten imtina ettiğim cümleleri, fotoğraf yoluyla başka insanlara iletebilmek beni rahatlatan bir durum. Ve tabii, geleceğe dair bir şeyler bırakma arzumu yerine getirmeye çalışıyorum.

İnsanlar yalnızca ürettikleriyle sonsuza dek varolabilirler. Ben şimdilik fotoğrafla bunu
yapmaya çalışıyorum. Gelecekte başka alanlarda yeni şeyler üretebilir miyim bilmiyorum,
ama bu üzerinde önemle durduğum bir konu.

İnsan kaybede kaybede eğitiyor kendini. Güçlü kişiliğin varsa hayat sevincini kaybetmezsin
zaten. Fotoğraf tıpkı diğer sanat dallarında olduğu gibi tanımlanamayan bazı şeylerin dışa
vurumudur bence. Fotoğraflarımı önceden planlayarak, belli bir kalıba sokarak çekmiyorum. Belli bir sürecin sonunda kendimde gördüğüm, o anda hissettiklerimin sonucunda oluşan bir şey.

Fotoğrafçılık tatmin ve mutlu ediyor sizi o zaman.

Eren Çevik: Öyle olmasaydı devam etmezdim. Fotoğraf çekmek bir sonuçtur. Fotoğraf çekmek için yaptığım gezi ve keşifleri, mevsimleri, mekanları anlamayı, sonra hayaller kurmayı seviyorum. Yani fotoğraf tüm bu sürecin sonucunda ortaya çıkan şeylerin bir bütünü.

Önceliğim o anda benim mutlu olmam. Fotoğraf o anın belgesi gibi. Bazen amaçsızca yürüyorum yolun nereye çıkacağını dahi bilmeden; bazen dakikalarca o ana bakıyorum. İşte genelde o anlar fotoğraf oluyor.

Mevsimler ve binalar

İlham veren, sizi etkileyen şeyler neler?

Eren Çevik: Fotoğrafçılıkta ilham aldığım özel kişiler yok. Önce sabahın sakinliğinde yolda yürüyen insanlar vardı fotoğraflarımda, sonra daha genele ve gün içindeki sakinliğe yayılan fotoğraflar çekmeye başladım. Sonra binalara yoğunlaştım.

Ancak öncelikle müzik beni fazlasıyla etkileyen öğelerden biri. Bir fotoğrafı çekerken o görüntünün müziği de zihnimde çalıyor bazen, sonrasında iklimler ve binalar, o binalar arasında kaybolan insanlar, o iklimle mücadele hali, insanların yaşayışının ve psikolojisinin havaya göre değişmesi. Dünyanın hakimi olduğunu zanneden insanların doğanın gücüne karşı gelemeyip kendilerini montlarına sıkıştırma hali. Özellikle kar yağdığında oluşan o sakin ve ıssız ortam çok ilham verici. En çok kış mevsiminin sessizliği ve ürkütücü güzelliği etkiler beni.

Son dönemde o yüksek binalar ilgimi çekiyor daha ziyade. İnsan eliyle yapıldığı halde binaların insanı bu kadar sıkıştırması, insana kendini küçük hissettirmesi çok ilginç. Can sıkıcı bir şey bence bu. Sözde gezegenin en yüce varlığıyız. Binalarla beraber egosunu yükselttiğini mi sanıyor acaba insan? Bunu anlamaya yönelik fotoğraflar çekiyorum bu aralar.

Doğu Anadolu manzaraları

Hangi manzaraları çekmeyi seviyorsunuz?

Eren Çevik: Özel olarak kışın sert geçtiği yerlerdeki yaşama bir ilgim var. Doğu Anadolu’ya sıkça gidiyorum. Sanırım son üç senedir her kış oralarda bulundum. Bu sene mesela Ağrı’daydım, ondan önce Ardahan, Kars, Erzurum. Müthiş bir coğrafyada yaşıyoruz. Anadolu inanılmaz bir bölge. Ülkemizdeki mevsim çeşitliliği ve bu mevsimlere göre değişen davranış biçimleri, yaşayışlar, diller, her canlının yaşadığı doğaya kendini adapte etme hali çok güzel görüntüler ortaya çıkartıyor. Anadolu’nun geçen onca zamanda bu halini koruması ve bizim bu coğrafyada var olabilmemiz büyük bir şans. Benim de beslendiğim en büyük şey bu coğrafyanın kendisi.

Fotoğrafla vermek istediğiniz mesaj ne peki?

Eren Çevik: Hiç bir mesaj verme gayem yok. Ne hissediyorsam onu çekiyorum. Bazen bana iyi gelen bir fotoğraf olduğu için, bazen de yazmak istediğim hislerime yakın olduğu için o anları paylaşıyorum.

