Bir apartmanın filmi çekilesi hikayesi

Filmi çekilesi bu hikayenin trajik finali, sonraları bu ülkenin gençlerine çok bedeller ödetti…

Bir apartmanın filmi çekilesi hikayesi

Paris, Londra gibi Avrupa metropollerinin kaldırımlarını arşınlarken karşınıza duvarına plaket çakılmış bir bina çıkmaması mümkün değil. Şehirlerin geçmişlerine damga vuran olayların izleriyle o şehirlerin ıssız sokaklarında mutlaka karşılaşırsınız. Çünkü, şehirler her ne kadar betonlarla öldürülseler de tarihleriyle yaşatılırlar.

Bir apartmanın filmi çekilesi hikayesi

Yağmurlu bir kış günü, betonlarla öldürülmüş böyle bir şehrin ıssız sokağından oğlumla beraber Elmadağ’daki Cumhuriyet Caddesi’ne çıktık ve sağ kaldırımdan Harbiye yönüne doğru yürümeye başladık. Su birikintilerine vuran yağmur damlalarının adımlarımıza eşlik ettiği bir akşamüstüydü. Divan Oteli kavşağından sonraki üçüncü çıkmazda bulunan Seyhan Apartmanı’nın önüne geldiğimizde bir döneme damgasını vuran olay gözümün önünde canlandı.


1971 yılında cezaevindeki Deniz Gezmiş’i kurtarmak amacıyla Mahir Çayan ve arkadaşları tarafından kaçırılan İsrail’in İstanbul Başkonsolosu Efraim Elrom’un, Nişantaşı’ndaki Hamarat Apartmanı’na götürülüp orada öldürülmeden önce bu apartmandaki bir dairede tutulduğunu hatırladım. O daire, hatırladığım kadarıyla o zamanlar Refet Bele’nin kızına aitti. Bu filmi çekilesi hikayenin trajik finali, sonraları bu ülkenin gençlerine çok bedeller ödetti.

mahir çayan Efraim Elrom kaçırılması hürriyet gazete manşetleri

O daireyi ve apartmanın içini bir görelim dedik ve apartmana doğru yöneldik. Islak zeminin kayganlaştırdığı girişteki mermer basamağı çıktık. Yağmur damlalarının buğulandırdığı camdan içeriye bakarken geçmişin izlerini, binanın karanlık merdivenlerinde arıyor gibiydik. Tam o sırada arkamızdan;

“Ağabey kime bakmıştınız?” diyen bir sesle irkildik.

Karanlık sahanlığın loş merdivenlerinde geçmişi arayan iki çift gözün sahibi olarak; bu sevecen sesin tonlamasındaki yardımsever vurguya kulaklarımızı tıkayamazdık. Arkamızı döndük ve 17 – 18 yaşlarında, pantolon kemeri belinde iki tur atmış, avurtları çökük, tipik bir Anadolu genciyle karşılaştık. Ne yaptığımızı, amacımızın ne olduğunu anlatıp anlatmama arasında kısa bir tereddüt yaşadıktan sonra ağzımdan savunma içgüdüsüyle gayri ihtiyari;

“Refet Bele’nin kızı bu apartmanda mı oturuyor?” lafı çıkıverdi.

Sevecen, iyi niyetli gencin telaşla;

“Ağabey ben bilmiyorum; babam daha iyi bilir” deyip telefonla hemen babasını aramasından biraz kuşkulandım.


Her ne kadar içimde Refet Bele’nin kim olduğunu bilmediğine dair bir kuşku oluştuysa da elimde somut kanıt olmadığından bozuntuya vermedim. Öyle olmasa Refet Bele’yi tanıyan bir genç; “Hangi Refet Bele? Hani şu Atatürk’ün arkadaşı olan mı?” diye sormaz mı? “Haydi hayırlısı!” deyip beklemeye başladık.

Elmadağ'daki Seyhan Apartmanı
Elmadağ’daki Seyhan Apartmanı

Gencin babasını arayıp da; “Baba Refet Yele bizim apartmanda mı oturuyor?” demesi ile somut kanıta ulaştım. Yüzüme yüzüme vuran şaşkınlık sağanağıyla bir anda sırılsıklam ıslanmıştım. Bu sorunun neresini düzeltecektim ki? Ağzımdan yarım yamalak; “Yok Yele değil Bele… Refet Bele… Refet Paşa… Şu an hayatta değil.” falan gibi yarım yamalak sözler çıkıverdi.

Genç yan gözle bana bakıyor, öbür taraftan babasına cevap yetiştiriyordu; “Yele değilmiş, Gele’ymiş… Refet Gele… Asker emeklisiymiş, ölmüş” dedi.

Bu cümleden sonra artık ben her şeyden vazgeçip, ne olacaksa olsun moduna geçiverdim. Sonuç olarak karşımızda; telefondaki babasından, hayatta olmayan, asker emeklisi Refet Gele’nin bu apartmanda oturup oturmadığını öğrenmeye çalışan bir genç vardı. Ayıp etmemek adına arkamızı dönüp gidemedik. Sessizce olanları izledik. Sonra telefonu kapatıp bize;

“Ağabey burada oturmuyormuş! Bu arada niye sormuştunuz?” dedi.

Ben de; “Önemli değil, eski bir tanıdık!” dedim ve teşekkür edip ayrıldık.

Kurtuluş Savaşı’nın önemli figürlerinden biri olan, Atatürk’ün silah arkadaşı Refet Bele’yi tanımayan lise çağlarındaki bu gence mi; yoksa temiz Anadolu çocuğundan bu derece tarihine yabancı bir genç yaratan eğitim sistemine mi üzülelim bilemedik.


Tarih önemlidir. Tarihin yapıldığı mekanları tanımak, tarihten daha önemlidir.

Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını idama yollayanlar


Taner Erim
1966 yılında İstanbul'da doğan yazar, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden mezun olmuştur. Hava Kuvvetlerinin çeşitli birimlerinde hekim olarak görev yaptıktan sonra 2010 yılında emekli olmuştur. Halen özel sektörde kulak burun boğaz uzmanı ve bir yüksek öğretim kurumunda öğretim görevlisi olarak çalışmakta olan yazarın ilgi alanları siyasi tarih, sinema ve motosiklettir.