Sosyal değişim için çalışan insanların birçoğu, toplumsal cinsiyet hakkındaki içselleştirilmiş varsayımlardan bağımsız oldukları kanısındadırlar. Bu yüzden toplumsal cinsiyeti irdelemeye ve bu konuda kendimizi sorgulamaya neden olmadığını düşünürler. Farkındalık yaratmak, kendimizi ve çevremizi toplumsal cinsiyet konuları hakkındaki dinamikleri değiştirmek bireysel ve toplumsal açıdan önemli bir dönüşümdür ki bu toplumdaki yapısal şiddeti değiştirmenin kendisidir.
Öte yandan, tüm eğitim sürecinin içine yedirilmesi zorunlu olan bir yaklaşım olarak görülmesi gereken toplumsal cinsiyet eğitiminin etkili olabilmesi için, bu alanda çalışanların kendi cinsiyetçiliklerine dair farkındalık kazanmaları öncelik taşır. Eğitimcilerin ve sosyal çalışmacıların, toplumsal cinsiyetin bir kavram olarak ele alınması, toplumsal uzlaşı, güç ve adalet dengesindeki konumunun tespit edilmesi mühimdir.
Toplumsal Cinsiyet nedir?
Toplumsal cinsiyet kavramı, belirli bir toplumun erkekler ve kadınlar için uygun saydığı, toplumsal olarak inşa edilmiş roller, davranışlar ve beklentileri, bunlar arasındaki hiyerarşiyi ve bunlara uyulmadığında kişilerin maruz kaldığı ayrımcılığı ifade eder. Toplumsal cinsiyet eğitimi ise bu eşitsiz, ayrımcı ve dışlayıcı yapıyı tersine çevirmeyi, cinsiyete dair kalıplaşmış yargılarla mücadele ederek, kadınlar ve erkekler arasında işbirliği ve karşılıklı saygı temelinde oluşan gerçek bir eşitliği ortaya çıkarmayı hedefler.
Toplumsal cinsiyetle cinsiyet arasındaki fark nedir?
Cinsiyet, kadın ve erkek arasındaki doğal, biyolojik farklılıkları işaret eder. Bu farklılıkların bir çoğu net ve sabitken bazı biyolojik farklılıklar çeşitlilik gösterir. Toplumsal cinsiyetse toplum tarafından verilen erkeklik ve kadınlık hakkında kültürel görüşler, inanç sistemleri, imajlar ve beklentilerle yapılanmıştır.
Toplumsal cinsiyet, güç ve adalet ile nasıl ilişkilidir?
Birçok kültürde, erkeklerin deneyimleri ve perspektifleri norm olarak kabul edilir. Heteroseksüel maskulin davranış ise standart olarak tanımlanır. Güç kullanımı, özellikle halka açık alanda, maskulin olarak algılanır. Bir çok kültürde, erkekler ailenin, grubun ve halkın reisi varsayılırken kadınlar takipçiler ve destekçiler olarak varsayılırlar.
Bu tip varsayımlar, kadınların kendi hayatlarını etkileyecek kararlar üzerine çok az şey söyleyebilecekleri anlamına gelebilir. Ayrıca, bu geleneksel rolleri takip etmeyen erkeklerin de toplum tarafından eleştirilmesi anlamına da gelebilir. Toplumsal cinsiyetin sosyal olarak yapılanmış bir fikir olmasından dolayı, kadın ve erkek rolleri hakkındaki baskıcı kanıları değiştirebilir ve zorlayabiliriz. Toplumsal cinsiyet adaleti dediğimiz de budur.
Kaynaklar: siddetsizlikmerkezi.org, cocuk.bilgi.edu.tr