Hayata dair bir mottom da yok açıkcası. Sadece fotoğraf özelinde herkes bir noktaya
bakarken, ben hep bir adım geri çekilip öncelikle olaya geniş bir açıdan bakmayı tercih
ediyorum. Görülmeyeni görebilme adına fotoğraf çekmek için sokağa çıkma hali de öyle aslında. Zorlu bir havada insanlar evlerinden fotoğraf çekmeyi tercih ederler bazen, ama  fotoğrafın asıl görevi burda başlar bence. Ben o anda sokağa çıkarım işte. Fotoğraf tutkudur bu anlamda benim için.

Teknoloji ve İnternet

Fotoğraf teknolojiye en kolay ve çabuk ayak uydurabilen bir sanat dalı. Peki bu kadar teknik ve teknolojik iken, nasıl bu kadar duygusal olabiliyor fotoğraf?

Eren Çevik: Bu duyguları ebat olarak küçük bir metal parçasıyla da yansıtabiliyorsunuz aslında. Teknoloji aslında sizin ruhunuzu yansıtmanız için bir aracı olabiliyor. Önemli olan o makineyiı kendi bedeninizin bir parçası gibi hissetmek ve kullanabilmek.

Teknoloji ve hız önemli yani sizce.


Eren Çevik: Günümüz teknolojisi başka insanlarla iletişime açık olmasıydı tatmin olmaz, eleştirileri okuyamazdım ve dolayısıyla kendimi geliştiremezdim. Bilgi bakımından da çok zengin bence internet.

Fotoğraf bazen size gelir, ama ilk önce siz ona gitmelisiniz. Öncelikle teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, sizin anlatacaklarınız varsa ve buna emek harcıyorsanız bu anlatılmak istenen karşı tarafa her halükarda geçer. Gelişen teknoloji ve hız beni eğitti diyebilirim. Çok
daha hızlı geri dönüşler alabiliyorum, bu sayede hatalarımı düzeltip kendimi geliştiriyorum.

Günümüz dünyasında insanlara sürekli yeni bir şeyler sunmalısın. Bugün bir şarkıcı bir yıl
albüm yapmasın, unutulur gider. Ama eskiden bir albümle beş yıl gündemde kalabilirdin.
Çünkü internet sebebiyle herkes, her şeye anında ulaşıyor, tüketiyor ve herkes yeni bir şeyler üretip bu rekabete katılıyor.

Öte yandan, bu kadar hareketli bir dünyada fotoğrafın da fotoğrafçılığın da evrim geçirmesi
gerektiğini düşünüyorum. Böyle bir dünyada sabit bir şeyin var olması çok zor artık.

Deneyerek, yanılarak öğrendim

Fotoğraf cekmeği nasil ögrendiniz peki?

Eren Çevik: Bu konuda bir eğitim almadım. 2005-2006 arasıydı sanırım, o dönem bir şansım oldu; kameralı telefonlar çıktı, fotoğraf baskısı kolaylaştı ve ucuzladı. O zamana kadar pek fikrim yoktu fotoğrafçılık hakkında. İlk önce dayımın kompakt kamerasını ödünç almıştım ve o makineyle biraz fotoğraf çekince farkettim ki; fotoğraf çekmeyi ve anları belgelemeyi seviyorum. Sonrasında fotoğraf üzerine yoğunlaşmaya başladım.

İlk fotoğraflarımın beğenilmesi beni motive etti ve sonra o zamanki okul stajımdan kazandığım parayla gidip kendi kompakt makinemi aldım. Onunla bir kademe daha ilerledim. Eleştirilere, yorumlara kulak vererek kendimi geliştirmeye gayret ettim zamanla. Sonra bir profesyonel makine almamın zamanı geldiğini düşündüm. Profesyonel makineye 2014’te geçtim. Bu benim için devrim gibi bir şey oldu.

Teknik bilgileri nasıl öğrendiniz peki?

Eren Çevik: Deneme yanılma yoluyla gelişti teknik bilgim diyebilirim. Bir dönem haftada 4-5 gün sabah saat beşte sokağa çıkıp fotoğraf çekiyordum. Haliyle zamanla doğruya doğru kendi kendinize evriliyorsunuz zaten.

Analog makine kullanmadınız mı hiç? Karanlık oda falan?

Eren Çevik: Denedim ama benlik olmadığına karar verdim. Ben daha ziyade hız ve pratiklik odaklıyım. Dijitalle başladım, dijitalle devam ediyorum.

Olmadığımız bir hali yansıtıyoruz

Fotoğrafa bakmak ne anlama geliyor sizin için?

Eren Çevik: Ben hiç bir şeye derin anlamlar yüklenmesini istemem. Fotoğraf insanın kendini dışa vurumu, zamanın belgesi niteliğinde. Fotoğrafa bakanlar da o ana bakmayı seven insanlar. Bazen geçmişten bir ana bakıp duygusallaşan, bazen fotoğrafçının yerine kendini koyup o anı yaşayanlar.

Bunca yıldır hep aynı tarz fotoğraflar çekmişsiniz. Nasıl oluyor bu?

Eren Çevik: Para kazanayım, bir baltaya sap olayım gibi bir derdim yok. Sanırım bu yüzden rahatça, istediğim tarzda kendimi geliştirebildim. Şu tarz bu tarz gibi de derdim olmadı, ben ne hissetiysem onu çektim.

Masumiyetini muhafaza ettiniz yani?

Eren Çevik: İlgi beni değiştirseydi, ya da insanların yorumları beni yönlendirseydi kendimi geliştiremezdim. Başkalarını memnun etmek için değil kendimi tatmin etmek için fotoğraf çekiyorum. Günümüzün sorunu; olmadığımız halimizi yansıtmamız bence.

Kendi yalnızlığımızı kendimiz başkalarına yansıtınca sorun olduğunu düşünüyoruz. Ama aynı yanlızlık duygusunun başkaları tarafından dile getirilmesi durumunda kendimizi özdeşleştiriyoruz o insanla. İçinde yanlızlık hisseden birisi, aynı duygunun fotoğraf gibi bir yolla yansıtılmasını görünce, o karede kendini buluyor. Bu tür fotoğrafların beğenilmesi “seni anlıyorum” anlamına geliyor bence.

Fotoğraf sergisi Instagram’da

Yurtdışında kullanılıyor bazı fotoğraflarınız. Bu nasıl oldu?

Eren Çevik: İnternet geniş bir dünya ve tüketici değil de üreten azınlıkta yer alırsanız, dikkat çekmek daha kolay hale geliyor.

Para kazanıyor musunuz peki?

Eren Çevik: Ara sıra, ama bu fotoğraflar için yaptığım masrafın çok çok az bir kısmını karşılıyor. Arada farklı işlerde çalışıp, fotoğraf çekmek için yapacağım seyehatleri finanse ediyorum.

Fotograflarınıza nasıl ulaşabiliriz?

Eren Çevik: İnternet sitemin adresi; cekicphotography.com. Oradan fotoğraflarıma ulaşabilirsiniz. Ayrıca instagramda da “faydalıaletçekiç” isimli hesabımda da fotoğraflarımı paylaşıyorum.

Çekmediğimiz ve çekmek istediğiniz bir kare var mı?

Eren Çevik: Bir keresinde AKM’nin tepesine kadar çıkmıştım. Ama o anki heyecanımla binanın içini  fotoğraflamayı akıl edememiştim. Bu en büyük pişmanlıklarımdan biridir. Keşke çekebilseydim derim hala. Bunun dışında şu an aklımda çekmek istediğim bir kare yok açıkçası. Spontane gelişiyor genelde.

Eren Çevik kimdir?


22 Eylül 1989, Üsküdar doğumlu, Sarıyer’de yaşıyor. Meslek Lisesi, Restorasyon Bölümü mezunu. 2005 yılından beri fotoğraf çekiyor. Eren Çevik fotoğrafları Instagram ve Facebook hesaplarından takip edilebilir.

Koray Akten ile sokak fotoğrafçılığı gezileri


Deniz Alan Held
1974 Ankara doğumlu ama 2 yaşından beri Istanbullu. Çocukluk ve gençliği cimnastik ve dans çalışmalarıyla geçti. 2000 yılından beri yoga yapıyor. 2002 yılında evlenip yurtdışına yerleşti ama bir ayağı hep Istanbul'da oldu. Çocuklardan sonra, Norveç'te hayalindeki işin eğitimini alma fırsatı geçti eline. Trondheim Üniversitesi'nde Medya Bilimi ve Görsel Kültür dalında lisans ve yüksek lisans okudu. İki yıl Zürih, 10 yıl Trondheim'da yaşadıktan sonra 2014 yazında eşinin memleketi Almanya'ya yerleşti. Şİmdi iki oğlu ve eşi ile sakin bir hayat sürmekte, ve Türkiye'nin Gezi Gençleri'nce yönetileceği çağdaş bir ülke olduğu hayalini kurmakta. // ENGLISH: Born in Ankara in 1974, moved to Istanbul at age 2. Spent lots of time with gymnastic and contemporary dance at early ages. since 2000 practices rather yoga. Married to a German in 2002 and move to Zurich. Later lived 10 years in Norway/Trondheim and eventually settled down in Germany. Studied Media Science in Trondheim and finished master degree in 2012. Has two sons. Looking forward to the days that Turkey is eventually led democratically by the Gezi youth.